‘Bahçıvan’ anne babalar en parlak çiçekleri yetiştiriyor

Geçenlerde dolmuşta, tam arkamda oturan  iki kadının konuşmasına tanık oldum:  Kadın arkadaşına şöyle diyordu; “Çocuğu kesinlikle açıkça sevmeyeceksin! Sonra şımarır ve yüz bulup kötü şeyleri de yapmak için cesaret bulur. Onu gece uyurken seveceksin o  yüzden! Ben öyle yapıyorum. Her dediğimi de dinliyor. Hele bir sözümden çıksın gebertirim valla!” Çocuğu şımartmamak gerekirdi  ona göre. Sert olmak, yüz vermemek, çocuğun bazı “kötü olaylar”  içine girmesini engellerdi. ışte uzmanlar bu kadını  “heykeltraş anne” olarak tanımlıyor! “Çocuk sahibi” lafı aslında bu anneler için çok uygun..  Bunlar çocuklarına bir “sahip“ olarak davranıyorlar!  Çocuğun ‘sahibi’ olarak kendilerini görenler onu doyurulmamış beklentileri, gerçekleşmemiş hayalleri doğrultusunda şekillendiriyorlar. Ne giymesine,  yemesine, hangi seçimleri yapması gerektiğine, hangi okula gitmesine,  hatta   kiminle evleneceğine  varana kadar her şeyi  belirliyorlar.. Bu yaklaşım ise  çocuğun   doğasına  tamamen aykırı..


 


Peki, bu ailelere alternatif olan “Bahçıvan anne-baba” çocuğunu nasıl yetiştiriyor. Aslında formül çok basit: Bir bahçıvanın bahçesindeki çiçeklere yaklaşımı gibi…Örneğin, “Bu  karanfildir” deyip onu, kendi doğasına uygun olarak toprağı suluyor.  Doğasına göre güneşe çıkarıyor. Eğer papatyayı suluyorsa, “olabildiği en iyi,  en parlak  papatya olsun” diye bakım yapıyor ona! Bahçıvan ebeveyn olabilmek ise  “değerlilik ve yeterlilik duygusu”nun geliştirilmesine bağlı. Çocuğuna bu duyguları verebilmesine, aşılayabilmesine bağlı. Daha netleşebilmek için çocukluğunuza geri dönün bir an. Çoğumuz heykeltraş anne babalar tarafından yetiştirilmedik mi? şimdi bilinçli aileler eğitimle ilgili gelişmelerden haberdarlar.  ışte, “bahçıvan aile” eğitimde “Self Esteem” olarak anılıyor. “Bütünsel Eğitim”  olarak da anılan  bu eğitim modeli,  eski “eti senin kemiği benim”  geleneğini kırmaya  yönelik bir model.  


 


Yalnızken kendimize verdiğimiz değer


Uzmanlara göre,  “değerlilik ve  yeterlilik duygusu” çocukta 0-6 yaş arasında  gelişiyor.     Peki bu “Self Esteem”i biraz daha açalım: “Çıplakken, hiç kimseye rol yapmak gerekmediği anlarda kendimi nasıl görüyorum. Ben şimdi sorunlarla baş   etmeye  muktedir miyim.  Kendimi seviyor muyum,  kendime,   bedenime saygı duyuyor  muyum?“ ışte yapayalnız olduğumuzda,  aynaya bakıp bu soruların yanıtına  güçlü bir evet diyorsak,  “değerlilik ve  yeterlilik duygusu”na sahibiz demektir. Uzmanlara, çocuklarına sürekli  “yapamazsın”, “beceremezsin”, “kırarsın” şeklinde müdahale eden anne babaların, yaşamlarının en büyük hatasını yaptıklarını söylüyorlar.  Çünkü ailenin  kendisi hakkında düşündüğü şeye göre çocuğun “self esteem”i şekilleniyor. 8 yaşındaki çocuğu hakkında “Hiçbir şey bilmez, anlamaz” diye  düşünen insan sayısı maalesef tahmininizden de fazla.


Self Esteem’e göre çocuklar   6-8 yaşları arasında  “özkontrol”ü  öğreniyor.  “Özkontrol” ise şu anlama geliyor::“Düşüncelerimle duygularım arasında  ve duygularımla davranışlarım arasındaki  bağlantıyı görebilirim. Davranışlarımla  sonuçları arasındaki  bağlantıyı da kavrayabilirim…”  Çocuğa bu duyguyu hissettirmenin en önemli yolu ise “sorumluluk vermek”ten geçiyor. Çocuklara ben önemliyim, ben varım, ben fark yaratıyorum duygusunu hissettirmek gerekir”.


 


Bunun için yapılacak en önemli şey çocuğu küçük sorumluluklar vermek. Kademe kademe bunu geliştirmek. Ancak “Bu senin görevin, yapmalısın” şeklinde değil.  “şu konuda yardım edebilir misin, sana ihtiyacım var” diyerek çocuğu evdeki yaşamı paylaşmaya davet etmek çok  önemli.  “6 yaşında,  aman evladım yapma kırarsın” diye  çocuğunu  uyaran onlarca annenin,  10 yaşına gelince “Sen bana hiç yardım etmiyorsun!”   diyerek çocuğunu sürekli azarladığına çok tanık olmuşsunuzdur!. “Öz disiplin” de önemli bu arada. Uzmanlar bunu en belirgin olarak şöyle tanımlıyor:  ”Uzun vadeli kazançlar için kısa   vadeli kazançlardan, doyumlardan  vazgeçebilme sanatı!”  Öz disiplinin en büyük düşmanı ise  çocukları için herşeyi yapan anneler babalar.  Bırakın çocukları sonuçları yaşasınlar. Örneğin üşüyorsa da üşüsün! Hırka almadan çıktıysa üşüsün. Yememekte ısrar ediyorsa  kaldırın  sofrayı!


 


Sadece 7 dakika


Bu eğitim modeli içinde çocuğa “dokunma” da çok önemli. Bir anne baba  çocuğuna kaç kere sarılır.  Sarılma nasıl bir duygudur? Her  gün  sedece 7 dakika ayırarak sarılmanın, dokunma duygusunun ona yaşatılmasının son derece geliştirici olduğu söyleniyor. Çocukla konuşurken kurulan cümleler çok önemli: “Bu  yemeği  beğendin mi’  sorusuyla yaklaşmayın, “Bu  yemeğin  nesini  beğendin’ şeklinde  cümle kurun.. ‘Tatilin iyi geçti mi?’ yerine, ‘Tatilde en çok neden hoşlandın’ sorusuyla açıklayıcı yanıt   almaya  çalışın.   Hediye  almışsanız örneğin ‘Bu bluzun neyini beğendin’ diye  sorun”.
Bu konuda bir deney de yapılmış üstelik:  Bir kreşte de  bu tür sorular  sorarak ve  her gün 7 dakika onlarla doyurucu sohbet gerçekleştiren  kreş öğretmenleri,   üç ayın sonunda bakmışlar ki   bu çocukların IQ seviyelerinde artış  var! ışleyen demir ışıldar!  Çocukların  içindeki  potansiyeli ortaya  çıkarmaya çalışmak yerine  onları “Sen aptalsın”, “Çok sakarsın” şeklinde hakaret  eden ebeveynler çok büyük hata içindeler. 


 


Sarılmadaki içtenliği  çocuk anlıyor      


Üç yaşındaki bir çocuk  467 kez günde “hayır” kelimesini duyuyor.  Self Esteem’in en  önemli  özelliklerinden biri de “olumlu”ya odaklanmak. Bunun Polyannacılık  olarak algılamayalım..  Çocukların içindeki ‘iyiliği’  ortaya  çıkarmak gerekir. Bu dünyada her şeyin en iyisi var. En bilge sözler binlerce yıl önce söylendi  En güzel sanat  ve müzik eserleri yüzyıllardır var  zaten. Bizim  yapacağımız, o potansiyeli ortaya çıkarmak.  O yüzden onları ‘beceriksizsin’ gibi sözlerle  yok etmek yerine ‘yapabilirsin’ diyerek güçlendirin. Samimi olarak sarılın. Sarılmak,  dokunmak içinizdeki sevgiyi ortaya çıkarmanın net bir ifadesidir.”


 


Bir çocuğun  anne-babasının  kendini hakkında ne düşündüğüne inandığını şeye göre self esteem’i şekilleniyor.  Sevilen,  sevildiğini bilen, kendisiyle barışık olan,  suçluluk  duymadan yaşamın sorumluluğunu  alabilen  çocuklar  şanslı. “Ben sevilmeye  layığım” duygusunu varlığında hisseden  çocuk ömür   boyu    özgüvenini yanında taşıyor. şu kesin ki, şiddet şiddeti doğurur. Dayak yiyen dayak atar. Sevgi gören  sevgi verir.


 


*********************************



Ebeveylere anektodlar:


 


“Benim çocuğum çok özel, çok akıllı”  yaklaşımı da  tehlikeli:  Tek çocuklu ailelerde bu çok yaygın.  Durup dururken   çocuğa ‘aman ne harikasın, sen özelsin’ demek oldukça zararlı. ‘Sen hep insanlara sıcak yaklaştığın  için  çok harikasın’  diyebilirsiniz. Aşırı iltifat ettiğinizde mutlaka “neden” gösterin. Bu çok önemli. Çocuğun olumlu yönlerine odaklanırsanız, olumlu yönlerini artıracaktır. Evde herhangi bir şeye yardım ettiğinde ‘Bak bunun için 4 el lazımdı. Sen olmasaydın bunu yapamazdım’ deyince çocuğun yüzünde güller açtığını göreceksiniz.


 


 


“Yediği önünde,  yemediği ardında” olan çocuklar:  Çocuklarının üzerine titreyen ebeveynlerde görülür. “Gak” deyince koşuyor “guk” deyince  geliyor” denir ya halk arasında. Bu tarzda yetiştirilen binlerce çocuk var.  Aile bu çocuğun kendisi için hiç bir şey yapmasına izin vermemiş. “Evladım yorulmasın, ben yaşamadım o yaşasın” diyen anneler böyle yetiştiriyor bu çocukları. 17 yaşına gelince altına araba veriliyor Asla bir “üretim”de bulunmamış bu çocuk.  Bu çocuklarda bazen bu anlayış geri tepiyor: “Herkes  bu dünyaya  kendisine  hizmet vermek üzere gelmiş” diye bir düşünceye sahip olabiliyor bu çocuklar. Bu  tipler en ufak bir şeyde de anne babasını suçlayabiliyor. “Benim değerimi bilmiyorlar, beni anlamıyorlar“ diye yakınırlar sürekli..    Ve en kötüsü asla doyuma ulaşamıyorlar


 


Çocuğun sürekli gördüğü objelere dikkat! Küçük bir çocuğun dolapta bir sürü  hapı görmesi son derece sakıncalı.  Anne-babasının  onları kullanma sıklığı çocuğun dikkatini çeker. Başım  ağrıyor, yut hapı. Uyuyamıyorum, yut hapı.  Sakinleşmek için yut hapı. Çocuklarımızın gözü önünde hap yuta yuta  şunu öğretiyoruz; Her şey için bir kolay çözüm var: Hap.  Ondan sonra  çocuğumuzun uyuşturucu hap aldığını duyunca panik oluyoruz.  Oysa hiçbir hap çözüm değildir. Sadece  sorun veren duyguları yatıştırır.


 


TV izleme sınırlanmalı: Bir çok TV programı çocuk  eğitimine  büyük darbe vuruyor.. bir saat içinde bir sürü ceset ve yaralılarla  karşılaşıyor. Dizinin ya da filmin kahramanı öldürüyor, yıkıyor, kırıyor ve başarıyor. Çocuk şiddeti öğreniyor. Reklamlarda sahte mutluluklar dağıtılıyor. Bilmem ne kahvesi ya da kolası içersem çok  mutlu olacağım diye  şartlanıyor  çocuk  Mutluluğun dışardan gelen bir şey olduğunu öğreniyor. .


 


Çocuğunuza sarılın;  ılk 6 yılı anne babasıyla geçiriyor  çocuk.Bu 6 yılda sarılma  o yüzden çok önemli. Çocuğun hayat hakkındaki düşünceleri, hayatı algılaması ilk 6  yaşta şekilleniyor. 0 – 6 yaş arası çocuğum damgalama dönem. 6-12   yaş arası modelleme dönemi. 12 -13  ise sosyalleşme dönemi. Sarılma iki insan arasındaki en yakın ilişkidir. şunu  da  sakın  unutmayın. Çocuk gerçek sarılma ile formalite sarılma  arasındaki farkı çok iyi  ayırdına  varabiliyor. 


 


Özellikle öfkeli anne babalara;  Uyuşturucu kullanan çocuklar arasında yapılan araştırmada ortaya ilginç   sorular  çıkmış. Çocuklara sorulan sorularla onların aile yapıları  irdelenmiş.    Anne babanın çocuklara disiplin yaklaşımına göre araştırmacılar o çocuğun hangi maddeyi kullandığını biliyor.  Bu araştırma 20 bin uyuşturucu kullanan  çocuk ve ergen arasında     yapılan araştırmaya göre  eroin kullanan çocukların  anne babaları öfkeli, kızgın ve umursamaz davranıyorsa. hem de fazla ilgisiz.