ıtirazım Var Bu ımaj Dolu Dünyaya!

Birgül Erdemir ve Birsen Eraslan iki genç heykeltraş. “ınsanların  çoğu kez bir vitrine dönüşebildiği,  iletişimin çoğu kez  bir dış görünüş veya  iç çamaşırı gibi cinsel objelerle kurulduğu” bu imaj dünyasında  yaşadığımızı söylüyorlar ve bu dünyaya bir itirazları var.


 


Rahatsız oldukları noktalar sadece bunlarla sınırlı değil. Bilboardlarla  duyurulan  kitap tanıtımlarından da rahatsızlar ve bu sancılarını şu cümlelerle dile getiriyorlar:  “Kitabın mı, yoksa yazarın mı reklamı tam anlaşılamıyor.. Bu bir ikilem. Aynı zamanda bu dev reklamlarla tanıtılan kitaplar bir gün sonra sokak tezgahlarında korsan olarak satılıyor.  Ve bütün bunlar  bir kaos aslında.” 


 



 


ıki heykeltraş da geçtiğimiz aylarda birlikte açtıkları bir sergide, tamamen beyaz rengi kullanmışlardı eserlerinde. Bu yaklaşımı şu sözleriyle  açıklıyor Birsen Eraslan: ” Çünkü bu renk saflığı, temizliği simgeler ve herşeyi örter. Ama işte bu örtünün altındakinden bahsediyoruz biz!*


 


ınsan kimliğimiz yok ediliyor  


“Kavramsal düzenleme” dedikleri tarzda üretim yapan sanatçıların, “vitrindeki hayatlara” itirazları var:  Dolayısıyla, iç çamaşırlar ve kot pantolondan oluşan bir “vitrin” çalışmaları var. ıletişimin  sadece cinsellik üzerinde kurulmasına tepki olarak kullanmışlar iç çamaşır objesini; .  “Aslında bunları teker teker  mağazalardan  alıp kullanan insanların da vitrin mankenlerinden farklı olmadığını  düşünüyoruz” diyor Birgül Erdemir ve ekliyor:  “ınsanların  çoğu kez bir vitrine dönüşebildiğini,  iletişimin çoğu kez  bir kıyafetle veya  iç çamaşırı gibi cinsel objelerle kurulduğunu görüyoruz.”  


 


Birsen Eraslan’a göre de bütün bunların yaşandığı toplumda “biçim” yakalanıyor  ancak “öz”ümüz yok ediliyor:  “Yani  insan kimliğimiz ortadan kaldırılıyor. Düşük belli pantolonun içine, g-string iç çamaşını  giyme  modasında bir teşhir  mantığı var. Yani cinsellik üzerinden  iletişim kurulduğunda onun da içi boşaltılıyor.”



Naylon ilişkiler


Kurduğumuz naylon ilişkilerin sorumlusu olarak  “plaza kültürünü” de sorumlu tutuyor  sanatçılar.  Heykeltraş Birgül buna ilişkin şu cümleyi kuruyor: “Bu kadar ihtişamlı, bu kadar büyük yapıların içinde  şekilsel insan kimlikleri üretiliyor diye düşünüyoruz.”


 


Bir de “mumya” çalışmaları  var . Ürkütücü de olsa  ölümü anımsatmaları söz konusu ama bir o kadar da gerçekçi:   “Ölümün kıyısına geldiğimizde yaşamı farkediyoruz. Dolayısıyla onun varlığını dönem dönem de olsa  duyumsamalıyız” sözleriyle ifade ediyorlar düşüncelerini..