Kadın, Kadının Kurdu mu?

“Kadın kadının kurdudur” lafını ne çok duyarız. Sahiden öyle midir? Hem- cinslerini kıskanan, onlar aleyhine “komplo teorileri” üreten bu kadınlar ne menem yaratıklardır acaba? Arkadaşlarını kıskanç gözlerle süzen, işyerin- deki her kadını, “ayağını kaydıracak düşman” olarak belleyen bu kadınlarla tanıştınız mı hiç? Ben bu duyguyu tahlil ederken zorlanıyorum aslında. Bu nedenle,  bazı kadınlara sordum, sahiden böyle kurt kadınlarla karşılaş- mışlar mı? ısterseniz önce onlar anlatsın.  


32 yaşındaki  K.C. bir şirkette muhasebeci ve dul. Bazı kadınlar hakkında olumsuz yargılara sahip. “Ben kendi adıma söyliyeyim, bazı kadınlar erkek- ten çok daha tehlikeli. Erkeklere ‘kurt’ deriz ya, kadınlar da onlar kadar kurtlar ve sinsiler” diyor.


Bir başka kadının yaşadıkları ise çok ilginç: “Benim en yakın kız arkadaşım şu an benim eski sevgilimle evli. Ki, o kız arkadaşım benim en kankamdı. Sevgilimle en küçük sorunumu dahi paylaştığım biriydi. Fakat o kankam, bir gün ortadan kayboldu. O sıralar, canım kadar sevdiğim sevgilim de beni ihmal etmeye başlamıştı. Sonunda birlikte olduklarını öğrendim. Bu aşk benim doğum günü partimde başlamış. O günden sonra da gizlice birlikte olmuşlar.” 


Verecek örnek çok fazla ama ben bu örnekleri duydukça şaşırmıyorum. Çünkü, kesinlikle kadınları birbirine düşman eden bir “dış” mekanizma var ve kadınlar bu yüzden  buna itiliyorlar sanki. Rekabeti körükleyen dış etken- lerin başında kadınlara yönelik tüketim sektörü geliyor. Kozmetik ürünlerini tanıtan reklamları gözünüzün önüne getirirseniz bunu daha iyi görürsünüz. En iyi parfümü kullanmak, en parlak saçlara sahip olmak isteyen kadın, dolayısıyla kendisinden daha “en” bir kadın görünce kıska- nıyor ve rekabete hazırlanıyor.  Erkekler karşısında kendini “ötekinden” daha çirkin olduğu duygusuna kapılıyor, ya da onun bunu hissetmesi bir biçimde sağlanıyor.  Bunun altından kalkabilmek de herkesin harcı değil. Dolayısıyla, bu düşünceler içindeki kadın, sürekli tüketiyor. Güzelleşmek uğruna onlarca kozmetik ürününü saçından, başına, yüzünden kirpiğine kadar denemek zorunda kalıyor. 


Gerçek mi, film mi? 


Kadınlar arasındaki rekabet, filmlere romanlara da konu oluyor. Konular bu çerçevede olunca reytingler de artıyor. “Ölü erkek kuşlar”ı okudunuz mu bilmiyorum. Gerçekten ilginç bir roman. Orada da “Su” ve “Na” adlı iki kadın arasındaki rekabet çok güzel anlatılır. Aynı şekilde haftalarca vizyonda kalan “Amerikan güzeli”  filminin bazı sahnelerinde de bu rekabet söz konusuydu.


Filmleri, dizileri izlerken, etrafınızdaki bütün kadınların “kurt” olduğu izleni- mine kapılırsınız sanki! Bu kurt kadınlar yüzlerinde sürekli bir gülümsemeyle dolaşmaktadırlar. Kesinlikle maske bir gülümsemedir yüzlerindeki. Sizi sürekli, “çaktırmadan” izlerler ve sizinle hiç ilgilenmiyormuş gibi yaparlar ama akılları fikirleri sizdedir. ışyerinde de bu kadınlar çok fazladır ve nefesleri hep ensenizdedir! Ne yapıyorsunuz, hangi  programla uğraşıyorsunuz, kime ne yazıyorsunuz? Bunları mutlaka öğrenirler. Bu ay başarı hanenize neden “artı” aldınız, bunları takıntı haline getirirler. (Ben, filmlerdeki ve romanlarda  karşımıza çıkan kurtlardan bahsediyorum,  sakın üstünüze alınmayın!) 


Kurt kadınlar, son modayı takip ederler, en mükemmel makyaj malzeme- lerini kullanırlar. Saatlerce ayna karşısından kalkmazlar. Yüzlerini “mükemmel” hale getirmek için epey kozmetik tüketirler.  Bunu da en mükemmel biçimde yapmak için bütün enerjilerini harcarlar. Yüzlerinde iki milim yana kaymış makyaj boyası göremezsiniz. Bu kurt kadınlar hep rejimdedir ama bunu asla söylemezler. Aç dolaşırlar çünkü en ince, en çekici bedene  sahip olmak isterler. Bu “en” imajını korumak için bütün diğer kadınlara potansiyel “rakip” olarak bakarlar.


Bu kadınlar, en iyi kocalara ya da sevgililere sahip olurlar ve bunu her fırsatta anlatırlar. Tek başlarına kalamadıkları, bundan korktukları rivayet edilir.  (Hem kurt olup hem yalnız olan kadın haliyle çok azdır.) Kurt kadınların gözü arabada, evde, yatta ve kattadır. Mutlaka bunların hayaliyle yaşarlar. Bu yüzden gözleri daima, “çok kazanan” erkeklerdedir. Evli-bekar farketmez, sürekli bu tip adamların peşindedirler. Yakın çevrelerinde kendilerine “sınıf ya da mevki atlamayı” sağlayacak erkeklerin tekliflerine kesinlikle hayır demezler. Onlarla her koşulda beraber olmaya hazırdırlar. ( Bir zamanlar, en fazla reytini elde eden “Kara Melek” dizisinin başrol oyuncusu Sanem Çelik, bu tip kadınların hislerine çok güzel tercüman olmuştu.) Erkekler seyirci Hani insanın “Nerede bu kadın dayanışması!” diye bağırması geliyor. Sahiden, bu dizi senaristleri bu kadar “entrikacı” kadını gerçek hayattan mı araklıyorlar!  Kadınlardan “darbe yemeyen” kadın hemen hemen yok gibi. Bu arada erkekler, kadınların arasındaki bu rekabeti, çok keyifli bir şekilde izliyorlar. ısterseniz gerçek hayattan isim vermeden bir başka anektod daha anlatalım:  


“Çok sevdiğim arkadaşım evlenme hazırlıklarına girişmişti. Evleneceği erkek benim de arkadaşımdı ve olay resmileşmeden önce birlikte birçok tadı paylaşırdık. Tatillerde, davetlerde genellikle ben de olurdum yanlarında. Nikaha doğru arkadaşım değişmeye başladı. Daha az arıyordu artık. Sonra çok seyrek görüşmeye başladık. Evlilik sonrası ise büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. ‘Sık sık görüşemememizin’ nedenini ısrarla yanıtlamasını istedim. Bana aynen şöyle demişti: ‘Ben evli bir kadınım artık eskisi gibi olamayız. Kocamla da samimi olmanı istemiyorum!’ Kocam dediği adam benim de arkadaşımdı. Sanki kocasını elinden alacaktım. ışte bu yüzden bitti arkadaşlığımız.” Elde tutmak Bu kurt kadınlar için “elde tutmak” bir slolgandır.  Kariyeri elde tutmak, kocayı elde tutmak. O, herşeyi “elde etme”, “elde tutma” ile açıklar. 


Kurt kadınların aralarındaki sohbetleri ilginçtir. En çok satın almaktan konuşurlar. Ve mutlaka kimsede olmayan bir şeyin peşinde koşarlar. Onlara sahip olmak için yarışırlar adeta.  “ındirimli” alışveriş etseler de bundan söz etmezler. O “orjinal” ürünün fiyatı öyle yüksektir ki siz onu alamazsınız!  Bu kurt kadınların çocukları da en pahalı oyuncaklarla dolaşır bu yüzden. 


Genellikle kırıcıdırlar kadınlara karşı. Onların açıklarını yüzlerine vurmaktan keyif alırlar ve kırmızı başlıklı kızın cadısı gibi sessiz kahkahalar atarlar.  Bunu yaparken kesinlikle kendilerini kötü hissetmezler.


En  tehlikeli durum, onları eleştirdiğiniz andır. “Bu saç sana yakışmamış” dediğinizde derhal tuvalete koşup, aynanın karşısında kendilerini izlerler. Sonra da sizin bunu “hasetten” söylediğinize karar verirler.  Kurt kadınlar, boş zamanlarında “rakiplerinin”  saçını, başını, eteğini konuşur. Başkala- rının çirkinliğinden ve başarısızlığından kendilerine sürekli pay çıkarmak isterler. “Ben ne kadar güzelim, ne kadar başarılıyım” demek istiyorlardır aslında dedikodu yaparken. Sen neymişsin be abi Para, mal, mevki, statü, güzellik. Bütün bunlar kurt kadınlar için çok önemlidir. Baska kadınlarla, bu alanda sürekli bir “terazide” hissederler kendilerini.  Karşılaştırmalı cümleleri  çok sık kullanırlar. “….’dan güzel olmak”,  “…’dan üst mevkide olmak”  çok önemlidir. Bu tip kadınlar bir erkek tarafından reddedildikleri zaman yıkılırlar. “Seçilen” kadının kendi- lerinden çok üstün özellikleri olduğunu düşünürler. Özgüvenleri yok olur. 


Aslında, “nasıl da güzel, nasıl da zeki ve başarılı bir kadındır. Ve buna rağmen neden tercih edilmemiştir?” 


ısterseniz noktayı, Simone de Beauvoır’ın “Kadın” adlı  eserinden  bir alıntıyla koyalım:  “Koskoca bir gelenek, özellikle bir erkeğin nasıl tavlanacağını öğretmektedir kadınlara.  Zayıf yanlarını bulup ortaya çıkarmak, pohpohlamak, övgüyle küçümsemeyi birarada götürmek, uysallıkla direnmeyi, uyanıklıkla hoşgörüyü dengeli tutmak gerekmektedir.  (… ) Evli kadın özellikle yerini almaya can atan genç kızlardan çekinir. Kocasını tehlikeli rakibenin elinden kurtarmak için alır yolcululuğa çıkarır, eğlendirmeye çalışır.  (…)Ağlayıp sızlamaya, sinir nöbetlerine, canına kıymaya falan başvurur. Ancak, ağlayıp sızlamanın, dırdır etmenin fazlası da kocayı kaçırır. Böylece kadın, en çekici olması gereken anda dayanılmazlaşır, oynadığı oyunu kazanmak istiyorsa, dokunaklı gözyaşlarıyla, yiğit gülümsemeleri, gözdağıyla, işveyi eşit oranda kullanacaktır.” 


Evet, erkek egemen kültür bir yandan da bu tragedyaları dayatıyor kadınların önüne.  Hileyi, entrikayı hayatlarımızın arasında sokan, bizi dostluk ve dayanışma içinde yaşamaktan alıkoyanın ne olduğu konusunda daha çok kafa patlatacağız sanırım. Aslında bütün bunların arkasında binlerce yıllık bir yaşam kültürü var. Bu koskoca birikimden süzülüp gelen davranışlarımız üzerine ürettiğimiz yorumlarımız, tahlillerimiz, bunlar üzerine yaptığımız etik tartışmalarımız pek bitecek gibi de görünmüyor bana, ne dersiniz?