Karne Kötü, Çocuk Evden Kaçmış, Baba Perişan

ızini aramakla bulamayacağı çocuğunun peşinden giden babanın dramı gerçekten üzücüydü. Koskoca şehirde, oğlunun gittiği yeri, kaldığı adresi bilmeden yollara düşmek, onun içindeki umudun dürtüsü olsa gerek.


 


Bugün ilk ve ortaöğretim okullarında karne günü.


 


15 yaşında bir genç. Karnesi kötü olduğu için evden kaçıyor.  Ankara’dan Mersin’e gittiği biliniyor sadece.  Hangi saatte, nereden, hangi otobüsle, kaç kişi olarak gittikleri dışında bir bilgi yok. Karne kötü olunca, çevresinde kafa kafaya verdiği başka arkadaşlarıyla birlikte kaçıyor. Bulmak mümkün mü koskoca Mersin’de?  Herhangi bir olaya karışmadığı sürece mümkün değil. Yaptığından pişman olur, karşısına çıkacak olan zor şartlara dayanamayıp dönerse ne ala… Bu arada başına kötü şeyler gelmezse eğer.


 


Bir devlet dairesinde çaycılık yapan babanın perişan hali, etrafındakileri oldukça etkilemişti. Yardımcı olmaya çalışanlar arasına ben de katılarak nerelere, nasıl başvurması gerektiğini aktardık;  orayı burayı arayarak, çaresiz baba için bir şeyler yapabilir miyiz diye çırpındık durduk.


 


Kötü karne, evden kaçan çocuklar ve perişan aileler. Bilinmedik hikaye değil aslında bunlar.  Her karne döneminde evden kaçan çocuklar, hatta intihar edenleri bile duyulur, görülür. Bunlar yabancısı olmadığımız, bilindik hikayeler ama asıl önemli olan,  bu noktaya nasıl gelindiğinin bilinmemesidir.


 


Bu gençler nasıl mahvoluyorlar, nasıl dışarıdaki tehlike çemberine giriyorlar, onları yoldan çıkaran canavarın pençesine nasıl düşüyorlar? Üzerinde yoğunlaşması gerekilen nokta bu olmalı işte. Çocuk evden kaçtıktan sonra değil, kaçmadan önce peşine düşmeli.


 


Eğitim içerikli bütün yazılarımda değinmeye çalışıyorum ki,  okul idaresi-öğretmen-veli her daim yakın diyalog içerisinde olmalı. Ki daha sağlıklı bir öğrenci kitlemiz olsun. Özellikle ortaokul ve lise öğrencilerinin çok yakın takibe ihtiyaçları var. Tepelerinde, peşlerinde olunduğunu çok fazla hissettirmeden takip edilmeleri, yani çocukların, aile ve okulun ilgi alanından çıkarılmamaları, hem öğrenci, hem okul, hem de ailelerin yararınadır.


 


Kötü karne, kötü not, tembel öğrenci, verimsiz öğretmen, gevşek okul idaresi, ilgisiz aile kavramları için, her zaman vurgulamaya çalıştığım gibi, okullarda rehber öğretmen bulundurulması şartı üzerinde yoğunlaşmak gerektiği konusunu tekrarlamak istiyorum.


 


Geçen yıllarda birçok kez yazdım “okullarda son hafta boş vermişliği”ni. Daha okulların  kapanmasına en az iki hafta kala çocuklar serbest bırakılıyordu, yoklama alınmıyordu, ders yapılmıyordu, vs.. Çocuk okulda mı, dışarıda mı, ne veli biliyor, ne de okul. Son zamanlarda, son hafta boş vermişliği konusunda biraz daha dikkatli bir yaklaşım var ama yeterli değil. Öğretmen sınıfa geliyor ama kim gelmiş, kim gelmemiş, üzerinde durulmuyor.  Oysa son güne kadar yoklama alınıp, devamsızlık durumunda velinin haberdar edilmesi gerekir.  Aile, çocuğunu okulda biliyor ama çocuk okulda değil. ınternet kafede yada orada, burada.  Okul saatinde öğrencinin başına dışarıda bir iş gelse bunun yükünü kim taşıyabilir ki?


 


Okul kapısının hemen dışında çocukları bekleyen ne kadar çok tehlike olduğunu hem okul idaresi, hem öğretmen, hem de (bu konuyla yeteri kadar yüz yüze olmasa da) aile gayet iyi bilmektedir.  Yazımın başında vermeye çalıştığım karne dramı da okul kapısından hemen ötedeki tehlikenin gerçekleşmiş halidir.


ış işten geçtikten sonra çare aramak değil, iş işten geçmeden önlem almak en doğru seçenektir.