Mersin, Türkiye’nin en güzel kıyı kentlerinden birisi olup demografik yapısı en çok çeşitlilik gösteren şehirlerimizden birisidir. Özellikle 1980’li yıllarda aldığı göçlerle göç hızı en yüksek iller arasına girmiştir. ıkinci on yıllık dilimde, yani 1990-2000 yılları arasında aldığı göç biraz daha düşük gözükmekle birlikte devamlı göç alan Mersin, çarpık yapılaşmadan ekonomik dengesizliğe, sokaktaki terör eylemlerinden bakımsızlık ve çevre kirliliğine her konuda baş edebilmek için mücadele vermektedir. 1980 öncesinin, kalpleri fetheden güzel Mersin’i gitmiş, yerine kozmopolit, sorunları çoğalmış, çekiciliğini iticiliğe döndürmüş, çoğalan sorunlar karşısında yaşamın zorlaştığı bir şehir gelmiştir.
Türkiye’de 1960’lı ve 1970’li yıllardaki en önemli sosyolojik olgulardan birisi olan ‘köyden kente göç’, şehirlerin nüfusunu bir anda artırmıştır. Devam eden yıllarda bu iç göçler hem köyden kente hem de bölgeler arası boyut kazanarak sürüp gitmiştir. Bölgeler arası göçlerin en belirgin ve en acımasızı istihdam vaat eden büyük şehirlere olmuştur. Bu şehirlerin başında da Mersin gelmektedir.
Doğu-Güneydoğu’da terör olaylarının su yüzüne çıktığı 1980’li yılların ilk yarısından itibaren özellikle Diyarbakır, Batman, Mardin, Adıyaman’dan, Antalya, Mersin, Adana başta olmak üzere birçok büyük şehre sıkı göçler yaşanmaya başladı. ışte bu nedenledir ki Mersin’in göç hızı 1980-1990 yılları arasında en üst seviyeye ulaştı. Ve bugün aldığı göçleri hazmetmekte zorlanan Mersin’in görüntüsü, bir canlının vücudundan dışarı taşan organları anımsatmaktadır.
Yine göçle gelen insanların devlete karşı sergilediği sokak eylemleri, taş atma gibi istenmeyen tavırları, bugüne kadar en bariz, en görülür biçimde Mersin’de karşımıza çıktı. Zaman zaman Mersin’in sokaklarını alevler içinde seyrederken bu sokaklarda Türk Bayrağının yakıldığına bile şahit oldu tüm Türkiye. Güneydoğu illerinde bile yaşanmayan terör olayları Mersin’de yaşandı.
Bu bilgiler doğrultusunda Mersin’den kısaca bahsetmemin nedeni, bugün Mersin Emniyeti tarafından Mersin’in bu imajının olumlu yönde değiştirilmeye çalışıldığı bilgisini okuyucu ile paylaşmak istememdir.
Arif ÖKSÜZ; 2009 yazında Batman Emniyet Müdürlüğü görevinden Mersin Emniyet Müdürlüğü görevine atandı. Sayın Öksüz’ü Batman’da görev yaptığı yıllarda, başkanı olduğum Güneydoğum Derneği’nin çalışmaları kapsamında tanıdım. Ve bazı yazılarım içinde de hep şunu vurguladım: “Batman’da halk polisi seviyor”. Sevgi konusunu insana indirgeyerek düşünürsek hiçbir kimse durup dururken sevilmez, kendini sevdiren insan sevilir. Bu düşünce doğrultusunda şunu söylemek istiyorum; Batman’da halk durup dururken polisi sevmemiştir elbette, polis kendini sevdirmiş olmalı. Arif Öksüz’ün Batman’da görev yaptığı dönemde Batman Emniyeti ‘Taş atma ayakkabı al’, ‘Sağlıklı Nesil Batman’, ‘Her Çocuk Bir Çiçektir’, ‘Gelecekte Buluşalım’ gibi projelerle sokak çocuklarını kazanma yönünde çalışmalar yapmıştır.
Arif Öksüz Batman’dan Mersin’e atandığı zaman Batman’daki çalışmaları Mersin’de de yapmasını, Mersin’in buna Batman’dan daha çok ihtiyacı olduğunu bir yazım içerisinde belirtmiş, böyle bir istekte bulunmuştum. O zaman “Bana bu yazıyla önemli bir sorumluluk yüklediniz” demişti Sayın Müdür. Ve yaklaşık on gün önce kendilerine yaptığımız kısa bir ziyaret esnasında Mersin’de uygulamaya koydukları o çalışmalarını dinledim, notlarımı aldım, yazabilmek için de ancak fırsat yaratabildim.
Gerek Müdür Beyin verdiği bilgilerden, gerekse Mersin basınından edindiğim izlenimler doğrultusunda şunu söylemek isterim; Mersin’de suça itilen ya da suça yönlendirilme potansiyelindeki çocuklar oldukça fazla, bunlar için de önemli mücadele veren bir Emniyet var. Ancak Emniyet tek başına yeterli değil, gelin bu mücadeleyi topyekûn Mersin hep birlikte yapalım.
Mersin Emniyet Müdürlüğü’nün suça itilen çocukları kazanma projeleri çeşitli dallarda devam ediyor, bazıları da tamamlanmış sayılır. Burada asıl hedeflerden birisi polise taş atan çocuğu, taş atmaktan caydırmak ya da daha taş atmasına fırsat vermeden kazanmak. Çok doğru çalışmalar bunlar. Emniyet bu anlamda kamuoyu tarafından desteklenmeli ve bu çalışmalar kapsamı daha da genişletilerek, tüm kurumlar ortak hareket ederek ve görev paylaşımı yaparak devam ettirilmelidir. Böyle bir birlikteliğe, daha kapsamlı çalışmalar ve finansal boyut için ihtiyaç vardır.
Önce futbol müsabakalarıyla başlamış Mersin Emniyeti sokak çocuklarını kazanma çalışmalarına. ‘Çocuk Polisi Futbol Turnuvası’ demiş etkinliğin adına. Mersin ilindeki 16 Emniyet birimi adına 16 futbol takımı kurulmuş ve müsabakalar yapılmış. Sporun iyi meziyetler kazandırdığı, kötülükten uzak tuttuğu teziyle girişilmiş böyle bir çalışmaya. Bir başka boyuttan bakıldığında, polisin himayesinde futbol heyecanını yaşayan ve polisle dostluk kuran çocuk polise taş atar mı sizce? Olağanüstü bir durum olmadığı sürece bence atmaz. Yaşları 13-18 olan 250 genç bu proje kapsamında değerlendirilmiş. 2010 yılının başlarında ilk yarı finali oynanıp ödül töreni yapılmış. Nette arama yaparken gördüğüm kadarıyla Mersin basını renkli görüntülerle işlemiş konuyu.
Emniyet Müdürü’nün anlattığı bir başka proje halk oyunları projesi idi. Göçle gelen ailelerin kız çocuklarından oluşan ve sayıları 40 olan bu çocuklar ekipler halinde folklor oynuyor, bu dalda eğitim alıyorlar.
Diğer bir çalışma, yine kenar semtlere dönük olarak belirlenen çocuklarla Tarsus ve Erdemli’nin tarihi ve turistik mekânlarına geziler düzenleniyor. Bu kapsamda 500 çocuk var, şu ana kadar geziye katılan çocuk sayısı 400 imiş.
Ayrıca sinema ve bowling günlerinde çocukların eğlenmesi sağlanarak polisle sıcak diyalog geliştiriliyor. Yine çocuk polislerince mahalle ve ev ziyaretleri yapılıyor.
Tüm bu çalışmalar yapılırken stratejik bir hata yapılmamasının bilincinde olan ve titizlikle çalışan Mersin Emniyet birimlerini başta Emniyet Müdürü Arif Öksüz olmak üzere kutluyor, başarılar diliyorum. Ve çok ihtiyaç duyulan bir yerde, Mersin’de bu çalışmaları yaptıkları için teşekkür ediyorum.
Bu ülkenin, Emniyet Müdürleri Arif Öksüz ve Dr. Ali Yılmaz, Kaymakam Tuncay Sonel, Vali Nuri Okutan, Rektör Prof. Dr. Mustafa Gündüz, Milli Eğitim Müdürü Mehmet Ali Atalay gibi ve adını bilmediğimiz bu nitelikteki daha birçok bürokrat, akademisyen ve eğitimciye ihtiyacı çok fazladır. Bu gibi bürokratların özellikle Güneydoğu’da görev yapmalarının önemle üzerinde durulmalıdır. Siyasi düşüncesi, etnik kimliği, dini görüşü ne olursa olsun, bu ülke için güzel şeyler yapmayı hedeflemiş olan herkese teşekkür etmek, desteklemek, yüreğimizi onlara açmak zorundayız.