Ne Olacak Bu Çocukların Hali?

Çocuklarını ne kadar sevdiklerini sık sık duyarız ebeveynlerinden. Ancak, yine de kaygılarını eklerler ardından.. Ya yalan söylemesinden yakınırlar, ya şiddet eğiliminden.. Doyumsuz oluşlarına anlam veremezler.  “Tüketim canavarı” haline gelen çocukları için  kaygılarını dile getirirler. Onların bu “yanlışlarına” karşı bir tutum geliştiremeyip,  aşırı baskı  uygulayan ailelerin sayısı da hayli fazla..  Artık eğitimden çok “suçlar” ve “cezalar” girer devreye… Son yıllarda artık TV, çocukları biçimlemede önemli rol oynadığı için ebeveynlerin şikayetleri ayyuka çıkmış durumda. Çoğu anne çocuğuyla baş edememekten yakınıyor, üzerinde  “otorite” kuramadığından söz ediyor.  TV’yi yasaklıyor ama büyük bir dirençle karşılaşıyor.  Açıkça, “Çocuklara ne olacak?” dizisinin yaşamdaki versiyonunun reytingi çok daha fazla!


 



 


Disiplin adına


Çocukla  gerçek bir iletişim kuramayan annelerin panik yaşadığına tanık oluyoruz. Onları hediyelere boğarak yakınlık kurma çabaları da genellikle ters tepiyor. “Disiplin” sağlamak adına da bir çok yanlışlar yapılıyor. Zorlama, baskı altına alma ve  ceza verme yöntemleriyle çocuk “eğitiliyor”.  Oysa  disiplin, çocuğun sahip olduğu sorumluluklarıyla yaşantısındaki hareketlerin doğal ve sosyal sonuçlarını kabul etmesi…  Yoksa disiplin, höt deyice çocuğun başını  sokacak yer araması değil. Babalar ve anneler çocuk eğitimi konusunda bunalım içindeler. Çocuklarını nasıl “adam edecekleri” konusunda şaşkınlar..  Çocukların iç dünyasına  girmekte zorlanıyorlar ve iletişimi baskıyla çözmeye çalışıyorlar..


 


Dövme ile sevme arasında


Artık bu “şaşkın” aileler öyle durumdalar ki, sevme ile dövme arasında gidip geliyorlar! Önce “aman bunu başıboş bırakmayayım, benden korksun ki kötü yollara sapmasın” diye dövüyorlar. Sonra da dövdükleri çocuğun karşısında diz çöküp özür diliyorlar.  “Otoriter”lik mayasını bir türlü doğru tutturamamış bu  ana baba davranışları çocukları hayli olumsuz etkiliyor. Çocuğun bireyselliği ve bağımsızlığından rahatsız olan bu tip aileler her türlü kararı çocuk adına kendileri alır.  Genellikle güçlü  itirazlar karşısında dayağa başvurur.  “Kızını dövmeyen dizini döver” anlayışını devam ettirirler.. Oysa sürekli dayak ve  cezalandırma yöntemi ile “eğitilen”  çocuklar genellikle kavgacı ve asi bir kişiliği benimsiyorlar.  Aynı zamanda fazlaca komplekse sahip bu çocukların  kendilerini beğenmedikleri, sınıf arkadaşlarıyla ilişkilerinin daha kötü olduğu yapılan anketlerle de ortaya çıkmış.


 


şaşkın anne babalar


Özetle çocuk eğitmek artık  en zor “zenaatlardan”  biri oldu.  Artık iş, “hayır”lara, “cezalısın”lara kaldı. Bazı rakamlar var ki çok çarpıcı. Örneğin üç yaşındaki bir çocuk günde  467 kez “hayır” kelimesini duyuyor. Bir yandan da zorlama var. “Benim oğlum doktor olacak” şeklinde yönlendirmeler var..  Çocuklarını  kendi doyurulmamış hayalleri doğrultusunda şekillendiren anne-baba tipi hayli yaygın.  Ne giymesine, ne yemesine, hangi seçimleri yapması gerektiğine, hangi okula gitmesine,  hatta  kiminle evleneceğine  varana kadar…  Bu anlayışın çocuğun   doğasına  aykırı olduğunun altını  çizen uzmanlar  “Böyle bir  yaklaşım, doğası  karanfil olan bir çocuğu , zorla papatya yapmaktır”  diyorlar.


 


“Ben giyemedim o giysin!”


Son zamanlarda  bazı reklamlarda “dokunma”  eylemine özellikle  vurgu yapılıyor.   Reklamdaki “dokunmadan sevemezsin”  felsefesi günlük hayatta yaygın mı peki?. Maalesef değil. Çocuklarına sürekli  “yapamazsın”, “beceremezsin”, “kırarsın” şeklinde müdahale eden anne babalar gittikçe çoğalıyor. Dokunmak hak getire.. 


 


Bir türlü dengeyi tutturamayanlar da var. Örneğin  çocukları için herşeyi yapan anneler babalar… Çocuklara her isteğini alan, “ben giyemedim, o giysin”ciler.. “Bırakın çocuklar iyi veya kötü  sonuçları yaşasınlar!” diyor bazı uzmanlar. “Bırakın,  hırka almadan çıktıysa üşüsün. Bırakın aç kalıyorsa kaldırın  sofrayı, sabaha kadar beklesin. Görüyoruz anne babalar, kocaman olmuş çocuğun  peşinden elinde kaşıkla koşuyor yemesi için.. Bunlar  çok sakıncalı.” 


 


Bir  annenin, çocuk  evden çıkarken “Hırkanı al” diye  ısrar  etmesinin tercümesi  şöyle oysa:  “Sen ne zaman üşüyeceğini ne zaman terleyeceğini bilmeyecek kadar yetersizsin!”  Çocuğa hep hata yapacak  gibi   davranmak doğaya da aykırı.


 


Ben Dili


Çocukla iletişimde  “ben dili”nin olumlu sonuçlar doğuracağı noktasına bir çok çocuk psikoloğu hemfikir..  Ben dili çocuğun davranışlarını değiştirebilir. Sen dili ise suçlama, eleştiri ve yargı yüklüdür. Bu nedenle, çocuklar aşağılandıkları için söyleneni yapmamakta  direnirler. Ben dili çocukla ebeveyn arasında olumlu bir ortam yaratır. Kendisinden yardım istenen çocuk bunu gerçekleştirmek için çabalar.


 


 Ben dili : “Ne pis çocuksun yemeği üzerine döktün berbat ettin gömleğini. Her tarafın yapış yapış oldu. Pislik!


 


Sen dili : “Yemeğini yerken üstünü kirlettiğinde, seni tekrar yıkamak zorunda kalacağım. Bu yüzden boşuna yorulacağım.” 



Ben dili sorumluluk içerir.  Çoğunlukla olumlu tepkilere neden olur.. Zor da olsa bu tarzdaki iletişimi kurabilen  ebeveynler genellikle  kazançlı çıkar.


 


Anne Babaya Öneriler