Seçmesini Biliyor Muyuz?

Bu kelimeden türetilen seçkin ise benzerleri arasında niteliklerinin yüksekliği ile göze çarpan, üstün, mümtaz, güzide, elit olarak tanımlanmaktadır.



  1. Seçmek için birinci koşul gerçekten birbirinden farklı en az iki seçeneğin bulunmasıdır. Bunun koşullarından birisi, herkesin seçilebilme hakkıdır.



  2. Seçim için ikinci önemli husus, bilgi edinme hakkıdır. Süreçlerle, olup bitenle ilgili sağlıklı bilgi alışverişi sağlanamazsa ‘açıklık’ koşulu karşılanmamış olur.



  3. Üçüncü durum ise adil, eşit bir seçim ortamının sağlanmasıdır.


Özerk Birey Olmadan Sağlıklı Seçim Olmaz


Seçmek en az iki şey arasından birini tercih etmektir. Bir şeyi seçmek için kişinin öncelikle ne aradığını ayrıntılı olarak bilmesi ve aradığı şeyin farkına varması gerekir. Farkına varmak ise yine ne aradığını bilmeyi gerektirir. Yani bilinçli olmayı gerektirir. Bilinçli olmak aradığı şeyi zihinde canlı tutmak, dününü bugününü, bütün özellikleri ile diyalektik bir süreç içerisinde mantık süzgeçinden geçirmeyi gerektirir. Bilinçli ve neyi aradığını bilmek ise yetişkin birey davranışıdır. Yetişkin birey davranışı ise yurttaşlık bilincini doğurur.


Genelde eğitim sistemimizin bir yansıması olsa gerek; bir şeyi seçmede nedense hep fukarayız. Eşimizi, işimizi, okulumuzu seçerken, ayakkabı seçerken, elbise seçerken, yönetici seçiminde nedense seçim sonrası hep pişmanlık yaşamaktayız. Keşke şimdiki aklım olsaydı, şunu seçerdim vs.


Özerk ve özgür yetiştirilmediğimiz için seçme konusundaki özgüven duygusu da gelişmiyor. Özgüven duygusu gelişmeyen bireyler de başkasına bağımlı duruma geliyor. Bu da kişiyi toptan psikolojik olarak yok etmektedir. Özgür yetismeyen ve sorumluluk bilinci ile yetiştirilemeyen bireyler ilerleyen yaşlarda sorumluluk ve yetki kullanimi olanağı sağlansa bile seçme konusunda ürkek ve sağlıksız seçim sonuçları ortaya çıkarıyor. Bu durum toplumsal olarak bizim yetişme tarzımızdan da kaynaklanıyor.


Çocuğun ağzı ile ilk objeleri tanıması sürecinden başlayarak, yapma, sen bilmezsin, sen küçüksün, büyüklerin daha iyi bilir süreci, ilk, orta ögretim derken üniversitede benzer durum nihayetinde es ve is seçimi de büyükler tarafından sağlandığına göre seçme konusunda büyüklerin etkisi ile akraba, eş dost, aşiret, kapı komşusu kime mühür basarsa biz de ona oy kullanırız anlayışı egemen olur.


Hatta bu seçimi pazarda elma-armut seçimine kadar da indirgeyebiliriz. Örnegin pazardan domates alırken nelere dikkat ediyoruz. Hormonlu mu? Kırmızı renkli parlak domates mi? Yoksa sağlıklı tarla domatesi mi yoksa bütçeme göre mi davranacağım? Hangisi ölçüt? Yapılan bir anket toplumun % 70′ nden fazlasının marketten gıda ürünleri alırken üzerindeki etiketi okumadığını, tarihine dikkat etmedigini gösteriyor. Bu da bizim aslında bilinç düzeyimizin ve farkına varılabilirlik ölçütlerimizin ne olduğunu gösteriyor.


Oyun Kalitesi Önemli mi?


Okumuş olsun veya olmasın önemli derecede kafasindaki görüsü net olmayan, yurttaş bilinci ile oy kullanmayan bir toplumun bilgi toplumuna erişmesi mümkün mü? Artık buna bir çözüm yolu bulunmalıdır. Biri aklıyla, bilinci ile oy kullanıyor, diğeri duyguları ve gelecek kaygısı ile küçük çıkarları için oy kullanıyor. Oyların kalitesinin önemi yok mu burada?


21.Yüzyılda Aşiret Oylarının Önemi


Halen ülkemizde Hakkari’den Istanbul’a kadar aşiret reislerinin etkisi ile oyların kullanıldığı bir ortamda sağlıklı bir seçimden bahsetmek mümkün degil. Seçim öncesi ve sonrası hep duyulur bilmem hangi aşiret lideri parti değiştirdi, beraberinde kaç bin kişi de, Güneydoğudan Istanbul’a kadar aşiret nerelere yayıldıysa, aynı şekilde parti değiştirdi diye yazılır. Binlerle ifade edilen bu kişilerin hiç kendi iradelerini kullanma sansları yok mu? Geçenlerde arazi gezileri nedeniyle gittiğimiz bir beldenin belediye baskanı adayı yakın akraba çevresi ile birlikte iki hafta içinde birbirine zıt partileri ziyaret ederek kendilerini aday göstermeye çalıştığına tanıklık ettik. ıçler acısı!


Okumuşlar Seçebiliyor mu?


Tabii okumuşlar arasında da benzer durum olmaktadır. Üniversite bitirmiş birinin bireysel özgür iradesini grup anlayışına terk etmesi, veya küçük çıkarlara yenik düşmesi ülkelerin demokratik yapısı ve insan kalitesinin en belirgin ölçüsüdür. Yurttaş bilinci gelişen bireyler herhangi bir etkide kalmadan inandığı doğrultuda özgür iradesi ile oyunu kullanan özgür kişidir. Oyunu amacına göre kullanma gücü ile beyin gücü arasinda doğrudan bir iliski bulunmaktadır. Oyunun bilincinde olmayan oy alıp oy satabilir. Bilmem ne kadar oyum var veya biz gurup olarak şu kadar oya sahibiz, bize şunları verirseniz size oy kullanırız anlayışı 21 yüzyılda anlaşılır gibi gelmiyor bana.


Eğitim Kurumları Seçmesini Biliyor mu?


Biz üniversiteliler olarak bu bilince erişebildik mi diye hep kendi kendimi sorgularım. Aslinda eğitim kurumlarındaki yönetim modelimizin oluşması üç aşağı beş yukarı toplumun sosyolojik yansımasına pek uzak degil. Bu kurumlarda sık sık grup, düşünce birliği adına bilmem ne kadar oyları olduğunu ve birlikte hareket ettiklerini söyleyenden tutun da, benim ile birlikte çalışan x kadar kişi ile birlikte ne kadar gücüz gibisinden azgelişmislik psikolojisi içerisinde bir pazarlık yapıldığı sık sık fısıltı gazetesinde duyulur. Bunların hepsi şu veya bu şekilde duyduğumuz vakalar.


Ancak gelişmiş birey ve yurttaş bilinci ile bağdaşmadığını belirtmek zorundayım. Aklım ermiyor okumuş bir adamın arkadaşı veya siyasi eğiliminin pazarlık yaptığı kişiye körü körüne oy vermesine.


Hayatmızın Seçimini Doğru Yapıyor muyuz?


Özgür yetiştirilmediğimiz için öğrencilik yıllarımızda geleceğimiz ile ilgili olarak üniversiteler arası sınavda ne tür bir okul istediğimizi bilmiyoruz. Lise yıllarındaki öğrencilere sorun, ne okumak istiyorsun deyin, çok küçük bir kesim ne okumak istediğini söyleyecektir. Büyük çoğunlugu bu işi ya ailesine bırakmakta veya neyi kazanırsam diyecektir.


Eşimizin seçimini ise ya duygusal durumlar ya da ailenin istediği vs. gibi faktörlerden dolayı doğru seçim yapamıyoruz. Meslek ve iş seçiminde sorun yaşıyoruz. Yanlış seçim de beraberinde mutlu olmayan yaşam biçimini doğurmaktadır. Hele bir de kurumsal bağlamda ülke yönetiminin en alt basamağından en üst yapısına kadar 4 yıllığına seçilen aday kendisini topluma sundugu gibi degilse o zaman toptan geniş sayıda insan toplu bir mutsuzluk yaşamaktadır. Özellikle kendimiz ile ilgili bireysel doğru seçim yapmadığımız için toplumsal sorunlarda da doğru seçim yapamamaktayız.


Bu durum her yönden bir dizi aksaklığa kadar gitmektedir. Bugün ülkemizin en ciddi sorunu olan yönetme ve yönetilme sorunu biraz da yurttaş bilinci ile hareket etmememizden kaynaklanıyor. Ülkemizde iyi kötü belirli araliklarla bir sandık konur ve seçme hakkı tanınan bireyler oy pusulasına bir mühür basarak birilerine bir dönem için yönetme yetkisi verilmektedir. Asil sorun buradan basliyor. Önce ben nasil yönetilmek istediğimi biliyor muyum sorusu sorulmalıdır. Benim seçeceğim adamdan temel istegim nedir? Bu isteklerimi hangi anlayış veya aday sağlayabilir. Bundan sonra adayların sorgulanması gerekir.


Aslinda oy kullanmanın manevi baskısı çok büyüktür. Bireysel olarak oy kullanarak sevdiğimiz adaya veya partiye oy verip sadece kendi kaderimizi belirlemiyoruz, aynı zamanda diger yurttaşların da kaderini belirlemeye ortak oluyoruz. Bu bağlamda bencil davranmak yerine toplumsal düşünmek zorundayız.


Seçme Kriteriniz ve Ölçütleriniz var mi?


Maalesef ülkemizdeki tüm olumsuzluklara bakıldığında bunların temelinde hiçbir kriterin olmaması yatmaktadır. Örneğin işe alacağınız kişide ne tür özellikler aranır, bunları hangi asgari ölçüte göre alırsınız? Bu ölçütler oluşmadığı için, liyakate uygun olmayan kişilerin ise alınması için hatırlı kişiler devreye girer vs. vs.


Kimi seçtim, seçtiğim kişinin geçmisi nedir, uzun ve kısa vadede bazı temel konularda (bireyin ve toplumun çıkarları) için ne düşünüyor? Aday olaylara noktasal mı yoksa bütünsel mi yaklaşıyor? Dünyanın içine sürüklendigi soğuk savaş, küreselleşme hakkında ne düşünüyor. Evrensellik sorunu ile ulusal bilinç arasında sağlıklı ilişki kurabiliyor mu?


Güvenilir aday her seyden önce yetiskin birey mi? Verdigi sözde durabiliyor mu? Taahhüt ettiği programına uyuyor mu? Adayın kültürel alt yapısı nedir? Elestiriye karşı hoşgörülü mü? Seçilen kişi kendi iradesi ve bilinci ile mi haraket ediyor yoksa arka planda akıl hocaları mı var? Bugüne kadar ki maddi ve manevi kazanımlarını nasıl temin etmiş? Birilerinin sırtına basarak mı buralara kadar gelmiş yoksa kendi öz gücü ve güveni ile mi gelmiştir? Adayın yönetme yeteneği nedir?.


Bütün bu sorulari sormak, ona göre oy kullandiktan sonra da yurttaş bilinci ile denetleme, sorgulama ve katılım bilinci içinde olursak ancak o zaman demokrasi ve demokrat olarak algılanır ve üretken bir ortam yaratmış oluruz.


Sonuç ve Özet


Toplum olarak sistematik düsünen ve makbul kriterleri olmayan bir toplum olduğumuzdan iki şeyin farkını ortaya koyamıyoruz. Bunun için de hayatımızın seçimini doğru yapamıyoruz. Doğru yapılmayan seçimin yolu hep acı ve altından kalkılmaz maddi ve manevi külfettir. Onun için seçim yapmak yalnızca oy kullanmak değil, farklı olanı belirleyip hakkını vermektir.