Sıkıntılarımız Bitmez mi?

Yaşadığımız her gün, her an hep bir sıkıntımız vardır değil mi? Yaptığımız iş, yapmamız gerekenler, eskiden yaptıklarımız, nerdeyse ömür sıkıntı ile geçerken bol esintili bir yerde ve zifiri karanlıkta (bizler) mum ışığıyla mutluluğu, anlık mutlulukları arayıp dururuz.

Bir gün bize mutlu olduğunu söyleyen birini görsek onun ne kadar saf, amatör biri olduğunu hatta kendini kandırdığını düşünürüz. Çünkü  bize öğretilenlerle baktığımızda, bir tek çocukların mutlu olabildiğini biliriz. Hatta hayatta o kadar çok yapmamız gereken (ciddi) işler vardır ki “mutluluk hafifsenmiş” olur. Ya da ciddi kısmı bitirmeden mutlu olmaya hak kazanamayız.

Ancak buradaki konu mutluluk konusundaki bizim uydurduğumuz yargılar değil , garip bir şekilde sürekli sıkıntılı olmamız. Evet sıkıntılarımız  hiç bitmeyecek çünkü zihnimizin her an negatiften pozitife ulaşma biçiminde çalışması, hep iki kutuplu yorum yapması insanın doğası gereğidir.

Esas sorun insanın kendini sadece zihin taşıyan iki ayaklı bir varlık olarak yani bir tür robot olarak yorumlamasıdır. Peki gökyüzünün rengini, leylakların kokusunu bir annenin ninnisini hissedebilen  hem de, hiçbir yorumda bulunmadan bunları kabul eden kim.?

Bu robot bize kullanmak üzere verilmiştir ve kesinlikle bizim onu kullanmamız gerekir. Sonuç biz kimiz? Bunu cevaplayabildiğimiz zaman sıkıntıya ayna olabiliriz.