Soykırım Dersi Vermeye Çalışan Avrupanın Yüzkarası Bir Soykırım

 


Çok değil, daha 10 yıl önce bütün vahşetiyle yaşanan bir savaş; BOSNA Savaşı. Yakıp yıkan, katleden, her türlü savaş suçunu işleyen, önüne geçilemez, durdurulamaz taraf SIRP ordusu; mağdur durumdaki halk Bosna halkı (Boşnaklar). O savaştaki Sırp mezalimi göstermişti ki, dünyanın en acımasız, en katı, en vahşi ordusu Sırp ordusu idi.


 


SEREBRENıTZA, Müslüman bir Bosna kenti. Birleşmiş Milletler Raporuna göre güvenli bölge ilan edilmesine ve Hollanda askerlerinin burada Barış Gücü görevi yapmasına rağmen, 11 Temmuz 1995 günü, iki Sırp liderin örgütlediği Sırp askerleri bu kente girerek silahsız Müslüman halkı kaletmiştir. 8 bin Boşnak öldürülmüştür. Öldürenler küçük, büyük, her yaştaki erkeklerdir. Ve bu katliamın hesabının sorulabildiği henüz hiç kimse yoktur. Zanlılar bilindiği ve serbest dolaştığı halde.


 


1992-95 yılları arasındaki Bosna Savaşını, bugün 25 yaş kuşağının üzeri iyi bilir aslında. Sırpların Boşnak halka, Müslümanlara yaptığı mezalimlere dünya kamuoyu seyirci kalmaktaydı adeta. Bölgede Barış Gücü olmasına rağmen savaş suçlarının önüne geçilemiyordu. Akla hayale gelmedik Sırp işkencelerini duyuyor, okuyorduk. Annesinin gözü önünde 10 yaşındaki kız çocuklarına tecavüz edilmesi hangi savaş ahlakına sığardı..


 


Bir keresinde okuduklarım karşısında donup kalmış, insanlığımdan, kadın olmaktan utanmıştım adeta. Hastanelerde, Müslüman Boşnak kadınlarının rahimlerine, Sırp doktorlar tarafından köpek cenini yerleştirildiği haberleri boy, boy yer alıyordu gazetelerde. “Soyunuzu kurutarak, sizin neslinizden, sizin yerinize köpek yetiştireceğiz” anlamını taşıyordu bu uygulama.  O masum insanlar adına tahammül edilebilir, dayanılır şeyler değildi bunlar. Adıyaman’da görev yaptığım yıllardı, bugün gibi hatırlıyorum, ben de tahammül edememiş, dayanamamış, hemen birşeyler yapmalıyız diye birkaç arkadaşla işe koyulmuştum. Topladığımız binlerce imzayla, çeşitli dünya ve Avrupa örgütlerine kınama fax’ları çekmiştik. Sonucu değiştirebilmiş miydik? Tabi ki hayır. Ama en azından tepkisiz kalmamıştık. Bir anne olarak bu tür haberler çok ağırıma gitmişti o zaman.


 


ışte bugün o Sırp mezaliminin bir soykırım yıldönümü. Ve Sırbistan Başbakanı dahil birçok dünya ve Avrupa ülkelerinin temsilcileri bu katliamın yıldönümünde bir araya geliyorlar. Avrupanın kucağındaki, Avrupanın içinden bir halkın ordusunun, çoluk cocuk demeden, 8 bin insanı birden katlettiği bir günün anılması adına. Avrupanın yüz karası bir günde, hangi yüzle Avrupa ülkeleri böyle bir katliamı anıyorlar…. Anılacak değil, utanılacak bir gün. Ve aynı Avrupa bize her fırsatta soykırım dersi vermeye çalışıyor. Oysa ırkçı hareketler kendi içlerinde daha fazla.


 


Daha iki-üç hafta önce Bulgaristan’da yapılan genel seçimlerde, biraz mesafe kateden, oylarını artıran bir partinin ırkçı lideri, iktidara gelirse Bulgaristan’daki Tüklerin adlarını değiştireceğini söyledi. Bu ırkçı söyleme de Avrupa’dan hiç bir eleştiri gelmedi…


 


Bugün Türkiye’de, son yüz yılda,  Balkanlardan göç etmiş büyük bir halk kitlesi mevcut. Bunlar neden göç etmişler?  Neden bugün Selanik, Bulgar, Yugoslav göçmenleri Türkiye’de bu kadar çok fazla? 1900’lü yılların başlarında Balkanlardaki, Türk ve Müslüman halkları, aynı amaç doğrultusunda birleşen Balkan Devletleri tarafından Balkanlardan atma girişimleri sonucu…


 


Hal böyleyken, Avrupa oturup kendisine soykırım dersi versin, bize değil.