2-3 ay once susuzlukla boğuşan Ankara halkı şimdi de su sıkıntısına bağlı olarak sağlık sorunları yaşıyor.
Ramazan ayının ilk günlerinde bir gece ansızın rahatsızlandığımı hissettim. Bulantı, baş ağrısı, karın ağrısı. Gıda zehirlenmesi mi diye kendi kendime doktorluk yaparken sabah oldu. Sonra doktora gittim. Kendi rahatsızlığımı konuşurken “Ankara’da ishal vakaları çok fazlaymış” diye sordum. Doktor kendi bulunduğu hastanede çok fazla olduğunu doğruladı.
Geçen zaman içerisinde, yaklaşık bir aydır hangi tarafıma baksam, hangi sağlıkçıyla konuşsam ishal vakalarının artarak devam ettiğini görüyorum, duyuyorum. Hastanelerin bu sebeple dolup taştığı bizzat sağlıkçılar tarafından ifade ediliyor. Ancak ne var ki bu durumun basında yer aldığı ne görüldü, ne de duyuldu. Ülke gündemindeki hiç bir gerçeğin bilinmediği gibi…
Ankara’da su kesintisine ilk gidildiği günlerde, ilgili birimlerce salgın hastalık
tehlikesi olduğu vurgulanmış, halkın dikkatli olması gerektiği söylenmişti. Su
kesintileri planlandığı gibi gitmeyince kesintiden vaz geçilmiş, populist bir
yaklaşımla, mevcut suyun son damlasına kadar kullanılması hedeflenmişti.
şimdilerde barajlardaki suyun artık son damlasına doğru gidiliyor. Geçenlerde bir arkadaşım görmüş. “Tabandaki balçık kısmı kalmış barajların” diyor. Bu zaten bilinen bir şey. Tabanda kalan suyun her türlü kimyasal, atık, balçık, mineral, vs bulundurduğu malum. Suyun tabanına çöken mineraller suyun son damlalarıyla birlikte karışıp geldiği için mide ve bağırsaklara olumsuz etki yapıyor. şebeke suyundaki mikrobu önlemek için, olması gerekenden çok daha fazla klor basıldığı, dolayısıyla aşırı klorlamanın da bağırsakları ve mideyi etkilediği belirtiliyor. Dolayısıyla mide bulantısı, karın ağrısıyla çare arayışları içindeki insanlar azımsanmayacak orandadır Ankara’da.
Görülüyor ki barajların tabanında kalan suyun kullanılması oldukça sakıncalı hale gelmiştir.
Bu arada damacana suları da çok fazla tüketiliyor. Yemeklere, çaya, çorbaya içme suyu kullanılsa da, çeşme suları hastalık yaymaya devam ediyor. Kaldı ki herkes damacana suyuyla yaşam sürdürecek kadar ekonomik yeterliliğe sahip değil. Ayrıca evlerde bazı işlevler damacana suyuyla görülse de dışarıdaki zorunluluklar sağlığın bozulması için yeterli olmaktadır. Evde yemeğe şişe suyu kullanırsınız ama dışarıdan aldığınız ekmek çeşme suyuyla yapılmıştır. Bu bir örnek. Her şeyi aynı şekilde değerlendirmek mümkündür.
Sonuç olarak Ankara’nın susuzluk sendromu çok yönlü sıkınıtılar yaratmıştır ve gelecek günleri nelerin beklediği de bilinmemektedir. Kuraklık devam edip gidecek mi? Kızılırmak’ın kızıl çamur akan suyu Ankara’ya ulaştığı zaman amaca uygun düşecek mi?
şimdilik bilinen en önemli gerçek; Ankara susuz günler yaşadıktan sonra, susuzluğun getirdiği sağlık sorunlarıyla boğuşmaktadır. Birilerini suçlamak ya da eleştirmek bu gerçeği değiştirmemektedir.
Karın ağrısı, mide bulantısı bugün bizim evde bir kişiyi daha esir almış bulunuyor.