Tartışılan Kadındır, Zina Bahanedir..

Zina tartışmaları ve halterci kızlarımızın feryatları.. Günlerdir Türkiye’nin gündemi bu iki konuya kilitlendi.


 


AB süreci dahi, bir anlamda zina tartışmalarına endekslendi. Bugün olağanüstü toplanacak olan TBMM’nin zina konusunda benimseyeceği yasal düzenleme, AB müzakerelerinin takvimini de, seyrini de etkileyebilecek. Zinanın cezalandırılması halinde, AB’deki Türkiye karşıtlığının epey güç kazanacağı anlaşılıyor.


 


Bu arada, Irak’ın kuzeyinde Türkmenlerin çoğunlukta olduğu Telafer bölgesinin, ABD tarafından acımasızca bombalanıyor olması da, ne iktidarın, ne de muhalefetin, ne basının, ne de kamuoyunun gündeminde zina tartışmaları ölçeğinde yer bulmuyor.


 


Oysa, Türkiye ile Irak arasında, Kürt grupların kontrolu dışında kalan tek bölge olan Telafar’da,  nüfus yapısının değiştirilerek kontrolun Kürt gruplara verilmek istendiği açık. Bombalama gerekçesi olarak sözü edilen çeşitli terör gruplarının varlığı ise  Irak’ın işgali öncesinde ortaya atılan kimyasal silahlarla ilgili iddialardan daha gerçekçi değil..


 


*                  *                  *


 


Zina tartışmalarının Irak politikasının önüne geçmesi ve AB süreci için neredeyse belirleyici bir özellik kazanması, sadece işin magazin boyutundan kaynaklanmıyor. Olayın özü de bunu zorluyor.


 


Aslında zina bahane. Olayın özünde biz, kadını tartışıyoruz. Kadının erkeğin eşiti özgür bir birey olup olmadığını sorguluyoruz. Halterci kızlarımızın feryadı da, kadının bir cinsel obje olarak nasıl istismar edilebileceğini ortaya koyuyor.


 


Gelinen noktada, zina konusunda Türk Ceza Yasası’nda bir cezaya hükmedilip hükmedilmeyeceği, hükmedilecekse bunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilip edilmeyeceği, ya da Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilip edilmeyeceği, hiç kuşkusuz önemlidir. Ancak, çok daha önemli olan biz erkeklerin kafalarımızda, annelerimiz ile babalarımızı, eşlerimiz ile kendimizi, kız ve erkek çocuklarımızı eşit olarak görebilmemizdir. Açık anlatımıyla, bu sorunu kendi iç dünyamızda çözebilmemizdir.


 


Bunu gerçekleştirebilir, kadın-erkek eşitliğini böylece sağlayabilirsek, sadece  bugünün kilitlenen gündemini çözmüş olmayacağız. Aynı zamanda, Türkiye’nin çağdaş uygarlık hedefine ulaşması için önündeki engellerin de büyük bölümünü kaldırmış olacağız.


 


*             *   *


 


Kadın-erkek eşitliğinin sağlanması Türkiye koşullarında sanıldığı kadar zor bir olay değildir. Türk kültürünün temelinde bu eşitlik vardır. Türkçe, kadın ve erkeğin “o” ve “onlar” olarak aynı sözcükle anıldığı dünyadaki bir-iki dilden tekidir.


 


Buna karşın, ıngilizce, Fransızca, Almanca ve batı kökenli dünya dillerinin hemen hepsinde kadın ve erkek önce erkeğin anıldığı farklı sözcüklerle tanımlanmaktadır.


 


Ünlü halk ozanı şeyh Bedrettin’in dizelerinde, “yarin yanağından gayri her şey ortak” sözleriyle tanımlanan kadın-erkek eşitliği, Osmanlı döneminde, hilafetin baskınlaştırdığı Arap kültürünün etkisiyle kadın aleyhine gelişmiştir. Ancak, Cumhuriyet Türkiye’si, Atatürk ve arkadaşlarının öncülüğünde kadın hakları ve kadın-erkek eşitliği bakımından yeniden dünyanın önde gelen ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almıştır.


 


Seçme ve seçilme hakkı dahil, o dönemin koşulları düşünüldüğünde Türkiye Cumhuriyeti,  kısa zamanda kadın hakları konusunda çok sayıda Batı ülkelerinden daha ileri konuma geçmiştir. Cumhuriyet ile birlikte eşit yurttaş statüsü kazanan kadının, “nüfus” olarak sayılması, tanıklığının geçerlilik kazanması yanında mirastan pay alması sağlanmış ve evlilik içindeki konumu düzeltilmiştir.


 


Ötesinde, Türk kadını seçme ve seçilme hakkını ise dünyada 11inci sırada kazanmıştır.


 


Böylece gerçekleşen olay, Türk kadını için tarihin yeniden yazılışıdır. Bu bağlamda, Atatürk’ten ve kurduğu Cumhuriyetten, bizi içine almamak için her fırsatı istismar eden Avrupa mantalitesinin öğrenecekleri vardır. Ancak, şimdi biz bu durumu tersine çeviriyoruz. Kadın-erkek eşitliği konusunda uygulamada yaşanan sorunları aşmamız gerekirken zina ve benzeri bahanelerle kadını ikinci sınıf yurttaş konumuna itmeye çalışıyoruz. O zaman da, biz ders almak durumunda kalıyoruz.


 


Önceki yazılar için;


www.ulucgurkan.net