Türban Türkiye’nin öncelikli sorunu değildir

Türban üzerinden gene birtakım oyunlar oynanmaya çalışılıyor. Koskoca Anayasa meselesini getirip bir türbanda tıkamak, ülkenin tüm kurumlarının bu tartışma içine çekilmesi, ne kadar suni gündemler peşinde olunduğunun göstergesi değil midir?


 


         Anayasa değişikliği içinde, bu ülkede etnik dillerde eğitim yapılabileceği seçeneği var.


         Anayasa değişikliği içinde laiklik ve Atatürkçülükle ilgili tırpanlamalar yaratılmaya çalışıyor ama bunun da üstü kapalı duruyor.


         Anayasa değişikliği içinde Yargı üzerinde etkinlik kurulmaya çalışılıyor.


         Anayasa değişikliği içinde bir vatandaş olarak karşı olduğum ‘milletvekili dokunulmazlığı’ tümden kaldırılması gerekirken dokunulmadan bırakılıyor.


 


Baştan sona değişmekte olan bir Anayasa paketinde tüm mesele türbanmış gibi, tüm ülkenin bu konuya saplanıp kalması, Anayasa değişikliğindeki asıl hedefin türban ve tarikatları ön plana çıkarmak olduğu yönünde bir kanı oluşturuyor.


 


Bir süredir yaşanmakta olan türbana bağlı gerilim bir nevi güç gösterisi; benim dediğim olur dayatması; ortamı türbanlı bir Türkiye’ye hazırlamaya çalışırken karşı sesleri sindirme taktiği; bir taraftan kamuoyunun nabzını ölçme anketi; tüm bunların yanı sıra popülizm yapmak olarak değerlendirilebilir.


 


Türkiye’nin dış siyasette ciddi sorunları varken, halkı türbanla-tarikatla oyalamak ve siyasi iradenin bu tartışmalarla zaman geçirmesi son derece yanlıştır. Kısaca bir göz atalım bizi tehdit eden dış siyasete:


 


Yanı başımızdaki Irak iç kargaşalarla boğuşurken ve bize terör ihraç ederken biz türbana takılıp kalmayalım. Kuzey Irak adeta saatli bir bomba durumundadır bugün. ısrail-ABD ikilisinin güdümündeki Kuzey Irak’ta terör Türkiye için önemli bir gündem maddesidir. Yine Kuzey Irak’taki Musul bölgesinde, Kerkük-Erbil şehirlerinde yaratılmak istenen oldu-bitti Türkiye’nin dikkatinde olmak zorundadır. 2007 sonunda yapılması planlanan ancak 2008 yılına ertelenen ‘Kerkük’ün geleceği’ konulu referandum üzerinde Türkiye baskıcı olmak durumundadır. Birtakım demografik oyunlarla Kerkük’ün Kürt yönetimine bırakılmasına seyirci kalınmamalıdır. Oradaki Türkmenlerin Türkiye’den beklentilerini Türkiye görmek zorunluluğundadır.


 


ABD’nin ıran üzerinde oynamaya çalıştığı oyunlara gelince; Türkiye bundan da büyük yara alacaktır mutlaka. ABD, planladığı Büyük Ortadoğu Projesini adım, adım uygulamaya koyarken sırada ıran olduğu tüm dünyanın bilgisi dâhilindedir. Ve yaklaşan ayak sesleri bunun ifadesidir. ABD cephesinden gelen tüm açıklama ve niyetlerin ıran üzerinde yoğunlaşması, ıran’la ilgili planının çok uzak olmadığını göstermektedir. ABD, o meşhur projesinin ıran ayağını uygulamaya koyduğu zaman Türkiye’nin tüm imkânlarını kullanmaya ve bu anlamda maksimum düzeyde yararlanmaya çalışacak, eğer bu olmazsa Türkiye’yi bir kez daha kara listeye alacaktır. Yoksa kendi istediği bir iktidarın boşuna işbaşında kalmasını istemiş olamaz…


 


AB konusuna gelince; bu konu, kamuoyu gündeminden, artık reklâm olarak


kullanılamayacak kadar uzaklaşmıştır. O nedenle AB’nin hem arka bahçesi olma yolundan hem de oyuncağı durumuna düşmekten kurtulmak gerekiyor.


 


AB uyum sürecinde değiştirilen yasalar mağdurdan yana değil, suçluyu korur hale gelmiştir. Mesela dün uğradığım bir hakarette karakola gittim ve şikâyette bulunmak istedim. Konu sadece adliyeye taşınır ama hiçbir yaptırımı yoktur dendi. Hırsızlık olayları da benzer şekilde. Eskiden böyle miydi? Ya da AB ülkelerinde bu yasalar böyle midir?


 


AB uyum sürecinde sınır mayınlarının temizlenmesi Türkiye’nin gündeminde olmalıdır. Bu mayınların nasıl ve kimler tarafından temizleneceği önemlidir. Bu temizlik karşısında Güney sınırlarının, 49 yıllığına, yabancıya, organik tarım yapılması amacıyla verilmesi Türkiye için hayati önem taşımaktadır.


 


AB uyum sürecinde Kıbrıs’ın Rumlara peşkeş çekilmesi Türkiye’nin asıl


meselelerindendir Bu konuda yaratılan çıkmazlar nasıl aşılacaktır? Türkiye’nin gündeminde türban yerine bu konu olmalıdır.


 


Yurdun her tarafı doğal gaz ağıyla örülmekte, yapılan en önemli şey,  bu sektörde istihdam yaratılmaktadır. Ama bu arada doğal gaz depolama konusunda çok önemli işler yapılmamıştır. Doğal gaz boru hatlarının ve ağlarının döşenmesiyle ilgili ihalelerden öte ne yapıldığına bakmak lazım. Tamamen doğal gaza bağımlı hale gelmek, başka tehditler altına girmek demektir. Kışın ortasında, umut bağladığınız ıran, umut bağladığınız Rusya gazı kesiverirse ne olacak?


 


Türkiye büyük bir susuzluk sınavıyla karşı karşıya kalabilir. Ki, bunun küçük bir örneği geçtiğimiz yaz aylarında Ankara’da yaşandı. Ankara’yı bir süre susuz tutarak duruma bakan yetkililer, bu durumla baş edemeyince kalan suyu sonuna kadar


kullandırtmak üzere serbest bıraktılar. şimdi başka bir risk altındadır Ankara halkı. Barajdaki suyun mikrop saçan balçık kısmı kalmış olmalı. Çünkü Ankara halkı gizli tutulan bir ishal sendromuyla boğuşuyor.


 


Türkiye’nin iç ve dış sorunları bu kadar çok ve vahim iken, türbana takılıp kalmak, türban üzerinden siyasete devam etmek doğru değildir. Ve bu yanlış mutlaka bir yerden dönecektir.