Malatya Büyükşehir Belediyesi tarafından, T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü ve Malatya Valiliği’nin katkılarıyla 9-15 Kasım 2018 tarihinde düzenlenen8. Malatya Uluslararası Film Festivali, bu yıl da ‘Festivale Doğru’ başlığıyla önemli bir sempozyuma ev sahipliği yapıyor.
Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen ve bu yıl festivale bir ay kala gerçekleştirilen “Türk Sinema ve Televizyonunda Aile”başlıklı sempozyumun ilk günü 12 Ekim Cuma günü, 10 konuşmacının katılımıyla 2 oturum halinde tamamlandı.
Sempozyumun 12 Ekim Cuma sabahı gerçekleştirilen ilk oturumunun açılışına Malatya Uluslararası Film Festivali Başkanı ve Büyükşehir Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat’ın yanı sıra, Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Cemal Nogay, İl Kültür Turizm Müdürü Çetin Şişman, Malatya Uluslararası Film Festivali Direktörü Suat Köçer, İnönü Üniversitesi Sinema Televizyon Bölüm Başkanı Gülbuğ Erol, İnönü Üniversitesi Sinema Tv Bölümü öğrencileri ve Malatyalı sinemaseverler katıldı.
Türk sinemasının evrensel bir kurum olan aile ve içinde bulunduğu toplumu ayakta tutan değerlerinin sinemaya olan yansımalarının tartışıldığı sempozyumunaçılış konuşmalarını sırasıyla Festival Direktörü Suat Köçer, Malatya Uluslararası Film Festivali Başkanı ve Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat ve ünlü Edebiyatçı Yıldız Ramazanoğlu yaptı.
Bu yıl 8.’si düzenlenecek Malatya Uluslararası Film Festivali çatısı altında Türk sinema ve televizyonunun temel meselesini tartışıyor olmanın önemine dikkat çeken Festival Direktörü Suat Köçer, bu tartışmayı çok sayıda değerli sinemacıyla Malatya’da yapıyor olmanın ayrı bir mutluluk olduğunu söyledi.
“Festivalimiz coşkulu ve ışıltılı ama sinemayı bu coşku ve ışıltıdan ibaret görmüyoruz. Tıpkı Metin Erksan’ın dediği gibi, sinema şenlikten ibaret değil ve biz bunun altını çiziyoruz”
diyen Köçer, sözlerine şöyle devam etti;
“Türk sineması artık dünya ölçeğinde başarılar elde ediyor ama bu başarılar bize yetmemeli. Yaptığımız filmlerin düşünsel ve kimlikle ilgili boyutlarını göz ardı etmememiz gerektiğini düşünüyorum. Öte yandan dizilerimizi dünyaya ihraç ettiğimiz bir gerçek. Bu diziler salt görüntüden ibaret değilse, bu diziler aracılığıyla Türkiye’ye dair dünyaya neler ihraç ettiğimiz sorusu üzerinde durmamız gerekiyor. Sinema ve televizyon sorumluluktan arındırılmış alanlar olarak görülmemeli. İnsan olma çabası ve erdemli davranma duygusunun sinema ve tv alanlarında da geçerli olması gerektiğini düşünüyorum.”
Suat Köçer sözlerini şöyle tamamladı;
“Bu sempozyumun, aileyi çeşitli boyutlarıyla ele alan, sinema ve TV dizileri için cazip bir malzeme olan ailenin beyazperde ve beyaz camda nasıl yansıtıldığını etraflı biçimde tartışan bir platform olmasını gönülden arzu ediyorum.”
Açılışta bir selamlama konuşması yapan Malatya Uluslararası Film Festivali Başkanı ve Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Hacı Uğur Polat, festivalin uluslararası bir boyut kazandığının altını çizerken, iki yıldır gerçekleşen sempozyumunun da festivalde ayrı bir yere sahip olduğunu, dile getirdi.
İki gün boyunca birbirinden değerli sinemacıları Malatya’da ağırlıyor olmaktan duydukları mutluluğu dile getiren Başkan Hacı Uğur Polat, Türk sinema ve dizilerinin aile tartışmaları etrafında önemli bir kavram olduğunu, bu sempozyumun sinemamızın düşünsel boyutuna büyük katkılar sağlayacağını ifade etti. Polat ayrıca 9-15 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 8. Malatya Uluslararası Film Festivali’ne büyük bir heyecanla hazırlandıklarını söyledi.
Sinema yazılarından tanıdığımız değerli edebiyatçı Yıldız Ramazanoğlu ise Malatya’nın bu yıl sinema ile bir yıldız gibi parladığını ve her geçen yıl kendi kültürünü oluşturarak Türkiye’de bambaşka bir yer edinmesinden duyduğu mutluluğu dile getirdi.
“Dünyaya baktığımızda baş döndürücü şekilde hızın arttığını görüyoruz”
diye sözlerine başlayan Ramazanoğlu, dijital dünyaya doğru gidildiğini bu anlamda sinemanın araçlarını daha iyi değerlendirmek zorunda olduklarının altını çizdi.
“Bu hızın içinde sinema, çok önemli bir araç” diyen Ramazanoğlu, Aile kavramı sinema ve dizilerde çok değişti. Bu da sanırım Lütfi Akad’ın Gelin, Düğün ve Diyet üçlemesiyle de başlamış olabilir.”
Diye sözlerine devam etti.
“Sinemada kadın temsili yetersiz!”
Açılış konuşmalarından ardından yapılan ‘Türk Sinemasında Aile’konulu ilk oturumun başkanlığını Tuba Deniz üstlendi. Deniz, giriş konuşmasının ardından sözü Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Oktan’a bıraktı. “Sinemanın Kahramanı; Babalar ve Oğullar” temalı konuşmasında Oktan; erkeklikle ilgili çalışmaların yetersiz olduğunu, daha çok kadın çalışmalarının olduğuna değindi. Oktan sözlerine şöyle devam etti;
“Tabii kadın çalışmalarındaki artışın yanında sinemada kadın temsilinin yetersizliği de var. Erkeklik kendisi olmayan üzerine bir tasarım. Ne olmadığı üzerinden kendini sürekli kanıtlaması gerekiyor ve bunu başkalarının onaylaması gerekiyor. Bu genellikle de baba oluyor.”
Oktan konuşmasında, sineması’nın farklı dönemlerindeki erkek figürlerine de vurgu yaptı.
“Sinemamızda sahici kadın hikaye ve karakterleri yeterli değil!”
Daha sonra söz alan Malatya Uluslararası Film Festivali Direktörü Suat Köçer, Türk Sinemasında Kadın İmajı” başlıklı konuşumasında ilk dönem sinemamızdan başlayarak kadın temsilinin var oldğunu ancak derinlikli karakterler, gerçekçi hikayeler ve hakiki senaryolardan büyük ölçüde yoksun kaldığını söyledi. Muhsin Ertuğrul ve sonrasında Cahide Sonku, Sezer Sezin gibi çok güçlü kadın sinemacıların sektörde varlık gösterdiklerini hatırlatan Köçer, “Lütfi Akad’la başlayan Sinemacılar Dönemi ile birlikte sinemadaki kadın karakterlerin derinlik kazandığına dikkat çeken Köçer, Metin Erksan ve Halit Refiğ’in de aralarında bulunduğu bazı sinemacıların kadın meselesine daha gerçekçi yorumlar getirdiğini belirtti. Köçer, son yıllarda Türk sinemasında kadın konulu hikayelerin sayı ve nitelik bakımından artık gösterdiğine inandığını söyledi.
“Sinemada çocuklar birer araç!”
Birinci oturum, Prof. Dr. Nilüfer Pembecioğlu’ın sunumu ile sona erdi. Pembecioğlu, çocuk merkezli film ve izleyicisi çocuk olan filmler üzerinde durdu.
“Çocuklar genellikle araç olarak karşımıza çıkıyor.”
diyen Pembecioğlu, uyarlama filmlere de değindi. 1914’lerden beri çocuk filmlerinin yüzdeleri hakkında da bilgiler veren Pembecioğlu, sembol olarak sinemamızda çocukların olduğunu ve dolaylısıyla sinemada gördüğümüz, annesi üzerinden, babası üzerinden ya da ailenin problemleri üzerinden çocukların sinemada veya ekranda varlık gösterdiklerine dikkat çekti.
“Televizyon ve Türk Dizilerinde Aile” konulu ikinci oturumuna Abdulhamit Güler başkanlık etti. İlk söz olan Dr. Öğr. Üyesi Sertaç Timur Demir oldu. Toplumda dünyevileşme sürecinin yaşandığını belirten Demir, ekran kültüründen hareketle kendini ve ailesini inşa etmeye çalışan insanın en önemli argumanı özgürlük olması gerektiğini ve hayatını buna göre şekillendirmesi gerektiğinin altını çizdi.
Oturumun ikinci konuşmacısı oyuncu Rasim Öztekin gittikçe daralan çekirdek aileye değindi. Öztekin, aile açısından baktığımızda film ve dizileri birbirinden ayırmak gerektiğini dile getirdi. Film profili ile dizi profilinin aynı olmadığını belirten Öztekin, hatta bu iki profilin birbirine düşman olduğunu belirtti. Çekirdek ailenin kaloriferin icadıyla bittiğini dile getiren Öztekin, aile bireylerinin birer birer kendi odalarına çekildiğini herkes kendi odasına geçince çekirdek aile de dağıldı, diye konuştu.
Oturumun diğer bir konuşmacısı oyuncu Özlem Türkad ise “Dizilerde Anne” konulu konuşmasında;
“Ben anne değilim, çocuğum yok ama bana 3 çocuklu, kendimden 15 yaş büyük bir kadını oynamam teklif edildiğinde bir duraksadım.”
dedi. Türkad sözlerine şöyle devam etti;
“Çünkü bir oyuncu olarak, oynadığınız karakteri kıymetli kılmak için kendinizden bir parça yakalamanız şart. Ben de oynarken annemi rol model aldım. Ama annem tanıdığım annelerden farklıydı ve benim bu malzemeleri alıp orijinal bir şey yaratmam gerekiyordu, ve bu formül başarılı oldu.”
Son olarak söz alan yönetmen Ayhan Özen ise “TRT, 90’lar ve Yeni Dönem Dizilerinde Dönüşen Aile” başlıklı konuşmasında, tüketim toplumunun gereğinin yaşandığını, hem birey olarak hem aile olarak hem de sinema ve televizyon piyasasındaki insanlar olarak hiç bir zaman kendi ihtiyaçlarına göre yaşanmadığını dile getirdi. Dizi ve sinema filmlerinde de bir şekilde ihtiyaçlardan ilerleniyor diyen Ayhan Özen, mutlu mesut yaşarken tüketim toplumu haline geldiğimizi belirtti. Özen, son olarak sinema ve televizyonu birbiribinde ayırmak gerektiğini ve bu dönemde Türk Sineması’nda erkek karakterinin çok zayıf olduğunu ve onu güçlendirmek gerektiğini, belirtti.