Meslek Okulları ve Üniversiteye Giriş Üzerine

Artık kendi eşdaşları içerisinde hiç benzeri görülmeyen YÖK gibi bir yapılanma ile yönetilen ülkemizin ilköğretimden üniversiteye kadar köklü bir eğitim reformuna ihtiyacı başta üniversite çevreleri olmak üzere toplumun tüm kesimleri tarafından talep edilirken hiç de aciliyeti olmayan meslek liselerine üniversite sınavlarında uygulanan katsayı değişikliğinin her şeyin önüne konulması tam olarak anlaşılmamıştır. Bugün ülkenin her kademesinde eğitim öğretimdeki sorunlar şöyle sıralanabilir;
<ul>
<li> İlköğretimdeki ciddi kalite sorunu
<li> İkili öğretim sorunu
<li> Dershane keşmekeşliği sorunu
<li> Üniversiteye girmeyi bekleyen 2 milyon gencin geleceğe ilişkin mesleki beklentileri sorunu,
<li> Üniversitelerin ve diğer yüksek öğretim kurumalarının alt yapı ve eğitim kalitesi sorunları,
</ul>
dağ gibi her iktidarın karşısında durmaktadır.

Meslek Liselerinin üniversiteye girişte sorunu yok mu? Var tabii. Kendi ilgi alanı ile ilgili yüksek öğretim programları türü sayısı genişletilebilir ve bunun çözüm yeri olan YÖK bunu küçük bir düzenleme ile yapabilir. Bunun için bu kadar kıyamete gerek yok diye düşünüyorum.

Biz üniversiteler başta anayasanın 130 ve 131. maddelerinin değiştirilerek köklü bir yüksek öğretim yasası değişikliği beklerken yine bildik gelişmeler olmuştu. Ülkemizin bir çok değerli kişisi bana hiçbir iktidar veya etkili kişi kolay kolay YÖK yasasını değiştirmek istemiyor demişlerdi.

Pekala NEDEN? Bir kere daha gördük ki birileri gerçekten ülkemizin çağdaş anlamda bir eğitim sisteminin olmasını istemiyor.  Ülkemizin buraya kadar sürüklenmesinde soğuk savaş döneminin ağır faturasının eğitime kesilmesinin etken olduğunu artık hepimiz biliyoruz.

Bu süreçte Köy Enstitülerinin kapatılması ile başlayan ve eğitimde tam bir keşmekeşlik yaşatan, elini nereye atsan elinde kalan bugünkü durum, öngörüsü olmayan yöneticilerin ve politikacıların bu işe el atmaları sonucu bugün bu duruma kadar geldiği kesin. Ancak biz ülke olarak bir türlü sağlıklı bir eğim sitemi kuramadık.

Hükümetin önerdiği 11 maddelik anayasa değişikliği içinde YÖK’ten Gelekurmay’ın temsilcisinin çıkarılması dahil son öneriler olumlu olmakla beraber ülkemizin yüksek öğretimine aspirin tedavisinden öteye geçemeyecektir. Her üniversitelinin amacı başta 130 ve 131 maddeler olmak üzere anayasanın ilgili maddelerinin değiştirilmesi, bilimsel, idari ve mali özerkliğin sağlanmasıdır.

Bunun dışındaki geçici önlemler ile üniversitelerin sürekli kamuoyunun önüne çıkarılması sorun çözemez, gel git lerle oyalanması kabul edilmez ve bu yaklaşım üniversiteleri toplum karşısında küçük düşürecektir. Bu bağlamda üniversitelerin bilimsel kalitesini düşürecek hiç bir uygulamaya evet dememiz mümkün değildir.

Ülkemizde genelde bir sorun tartışılınca konuyu genelde ya kafamızdaki ön yargı süzgecine yada günübirlik olarak anlık tepki verilmektedir. Halbuki öncelikle konuya tarihi perspektif içerisinde bakmamız gerekir.

Meslek okulları (lise) ile normal lise arasındaki fark nedir? Bu fark nereden geliyor?

Ülkemizde Meslek Okulları ne zaman Liseye dönüştürüldü? Kimler hangi hükümetler döneminde bu uygulamayı başlattı?
En çok tartışma konusu olan “ımam Hatip Okulları” meslek okulu mu, değil mi? Böyle bir lise türüne ne kadar ihtiyaç duyuluyor?

Dünyada gelişmişlik olgusunun referans düzlemi olarak tanımladığımız ülkelerde süreç ne durumda?

Meslek liseleri ÖSS sınavında eşit katsayı mı istiyorlar yoksa kendi alanları ile ilgili bir alana mı kayıt yaptırmak mı istiyorlar?

Meslek liseleri kendi alanları dışında neden diğer yüksek öğretim okullarına gitmek istiyorlar? Amaç siyasi mi ? Yoksa başka nedenleri mi var?

Bu tartışmada amacımız açık mı? Amaç bu toplumun yetişkin ve geleceğini belirleyecek bireyler mi yetiştirmek, yoksa geleceğe ımam Hatip Liseleri mezunu kişilerin de istediği yüksek okula girişinin sağlanması mıdır?

Bu ve benzeri soruların doğru cevabı kanımca gereksiz tartışmaları ve talepleri kısmen ortadan kaldıracaktır. Tabii bu soru doğru sorulmadığı gibi, cevabı da dolaylı olarak mesaj şeklinde verildiği için tartışma uzayıp gitmektedir.

Sıkıntı, doğru tanımlanırsa sorunun meslek liselilerinin sadece kendi branşlarında önlerinin açılmasıdır. Örneğin motor mezunu her tür motor mühendisliğine girebilmelidir. ımam Hatipli de ılahiyat Fakültelerine girebilmeli. Ama bir motor mezunu ilahiyata gidememelidir veya imam hatip mezunu da motor mühendisliğine. Çünkü temli olmayan öğrencilerin nasıl zorlandığını biz hocalar çok iyi biliyoruz.

Bu nedenlerden dolayı YÖK 23.01.1998 tarihinde aldığı kararla üniversite sınavlarında “alan katsayısı uygulamasına geçerek orta öğretim ile yükseköğretim arasındaki kopukluğu gidererek meslek liselerinin kendi alanları dışındaki alanlara geçişini sınırlamıştır. Yeni sistemde meslek okulları mezunlarının kendi alanlarında yükseköğretime geçişi kolaylaştırmış; alan dışındaki yükseköğretim programlarında geçişi ise zorlaştırmıştır.

Bugün bütün dünyada eğitimin amacı başta bilgi toplumuna uygun yetişkin bireyler yetiştirmekle beraber insanın mutluluğu ve doğanın korunmasına yönelik öğrenci merkezli eğitim hedeflenmektedir. Gelişmiş ülkeler yanında gelişmekte olan ülkeler de kendi yurttaşlarının ülkesi ve dünya hakkında bazı temel değer yargılarını bilmesi ve gereksinim duyduğu bilgiye nerede ve nasıl ulaşılacağının bilinmesini sağlayacak düzeye ulaşması için 12 yıllık bir temel eğitim vermektedirler. Ancak ülkenin gereksinim duyduğu yetişmiş insan gücü içinde elindeki insanların zeka ve yetenek düzeylerine göre üst eğitim kurumu olan üniversite lisans eğitimi, daha ilerisi için de yüksek lisans ve doktora eğitimi vermektedirler. Tabii lisans üstü eğitim ve öğretim araştırma ağırlıklı olması nedeniyle yükseköğretimin kalitesi ülkenin bilim ve teknolojide gelişmişlik düzeyi ile paralel gitmektedir.

<b>GELışMış ÜLKELERDEKı MODELLER: HERKESE KENDı MESLEğıNDE GELışME OLANAğI  </b>

Ülkemizde de her ailenin arzusu çocuğunun iyi bir üniversiteyi kazanarak iyi bir meslek edinmek ve böylece yaşamında mutlu ve saygın bir yaşam kazandırmaktır. Tabii bu arzunun gerçekleşmesi için çocuğunun iyi bir liseden mezun olması ve okuldaki başarısı, yetenekleri sonucu kazandığı okula kaydolmasına bağlıdır.

Bugün dünyanın hiçbir ülkesi yoktur ki bütün gençleri üniversiteyi okusun. Biricik dünyamızın gelişmişlik referansı olarak kabul edilen batılı ülkelerde sistem şöyle işlemektedir: ılk ve orta öğretim ülkeler arasında değişkenlik göstermekle beraber 11-12 yıldır. ılk öğretimden başlamak üzere orta öğretimin 8. sınıfına kadar öğrencilerin eğilimi izlenir, rehber öğretmen, aile ve okul idaresi koordineli olarak öğrencinin geleceği için yeteneğine göre girmesi gereken okullar belirlenir. Orta öğretimdeki başarı durumu, zeka türü ve yeteneğine uygun okula önerilir.

Üniversite öğretiminin yolunu açan lise eğitimi alacak öğrenciler kendi aralarında fen ve sosyal alanlarda üniversiteye temel teşkil edecek şekilde fizik, kimya, biyoloji, matematik, mantık, felsefe ağırlıklı eğitim alırlar.

Bir kısmına ise mesleki gelişmelere uygun teknik liseler sunulur. Bunların kendi mesleklerinde önleri açıktır. Son bir grup da ara iş gücünü oluşturmak amacıyla ağırlıklı olarak iş hayatına hazırlanır. Ancak aile ve öğrenci orta son sınıfta bilir ki liseye veya teknik liselere kayıt yaptıramayacaksa üniversiteye girmesi artık neredeyse imkansızdır ve bu durumu kabullenir. Meslek okulunda çok başarılı olanlara kendi alanında yükseköğretime kayıt yapma hakkı artı sertifikalarla sağlanır.

Bütün dünyada üniversiteye geçiş yapmak için bizdeki gibi normal liseden geçmesi gerekir. Örneğin Almanya ve Avusturya gibi ülkelerde üç tür meslek lisesi var:
<ol>
<li> Çıraklık okulları. Mezunları meslek yüksek okullarına gidebilirler.
<li> Meslek Liseleri. Mezunları kendi ve yakın alanlardaki tüm mühendislik branşlarına gidebilirler
<li> Teknik ve Ticaret Liseleri. Her tür mühendisliğe ve yine fark dersleri vererek ilgili fakülteye gidebilirler. 3. gruptaki meslek liseleri normal liseden (Gymnasium’lardan da) daha çok ilgi çekmekte ve en iyi öğrenciler oralara gitmektedir.
</ol>
Almanya’da üniversiteye girmenin liseden (Gymnasium) mezun olmak veya Abitur dedikleri geçmişte ülkemizde de uygulanan olgunluk sınavından başarılı olmak şartı mevcuttur.

ıngiltere’de benzer şekilde normal liseden mezun olmanın yanında Genel Eğitim Belgesi (General Certificate of Education) sınavı yanında girmek istediği fakültenin şart koştuğu en az 2 (genellikle 3) dersten A Level (Advanced Level, ileri gelişmiş düzeyde) başarılı bir sınav vermek gerekiyor. Meslek liseleri mezunları üniversite sınavına giremezler.

Fransa’da benzer durum söz konusu, liseden sonrası bakalorya (olgunluk sınavı ki ağırlıklı olarak felsefi tartışmaların yapıldığı klasik sınav esasına göre davranılıyor) sınavından başarılı olmak  gerekiyor. Ve meslek okulları mezunları üniversite sınavına kolay giremezler.

Diğer Avrupa ülkelerinde Alman ve Fransız sınav modellerine benzer uygulamalar bulunmaktadır.

Japonya’da benzer şekilde liseye gidecek adayların üniversiteye gideceği anlamına gelecek ilkeleri bulunmaktadır.

ABD de yine bizdeki mevcut sisteme benzer şekilde ortaöğretim başarı puanı, genel sınav sonucu ve okulun genel durumu dikkate alınarak belirli bir puanın üzerinde olanlar devlet üniversitelerine alınmaktadırlar. Yine Amerika’da bazı okullara gitmek için ön koşul derslerini almış olması gerekir. Fakat tıp fakültelerine gitmek için biyoloji ağırlıklı eğitim, hukuk için sosyoloji ve psikoloji ağırlıklı dersler alması gerektiğini biliyor.

Yani meslek liselerinin önü tüm dünyada en iyi mühendisliklere doğru açıktır ve normal liselerden daha şanslıdır. Tabii bazı fark dersleri vermek koşulu ile. Bizim mevcut sistemimizde meslek liselerinin kendi branşlarında yükselmelerinin önü kapalı ki bu yanlış.

Ancak bu durum farklı alanlara gidebilecekleri anlamına gelemez.

<b>SORUN ıLKÖğRETıMDEN ıTıBAREN ÇÖZÜLMELı</b>

Yine biricik dünyamızda gelişmişliğin referans düzlemi olarak kabul ettiğimiz batı ülkelerinde lise çağındaki öğrencilerin ülkeden ülkeye farklılık göstermekle beraber %30-40 arasında bir bölüm liseye kayıt yaptırır; geri kalanı ise meslek okullarına kayıt yaptırır.

Bir zamanlar bizde de vardı, ortaöğretim matematik ve fizik notu 5 üzerinden 4.5’den aşağı olan öğrenci fen koluna kayıt yaptıramazdı. Bunun gibi öğrencinin ortaöğretimdeki durumuna göre liseye kayıt yaptıranların da ancak % 60-70’i lise boyunca her yıl sınıf başarı durumlarının toplamı yanında son sınıfta aldıkları olgunluk sınavı yanında genel bir sınavda aldıkları puanların hesaplanması ile üniversitelere kayıt yaptırırlar.

Bazı ülkelerde öğrenciler lise boyunca elde ettikleri başarı durumlarını dikkate alarak diledikleri okula kayıt yaptırır ve birinci sınıfın sonunda başarı durumuna göre okula devam edip etmeyeceğine karar verirler. Örneğin iyi bir üniversitenin prestijli bir mühendislik fakültesine 300 kişi kayıt yaptırabilir. Ancak dersler çok sıkı yapıldığı için birinci sınıfın sonunda belirli puanın üzerinde not alamayanlar kayıtlarını alır giderler. Kimse devreye girip ne olursun bizim çocuğumuz biraz yaramaz idare edin demez. Çünkü her öğretim üyesi eğitimin ciddi bir iş olduğunu bilir ve ona göre de sorumlu davranır.

Bilindiği gibi artık bilimsel olarak kabul edilmekte olan 8 farklı zeka türü vardır ve kişilerin zeka türlerine uygun olarak yetenekleri gelişmektedir. Kişi matematikten anlamayabilir ancak iyi bir dil, müzik ve sosyal zekaya sahip olabilir. Artık eskiden olduğu gibi çocuk matematiği yapamıyor diye bu çocuk adam olmaz deyip atmak gerekmiyor. Uzmanlar geri zekalı çocuk olmadığını, ancak zeka düzeyinin farklılığı olabileceğini, normal bir zeka ile bile en zor okulun bitirilebileceğini belirtiyorlar.

Batıda olduğu gibi zeka farklılığı ve yetenek farklılıkları nedeniyle liselerde fen ve edebiyat kolu ağırlıklı tercih yanında, yabancı dil sınavı ile öğretim gören yüksek öğretim yapan kurumalarının sınavları ayrı yapılmaktadır.

Genç cumhuriyetin kurucuları eğitimimin önemini iyi algılamış olmalılar ki, genel liseler ile meslek okullarını birbirinden ayırmışlardı. 1970’li yılların başına kadar üniversite sınavına yalnızca lise mezunları başvururdu. Diğer ortaöğretim kurumları ise okul olarak tanımlanırdı.

Çünkü bazı zanaatlar, bilimlerden ayrı olarak el becerisi ve uygulamaya dayalı olduğu için ileri düzeyde araştırmaya dayalı eğitim verilmezdi. Bunların başında öğretmen okulları, sanat enstitüleri, meslek okulları, ticaret okulları ve askeri okullar, polis okulları, imam hatip okulları gelirdi.

1971 ve 1974 yılında hükümetlerin talihsiz siyasi beklentileri sonucu önce ımam hatiplilerin üniversiteye girişine olanak tanıyan yasal düzenlemeler yapıldı ve meslek okullarının ismine “lise” eklenerek liseye dönüştürüldü. Bunu izleyen yıllarda askerlerin gereksinim duyduğu doktor, hakim ve mühendis gibi elemanların karşılanması için üniversitelerle anlaşmalı olarak burslu okuttuğu mezunların askeri disipline istedikleri gibi uymamaları sonucu askeri okulların öğrencilerine de üniversiteye giriş hakkı tanınması için Askeri okullar Askeri liseye dönüştürüldü ve bunu takiben Gülhane Tıp Fakültesi ve ardından Polis Akademisi ile silahlı kuvvetler kendi iç disiplinlerine de uygun kendi ihtiyacını kendi karşılamak amacı ile kendi yüksek öğretim sistemlerini kurdular.

Diğer meslek dallarında ileri derecede temel bilimler yasaları üzerinde araştırmaya dayalı konularda ise lise eğitimi üzerine üniversite ve daha yukarısında konular derinlemesine incelenmektedir. Liselerde kendi aralarında düz lise ve sınırlı sayıda fen lisesi ile çok çok başarılı öğrencilerin ülkenin ilerideki bilimcilerini yetiştirmek amacı için açılmışlardır.

Liseler üniversiteye alt yapısı sağlam olarak yetişmiş eleman kazandırmak için eğitim verirlerdi. Normalde üniversite eğitiminde objektif olarak gerçeklerin aranması, üretime dönüşmesi ve topluma yayın yolu ile yansıması hedeflenir, bu doğrultuda fikirler öğretilmez, fikirler irdelenir, tartışılır ve somutlaştırılır. Bizde üniversiteye gelen öğrencinin alt yapısı iyi olamadığı için bir yıl hazırlık eğitimi verilir. Normalde temel bilimler ve dil bilgisinin lise düzeyinde çözülmediği için bazı birimlerde temel bilimler yanında bir yıl da ıngilizce hazırlık sınıfı eklenerek iki yıllık bir fazla okuma sağlanmış olur.

<b>ORTA ÖğRETıMDE NASIL BıR EğıTıM VERıLMELı? </b>

Genelde üniversite birinci sınıf öğrencilerinin ilk ve ortaöğretiminden aldıkları ezberci ve test sisteminin bir sonucu olsa gerek başta düşünce tembellikleri, bilgiye erişme, yazma ve ifade etme yetersizliklerini ilk günden kendini sergilemektedirler.

Ayrıca meslek okullarından gelen öğrencilerin bir çoğu fen bilimleri konularında öğretim yapan fakültelerde konuları anlamakta güçlükle karşılaşmaktadırlar. Bu durum ders veren öğretim üyelerini de zorlamaktadır. Çünkü öğrenciler temel bilimlerin temel kavramalarını dahi bilmemektedirler.

Örneğin lisede yeterince kimya dersi almamış bir öğrenciye biyokimya veya fizikokimya anlatılamıyor. Bu durum üniversitenin ilk yılarında dersi veren hocalarımızın dikkatinden kaçmamıştır. Belki bu öğrencilerin hangi lise ve programlardan geldikleri araştırılmalıdır.

Olayı bir bütünsellik içerisinden ilk okuldan üniversiteye kadar yetişkin insan kaynağı sağlamak için ilk aşamada ilk ve ortaöğretim müfredatı felsefi olarak yeniden düzenlenmeli, daha özgürlükçü, daha kişiye dönük, öğrenciyi düşünmeye, araştırmaya ve eleştirmeye teşvik etmesi yanında biz bilincinin kazandırılması üzerine kurulmalıdır. Eğer gerçek bir üniversite ortamı sağlayabilirsek, öğrenciyi yurttaş bilincini kazandırırsak, eğitimin amacı kendine güvenen, bilgiyi sorgulayabilen, tartışabilen, eleştirebilen kişiler yetiştirmek olmalıdır. Bugün ne yazık ki üniversiteler dahil bu anlayışın kıyısından köşesinden geçilmemektedir.

Yüksek Öğretim Eğitimin amacı  gencin her yönden gelişmesine yardımcı olmak olmalı. Her yönü ile kendisini çevresini ülkesini, dünyayı bir bütünlük anlayışı içerisinde anlamasın ve olaylar ve olgular arasında ilişkiler kurabilmesi sağlamalıdır. Eğitimde temel hedef beyinsel zenginliktir. Beyinsel zenginlikte korkutarak, yasaklayarak sağlanamaz. Binlerce yıllık insanlık ve deneyimi beyinsel zenginlik, özgürlük, güven ve bilgi vererek yaratılır. Bugün batı biliminin gelişmişliğini buna borçludur. Bu gerçeği kabul eder ve geleceğin yetişkin bireylerini istersek sorun kendiliğinden çözülür kanısındayım.

<b>ÜNıVERSıTELER OLARAK BıZ NE YAPMALIYIZ?</b>

Bence bugün üzerinde en çok tartışma konusu olan rejimin geleceği açısından öncelikli olarak ön yargılardan kurtulup öğretim elemanları ve üniversiteler olarak ne öğrettiğimize ve araştırdığımıza bakmamız gerekir.

Soralım; hangi üniversite kendisine gelen öğrencinin gelişme eğilimini izledi. Öğrenciler ağırlıklı olarak hangi liselerden ve programlardan geliyorlar. Geldikleri günden itibaren üniversite ortamını teneffüs edebiliyor mu, yani sosyal değişim gösterebiliyor mu. Üniversite gence tarih bilinci verebiliyor mu?. Üniversite öğrencisi üniversitede her şeyi tartışacak düzeyde kendini özgür hissediyor mu? Bizler bu öğrencilerin çağcıl olması için ne tür cabalar sarf ediyoruz? Bizlerin de gelen öğrencilerimize örnek nitelikte aydın, kültürlü ve yetişkin birey davranışı sergilememiz gerekir diye düşünüyorum

<b>YAPILACAK OLAN, (SOMUT ÖNERıLER) </b>
<ol>
<li> Ülkenin gelecekteki yetişkin insan gücü doğru planlanmalı. Bunun için ilkokuldan itibaren öğrencileri yeteneklerine ve zeka türlerine göre yönlendirilmeli ve hangi okullara gidecekleri belirlenmeli. Bir çok ülkede olduğu gibi öğrencilerin %30’u akademik liseye, %70’i de meslek okullarına (liselere) yönlendirilebilir. Bunun için başlangıçtan itibaren eğitim bilimcilerinin yönetim ve denetiminde  belirlenmiş ölçütler getirmek gerekir. Örnek olarak lisede fen koluna kayıt yaptırmak için Fen ve Matematik dersleri 5 üzerinden 4 olmayan öğrenci kayıt yaptıramaz koşulundaki gibi benzer durum orta öğretimde başlamak üzere liseye gidecek adaylardan orta öğretim başarı puanı aranabilir.
<li> Liseye kayıt yaptıranların ise iyi ve prestijli bir meslek için en iyi üniversiteye girmek için çalışması gerekir. 3 yıllık lisenin her yıl sonunda başarı puanları merkezi sınav sonucu ile bütünleştirilerek öğrencinin genel başarı puanı oluşturulmalı. Her örenci puanına göre istediği üniversiteye kayıt yaptırabilmelidir. Bunun dünyada örnekleri mevcut. Esas sorun da üniversitelerin ne tür öğrenci istediklerini net olarak belirtmeleridir. Üniversiteler isterlerse özerk anlayışlarını uygun olarak ilgili fakültelerine hangi program ve liseden öğrenci almak istediklerini belirtebilmelidirler. Örneğin hukuk fakültesini tercih eden öğrencinin eşit ağırlıktaki Türkçe sorularını veya matematik sorularının hepsini yapmış olması yetmemeli. Sosyoloji, psikoloji ve felsefe sorularının en az yarısı yapma şartı gibi. Veya Tıp fakültesine kazanmak için mutlaka biyoloji sorularının önemli bir kısmını yapması şartı aranabilir. Fen kolunda kişi matematik ve fizik sorularını tam yaparak tıp fakültesini kazanacak kadar puan alabilir ancak bu çocuğun tıp da başarılı olacağı anlamına gelmez. ÖSYM merkezi belki üniversitelerin bu taleplerini toplaması yararlı olur. Böylece üniversitelerin kendi öğrencisini seçme hakkı da kazanmış olurlar ki bu da özerkliğin koşullarından biridir.
<li> Üniversitelerin özerklikleri çerçevesinde kendi öğrencisini kendi belirleme hakkını kullanarak programlarına uygun öğrenci talebinde bulunabilirler. Bunun için başlangıç kriterleri koyabilirler. Bunun için ÖSS’ye başvurmak isteyen lise mezunlarından benzeri bir not düzeyin üzerindekiler başvurabilir diye bazı kriterler geliştirilerek üniversiteye giriş için kalite yükseltilmiş olabilir. Tabii bunun da sakıncaları olabilir, ancak çalışmayı, liyakati oluşturmak üniversitelerin ve ÖSYM Başkanlığının birlikte karar verecekleri bir konu. Eğer amaç en iyi öğrencileri seçmek ve geleceğe sağlıklı yetişkin nesiller kazandırmak ise. Belirli kriterler oluşturulur ve toplumun buna uyması istenir ve beklenilir.
<li> Amacı ve hedefleri belirlenmiş bir Milli Eğitim politikası ile öncelikle Japonya’da olduğu gibi meslek alanları net olarak tanımlanmalı (yaklaşık 6000 meslek) ve meslek Okulları yeniden yapılandırılmalıdır. Ülkenin bugün en çok gereksinim duyduğu ara eleman sorunu köklü bir şekilde çözümlenmelidir. Bugün binlerce Ziraat Mühendisi işsiz dolaşırken, çok sayıda ziraat teknisyenine gereksinim bulunmaktadır. Meslek okullarının niteliğini yükseltmek için başta kaynakları artırılarak alt yapısı iyileştirilmeli ve sanayi ile ortaklaşa yerinde öğrenme ilkesi benimsenmeli.
<li> Ortaöğretimden yükseköğretime köprü geçişi dikey boyutta yapılmalı ve öğrencilerin eğilimleri ve sınavdaki başarıları gidecekleri alana göre şekillenmeli.
<li> ımam hatip okulları birer meslek lisesi olarak kabul edilmeli ve müfredatı yeniden düzenlenmelidir. Başta Latince, ıbrani’ce, Arapça, Farsça, ıngilizce olmak üzere sosyoloji, psikoloji, felsefe ve bilim ve dinler tarihi konularında iyi yetişmiş öğrencileri ilahiyat fakültelerine gönderecek şekilde yeniden organize edilmelidir. Bu kanalla geleceğin saygın, genel kültürü yüksek, aydın toplumun önünü açan, ufku geniş dünyalı din bilginleri yetiştirmek olmalıdır.
</ol>
<b>ÖZET </b>

Özet olarak sorun kimin üniversiteye girip girmeyeceği değil, geleceğin yetişkin insan gücünün hangi temel üzerinde inşa edileceğidir.

Bütün dünya bilgi çağında fen bilimlerinde gelişerek etkili olmaya çalışmaktadır. Yetişmiş insan gücü potansiyeli olan ülkelerin tecrübelerinden yararlanalım. Bunun yolu Fen Liseleri kuruluş amacında belirtildiği gibi geleceğe güçlü yatırım yapmaktır. Bunun yolu da normal liselere gidenleri üniversiteye ve bilim yapmaya yönlendirmektir. Meslek liselerine gidenlerin de erken dönemde iş alanına kaydırmaktır.

Ülkemiz kendi içinde sosyal sorunlarını bir şekilde çözebilir, ancak öncelikle bilim ve fende ilerlemiş yetişkin insan gücü kaynağını oluşturmak zorundadır. Bunun için güçlü hedefler ve vizyonlar konularak toplumun ikna edilmesi gerekir.

Meslek okulları ağırlıklı olarak meslek derslerinin ve pratiklerin yapıldığı kurumlar olarak normal liselerden daha pahalı okullardır. Ancak bu okullardan yaratıcı yeteneği olan zeki ve başarılı çocuklar kendi alanında yüksek öğretim yapabilmelidirler. Bugünkü sistemde bu durum kısmen sağlanmaktadır. Ancak kendi alanlarında yükselebilmeleri de sağlanmalıdır. Bu bağlamda meslek okulları çıkışlılar kendi alanında gerekli puan aldıkları zaman normal liselerden avantajlı olarak girmelidirler.

Bu konuya ımam Hatip Liseliler için ılahiyat Fakülteleri de dahil edilmelidir. Bunun dışındaki ideolojik yaklaşımlar kabul edilemez ve gelecekte ülkenin geri kalmışlığının hesabı verilemez. Bugün Irak’ın içine düştüğü durumun bütün bir halk hep beraber yaşamakta ve hesap verecek hiç kimse bulunamamaktadır.

Hükümetin yasa önerisindeki meslek liselerinin katsayı düzenlenmesi toplum tarafından ikna edici bulunmamış ve olayın salt imam hatip liselerinin genel lise gibi anlaşılması ve normal liseler gibi her alana kayıt yaptırması şeklinde anlaşılmaktadır. Bunun için imam hatip liseleri bir meslek lisesi olarak kabul edilmeli ve kendi alanı ile ilgili olan ılahiyat fakültelerine ayrıcalıklı olarak girmelidirler. Aynı şekilde diğer meslek liseleri kendi alanlarındaki fakültelere ayrıcalıklı olarak girebilmelidirler.

Normalinde de bu liselerin talebi eşit puan ile girmek değil, kendi alanlarına kayıt yaptırabilmektir. Bu tamamen bir ülkenin geleceğini şekillendirme sürecidir. Eğitimin pahalı ve özel yetenek gerektirmesi nedeniyle böyle bir düzenlemeye gereksinim bulunmaktadır.

Ülkemizin ilköğretimden üniversiteye kadar köklü bir eğitim reforma ihtiyacı bulunmaktadır. Toplumların kaderini birinci derecede etkileyen eğitime yapılacak her katkı geleceğe sahip olmakla eşdeğerdir. NE EKERSEN ONU BıÇERSıN