Alatlı; Yaşaya-yakalamak Türlerin Tarih ıçinde Yaşamaya Devam Etmeleridir

Hayriye Mahmutoğlu / Haziran 2000

Sevgili Kadınvizyon okurları, sizlere “Schrödinger’in Kedisi” adlı kitabı ile tartışma yaratan ünlü yazar Alev Alatlı ile yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz. Alev Alatlı’ya ulaşmam şöyle oldu: Kendisine Kültür ve Sanat sayfamızda tanıtımını bulabileceğiniz bir diğer ünlü kitabı “Kadere Karşı Koy A.ş.” nin sunuluşu hakkında bilgi vermek için bir e-posta göndermiştim. Açıkçası, iyi dilekler ve teşekkür içeren bir cevap mesajı alacağımı pek beklemiyordum. Daha doğrusu hiç cevap beklemiyordum. Çünkü çeşitli vesilelerle aynı zaman diliminde e-posta mesajı yolladığım başka bir yazar hiç cevap verme zahmetine katlanmamış, birisi de elektronik terörden dem vurarak benim lüzumsuz yere posta kutusunu meşgul ettiğimi düşünmeme sebep olmuştu. Hal böyle olunca Alev Alatlı’nın nazikçe cevap vermesi beni hem çok mutlu etmiş hem de daha sonra röportaj yapmayı teklif edecek sıcaklığı hissettirmişti. Sağolsun o da teklifimi kabul edince geriye soruları hazırlamak kaldı. Aşağıda okuyacağınız biyografisini öğrenince nasıl bir derya ile karşılaştığımı farkettim. Tedirgin oldum.

Alev Alatlı’nın Web sitesindeki biyografisinden aldığımız kısa bilgiler, sorularımız ve cevapları aşağıda ama ben bunlara geçmeden önce; amatör bir röportajcının hevesini kırmadığı ve zaman ayırdığı için Alev Alatlı’ya tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Alev Alatlı 1944 İzmir-Menemen doğumlu. Hem anne hem de baba tarafından Rumelili bir aileden gelmekte. Erzurum ve Ankara’da geçen ilk ve orta öğrenim yıllarının ve öğretmeni Emine Hanım’ın kişiliğinin oluşmasında önemli bir yeri var.

Babasının ateşemiliter olarak tayin olduğu Tokyo’da orta öğrenimini tamamladıktan sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Ekonomi-ıstatis- tik bölümünü bitirir. Ardından Fullbright Bursu ile ABD’de “Kalkınma ıktisadı ve Ekonometrics” masteri yapar. Doğru düşünmenin önemini hissedince nasıl düşünülmesi gerektiğini öğrenmek için felsefeye geçmeye karar verir. Dartmouth College, New Hampshire’da eğitim alır, akademik ünvanları toplar ama içine sinmez. Önce “Düşünce Tarihi” sonra da “İlahiyat” öğrenir.

1968-1969 yılları arasında, ABD’de Maine Eyaletinde öğretim üyeliği yapar, İstanbul Üniversitesi ve DPT’de çalışır. “Bizim English” adında İngilizce öğreten bir dergi çıkarır. Yazko’da yer alır. 1984’de hep yapmak istediği işi yapmak için eve çekilir ve yazmaya başlar. O zamandan beri geceleri uyumak için kullanıyor gündüzleri yazıyor. Sokağa çıkmaktan fazla hazzetmediğini ve hemen her zaman masa başında olduğunu söylüyor.

KadınVizyon.com : Popüler olmayı ve her fırsatta kendinizi göstermeyi sevmediğiniz hissine kapılıyorum. Bu doğru mu? Ama aynı zamanda da biliminizi yaygınlaştırmak ve anlaşılır kılmak içinde bir çaba harcıyorsunuz. Yazdığınız ciltlerce kitap bu çabanın delili. Bu bir çelişki değil mi? Biraz daha medyatik olsanız daha geniş bir kesime ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz?

Alev Alatlı :Her fırsatta kendimi göstermekten hiç hazetmiyorum – bu doğru. İnsanlar beni okusunlar istiyorum, görsünler değil. Düşüncelerimin daha doğrusu önerilerimin yayılmasını tartışılmasını istediğim için yazıyorum. Ancak, basın ve televizyon doğaları icabı sathi ve sığdırlar. Akıllarına estikleri gibi başlık atarlar. Akıllarına estikleri gibi söyledik- lerinizi redakte ederler. Yeterince ciddi değildirler. Sonuçta bir bakarsınız, tamamen farklı bir söylem ortaya çıkmış. Bu bakımdan mümkün olduğu kadar uzak durmak gerekir. Bir de tabii ülkemizde hakim olan görsel-işitsel kültürü yüreklendirmemek gerekir.

KadınVizyon.com : Kitaplarınızda “İkame edilebilirlik, arz-talep, istatistiki eğriler” gibi ekonomi biliminde kullanılan terimleri sıkça kullandığınızı görüyoruz. Bu iktisatçı olmaktan kaynaklanan bir üslup farkı mı yoksa bilinçli bir tercih mi?

Alev Alatlı : Meseleyi anlatabilmek için iktisat olsun, fizik olsun, psikiyatri olsun uygun terimleri kullanmaktan çekinmem. Çıtayı yükseltmekten de çekinmiyorum, okurlarımı tanıyorum çünkü.

KadınVizyon.com : Orda Kimse Var mı? adlı dört ciltlik eserinizin kahramanı Günay Rodoplu ve Shrödinger’in Kedisi’ndeki ımre Kadızade; her ikisi de “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” misali son tahlilde toplumun genelinden farklı düşündükleri için yalnız kalan ve dışlanan fakat uyarmak için sonuna kadar uğraşan kadın tipleri. Onlarla benzer taraflarınız olduğunu düşünüyor musunuz?

Alev Alatlı : İmre Kadızade’nin kişiliğinin Günay Rodoplu’ya benzediğine katılmıyorum Rodoplu bir entellektüeldi, İmre Kadızade öyle değil. Dikkat ederseniz, o, toplumu uyarmak için hiç bir şey yapmıyor. Tersine, “ev gölgesi insana serpuştur” deyip, kendine kapanmış bir kadın. Kitap, onun başına gelenleri anlatıyor. Etken değil, edilgen bir kişilik.

KadınVizyon.com : Kadere Karşı Koy A.Ş.’de arkadaşlarını içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak için müthiş bir dayanışma gösteren bir grup sıra dışı kadını anlatıyorsunuz. Sizce gerçek hayatta kadınlar arasında böylesi bir dayanışma söz konusu olabilir mi?

Alev Alatlı : Kadere Karşı Koy A.Ş, esas itibariyle bir toplumsal hicivdir. Türkiye’de insanların nasıl yaratıldıklarını” anlatır. Hiç yoktan nasıl bir ünlü ressam olursunuz, medyatik olursunuz, politikacı, belediye başkanı vs vs olursunuz. Kadınlara gelince, elbette ki dayanışabilirler. Erkekler elbirliği ile nasıl hemşehrilerini, akrabalarını belirli yerlere getiriyorlarsa, kadınlar da getirebilirler.

Kadınvizyon.com : Yazar Ahmet Turan Alkan kendisi ile yapılan bir röportajda “Zekaları ile beni şaşırtan iki kadından birisi Alev Alatlı, diğeri Nur Vergin’dir” diyor. Siz kendinizi zeki buluyor musunuz? Siz de bir röportajınızda “Kadından kolay kolay Einstein çıkmaz” demişsiniz. Neden? Kadınlar zekalarını kullanamıyorlar mı sizce?

Alev Alatlı : Bu tarz tanımlamalardan, yani zekidir, zeki değildir türünden tanımlamalardan hiç hoşlanmıyorum. Çünkü, mesele zekadan çok bilgi. Bilgilenmek çalışmak istiyor, ter dökmek, emek vermek istiyor. Zeka kendi başına hiçbir şeyi halletmediği gibi kandırıcı da olabiliyor. Ahmet Turan’ın iyi niyetle iltifat ettiğinden kuşkum yok -ama başka bir sıfat seçmesini tercih ederdim. Einstein’a gelince, kadından Einstein çıkmaması kadının zekasının kıtlığından değil, fizik, matematik, ilahiyat gibi soyut alanlardan hazetmemesindendir.

KadınVizyon.com : Biraz da Shrödinger’in Kedisi hakkında soracak olursak Son kitabınızda sık sık geçen,”YAŞAYAKALMAK” kavramı ne ifade ediyor? Yaşayakalmak ile yaşamak arasında sizce fark nedir?

Alev Alatlı : “Yaşamak” belirli bir zaman dilimde hayatta olmayı ifade eder, “yaşa-yakalmak” ise türlerin tarih içinde yaşamaya devam etmelerini. “To live” ile “to survive” arasındaki fark gibi.  

Kadınvizyon.com : Türkiye’de erkeksi niteliklerin, kadınsı niteliklerin etkisi altında kaldığını anlatıyorsunuz. KadınVizyon okurları için bunu biraz açıklar mısınız? Geleneksel kadın rolünün buna etkisi var mı?

Alev Alatlı : Ülkemizde kız ve erkek çocuklar, anne, anneanne, babaanne, hala, teyze, abla, komşu teyze vb.’den oluşan “kollektif” anneler topluluğu tarafından yetiştirilirler. Babaların çocuk yetiştirmekteki rolleri minimaldir. İlköğretim okullarımızdaki, son yıllarda da üniversitelerdeki kadın öğretmenlerin yönlendirmesiyle büyürler. Böylece, “anacıl” değerler, ülkemiz insanına tamamen hakim olur.

>Anacıl değerler, töreleri, haneyi koruyan değerlerdir; “biz”i koruyan değerlerdir. Oysa, her alanda yaratıcılık bireyin yerleşik usullerden kopmasını gerektirir.”Ben” olmasını gerektirir. Anacıl toplumlarda kopuş gerçekleşemediği için yaratıcılık kolay kolay gerçekleşmez. Annesinin yirmi metre koşmasına terleyeceği, üşütebileceği nedeniyle izin vermediği bir çocuktan slalom şampiyonu çıkarabilir misiniz? Ya da, askerden döndüğünde sırtına battaniye atılan bir gencin bağımsız olmasını?

KadınVizyon.com : Bu açıklamalardan sonra gelecekteki toplumun sağlıklı olabilmesi için çocuk yetiştirmekte olan annelere – ya da insanlara diyelim-ne önerirsiniz?

Alev Alatlı :Çocuklarının gelecekte nasıl bir yetişkin olmasını hedeflediklerine karar verip, ona göre hareket etsinler derim. Onurlu, vakur, haysiyet sahibi insanların  yetişebilmesi için bu kavramların dilimize tekrar girmesi lazım. Ailede örneklenmesi lazım. Aksi taktirde, çocukların yanında sigara içip, onlar denemeye kalktıklarında yasaklamaya çalışmak sökmeyecektir. Bunu biliyoruz. >Onurlu bir eş isteyen kadın, onurlu bir erkek çocuk yetiştirmelidir. Bu da herşeyden önce kişinin kendisini sorgulamasını, kendisini aşmasını gerektirir.

Kadınvizyon.com : Kitapta anlattığınız “toplumsal afazi” ya da “celbedilmiş afazi” ortak değerlerin ve ortak dilin kaybolması sonucu ortaya çıkan ve toplumu ayrışmaya ve nihai olarak parçalanmaya götüren bir tür hastalık. Toplumsal afazi yaşanmasının ülkemizin kadınsı yanı ağır basan “Dişil bir toplum” olması ile ilgili olduğunu söylüyorsunuz. Türkiye neden dişil bir toplum?

Alev Alatlı : Toplumsal afazinin Türkiye’nn dişil ya da anacıl bir toplum olmasıyla doğrudan ilişkisi yok. Ancak, anacıl toplumlar çocukların büyümesini geciktiren hatta büyümesine izin vermeyen toplumlardır. Bu bağlamda, çocuk kalan toplumlar, tıpkı çocuklar gibi ekolali aşaması denilen, sözcükleri taklid ve tekrar aşamasında kalırlar.

Kadınvizyon.com : Kitapta geçen “ön-insan” kavramı anladığıma göre taklit ve tekrardan ibaret bir hayatı olan ve yeni bir şey yaratmayı ya da üretmeyi bile düşünmeyen bir insan tipi . Kitabı okurken etrafta bu tanıma uyan ne kadar çok insan olduğunu düşündüm. Toplumu ön-insan yoğunluğundan kurtarmanın ya da ön insanlıktan kurtulmanın bir yolu yok mu?

Alev Alatlı : Meselenin bilincine varmak, ön-insanlıktan kurtulmanın ilk adımıdır. İkinci adım, büyüme ve ana rahminden kopma, eğitimle mümkün olabilir. Başta, maarif sistemimiz a’dan z’ye elden geçirilmelidir. Bireyler olarak yapabileceğimiz de okumak- hiç durmadan okumak ve dünya ekinine egemen olmaya çalışmak.

Kadınvizyon.com : Ve şimdi de Kadınvizyon okurları için sormam gereken sorular; Ülkemizdeki kadınların durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? Dünyadaki kadınlar ile kıyaslama yaparak değerlendirir misiniz?

Alev Alatlı : Dünyadaki kadınlarla kıyaslama yapamam çünkü dünyada Sudanlı kadınlar da yaşar, Japon kadınları da, Çinli kadınlar da – hepsinin yaşam biçimleri, töreleri, değer yargıları farklıdır. Bize gelince, bizde ülkenin manevi ikliminin mimarı kadınlardır. Ülke kadın enerjisiyle döner. Bu enerji bir yandan aileyi ve toplumu ayakta tutarken, diğer yandan da yaratıcılığa sekte vurduğu için güdük bırakır.

Kadinvizyon.com : Teşekkür ederiz