Bu röportajın 4. bölümünü Aysel Çelikel: Bir Kız Çocuğunu Eğitmek, Bir Aileyi Eğitmekle Eş Değerdir -4 başlığı altında okuyabilirsiniz.
Kadınvizyon: Kadınların haklarını kullanmasından, bunun için eğitimin çok önemli olduğundan bahsettik. Cumhuriyetten sonra kadının elde ettiği haklar, 87 yıl sonra geri verilmeye çalışılıyor sanki. Daha fazlası olması gerekirken, çağdaşlaşma yolunda değil, geriye doğru adım atıyor gibiyiz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Prof. Dr. Aysel Çelikel: şöyle söyleyeyim, geriye verilme olayı bir yasal olaydır. Bir de olgusal tarafı var işin. Yasal olarak geri verilir diye bir şey yok çünkü yasalar eşitlik ve ayrımcılık yasağı konusunda oldukça mesafe almıştır, özellikle de bu Avrupa Birliği uyum süreci içerisinde.
Daha da gelişebilir yasal olarak. Ama yasalar sadece kağıt üstünde durduğu sürece toplum bundan hiç yararlanamaz. Görüyorsunuz ki bugün insan haklarına aykırı pek çok eylem, bütün yasalara rağmen kurumlar tarafından sürdürülmekte.
Toplum muhafazakarlaştıkça, dinin baskısı toplum üzerinde arttıkça, kadın haklarında gerileme ortaya çıkar, bu çok doğaldır. Çünkü toplumun kültürel yapısının oluşmasında her zaman kadın eksen olarak varolmuştur. Kültürün ekseni hep kadın olmuştur. ‘Kadının yaşam biçimi, giyimi kuşamı, evden çıkıp çıkmayacağı, çalışıp çalışamayacağı, kaç çocuk doğuracağı, kiminle evleneceği, nasıl bir işte çalışacağı…’ Bunlar hep erkek egemen kültür tarafından tayin edilegelmiştir bugüne kadar.
Bizim mücadelemiz kadının birey olarak öne çıkmasıdır. Oysa bütün dinler kadını ikinci kategoride mütalaa etmiştir. Mesela “iki kadının tanıklığı bir erkek yerine geçer” ya da “kadın yarım miras alır” ya da “bir koca isterse üç-dört tane eş alabilir” gibi kurallar hep dinsel kurallardır.
ışte bunun için diyorum ki; toplumda muhafazakarlık arttıkça, dinin baskısı arttıkça, kadın haklarında bir gerileme ortaya çıkacaktır, mahalle baskısı dediğimiz olay ortaya çıkacaktır. Burada başından beri ÇYDD’nin de kuruluş amaçlarından biri olan ‘laikliği’ toplumsal yaşamda, hukukta, siyasette, ekonomide, kültürel yaşamda hakim kılmak gerekiyor.
Kadınvizyon: Laiklik dinsizleşme demek değildir, değil mi?
Prof. Dr. Aysel Çelikel: Hayır, asla. Bilakis herkesin kendi mezhebine göre, dinine göre, din ve vicdan özgürlüğüne sahip olması demektir. Herkesin, başka bir dinin veya iktidarın veya gücün müdahelesi olmadan, kendi inancına, kendi vicdanına göre yaşayabilmesi demektir laiklik. Laiklik, belirli bir dine ve mezhebe inanmak ya da inanmamak kadar, herkesin vicdanında özgür olmasını da içermekte ve aklın özgürlüğü anlamını taşımaktadır.
Bana sorarsanız laiklik nedir diye, ben ‘aklın özgürlüğü‘ derim. Akıl yoluyla insan hakları ve demokrasiyi gerçekleştirmenin ana ekseni laikliktir. Onun için laikliğin dinsizlikle alakası yok, bilakis inancı koruyan bir tarafı var. Ama siz derseniz ki; “Ben yalnız islam dininin belirli bir mezhebine inanmak, bunun propagandasını yapmak, resmi yollarla bunu yaymak, korumak istiyorum”, bu doğru olmaz!
Zaten devlet herhangi bir dini benimseyerek onu savunmak ve onu öğretmek görevini taşımaz. Devlet nötrdür ve bütün dinlere eşit mesafede kalmak zorundadır. Onun için herkesin din özgürlüğünü sağlayacak olan olgu laiklik olgusudur.
Kadınvizyon: Son olarak kadınlara ve genç kızlara söylemek istediğiniz birşeyler var mı?
Prof. Dr. Aysel Çelikel: Evet, ben kadınlara ve genç kızlara şunu söylemek istiyorum; evvela şuna inansınlar; onlar, insan olarak doğuştan herkes gibi bütün insan haklarına sahiptirler. Bu haklardan eşitlik içinde yararlanmak, ayrımcılığa tabi olmadan yararlanmak hakkına sahiptirler. Bunlar bütün insanların doğuştan sahip olduğu haklardır.
Kadınların bu hakları talep edebilmeleri için önce eğitim görmeleri lazım. Meslek sahibi olmaları, daha evvel söylediğim gibi mutlaka ve mutlaka para getiren bir işte, ekonomisi olan bir işte çalışmaları lazım. Benim paraya ihtiyacım yok diye düşünmesinler çünkü bir insanın kimliğini ve kişiliğini geliştirmesi için mutlaka ev dışında bir işte çalışması, yeni bir muhite sahip olması, yeni şeyler öğrenmesi, yeni olanaklar kullanması gerekir. Bir mesleğinin olması insanların kimliğidir. Eğer o kimliğiniz yoksa kişiliğnizi de koruyamazsınız.
Kadınlar şiddet görüyorlarsa -ki görüyorlar, yüzde 40’ın şiddet gördüğü söyleniyor- bu şiddet sadece dayak değildir. şiddet ekonomik olabilir, şiddet sosyal olabilir, psikolojik olabilir, seksüel olabilir, sözel olabilir, tabii ki fiziksel de olabilir. ışte bu kadar çeşitli bir yelpazenin içinde kadın şiddet görüyorsa, o bastırılmış demektir. Eğer eğitimi yoksa, ekonomisi de zayıfsa, dış dünyaya karşı kimliği de yoksa, ikinci değil üçüncü sınıf vatandaş durumuna düşer, köle olur.
Sayın Aysel Çelikel’e değerli zamanını bize ayırdığı için teşekkür ederiz.