Bir tatilimi daha Akdeniz sahillerinde geçirmek üzere; Tarsus’tan başlayıp Kemer’e kadar uzanacak bir yolcuğun heyecanıyla ayrıldım Ankara’dan. Her tatil başlangıcında büyük şehrin kasvetinden ve yoğun çalışma ortamından sıyrılabilmek pek de kolay olmuyor aslında.
Tarsus’un ötedenberi en önemli yaylası olan Çamlıyayla’ya gitme fırsatı bulduğum,. Silifke yakınlarındaki Yemişkumu ve Anamur’un Bozyazı tatil beldelerinde birer ikişer gün geçirerek devam ettiğim tatilim esnasında Akdeniz’in güzelliklerini ve üzerinde durmaya değer bulduğum yerleri anlatmak istedim.
Bu yolculukta gözlemlediğim, ilgi çekici güzel mekanlardan Çamlıyayla ile başlayacağım anlatmaya.
Çamlıyayla (Namrun Yaylası)
Geçmişte bir kez kaldığım bir kez de sadece gidip döndüğüm Çamlıyayla’ya bu defa da günübirlik gidip döndük.
Eskiden Tarsus’un beldesi iken 1991’de kaymakamlık olan Çamlıyayla,
Deniz yüksekliği yaklaşık 1100 metredir. Nüfusu kışları on binin üzerinde iken yazları yüz binin üzerindedir.
Çok yıllar once gittiğimden hatırladığım kadarıyla taş binalardan, tahta barakalardan oluşan sıradan bir konutlaşma görüntüsüne sahipti. Ancak şimdilerde son derece lüks villalar daha ağırlıklı bir görüntü oluşturuyor. Malikaneyi andıran evler bile var.
Insanlar doğayla, toprakla iç içe yaşıyor. Tüm evler müstakil ve ağaçlar, yeşillikler arasında kaybolmuş durumda. O nedenle komşu komşuyu bile kendi yeşillikleri arasından görebiliyor ya da göremiyor.
Yola ilk çıkıldığı zaman Güney-Kuzey yönünde ilerlerken Torosların ilk kabartılarıyla başlayan üzüm bağları her tarafı yeşil halı gibi döşemiş bir manzara sergiliyor. Üzüm bağlarının bitiminden sonra tipik Akdeniz bitkisi olan makiler başlıyor. Sonra da çam ormanları. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki sanki dağların yükseltisi bitmiş artık en yüksek rakıma ulaşmışsınız. Ancak az sonra görüyorsunuz ki, Torosların birinci etabını tırmanmış, ortada çanak misali bir çukurluk oluşturan kısıma gelmişsiniz. Asıl tırmanma bu çanaktan sonra başlıyor. Karşıda duran sarp yamaçlar, çıplak dağlar insanın içini ürpertiyor adeta. Tırmana tırmana geliyorsunuz Namrun’a. Zor bir yolu var yaylanın. Tarsus’a uzaklığı yaklaşık 60 km. Mesafe çok uzak değil fakat çok virajlı ve dar bir yol. Ee ne de olsa burası bir yayla.
Yaylaya geldiğiniz zaman çam ormanlarının içinde buluyorsunuz kendinizi. Gündüz sıcaklığı aşağıdakine yakın aslında. Tarsus’la Namrun arasındaki sıcaklık farkı öğle üzeri 3-4 derece civarında. Gece bu sıcaklık farkı daha fazladır mutlaka. Nem olmadığı için hava son derece güzel, gölgede oturmak oldukça rahat.
Narenciye hariç hemen her türlü meyve sebze yetişiyor evlerin bahçesinde. En çok da ceviz ağacı var. Asırlık çam ağaçları mis gibi bir çam kokusu katıyor havaya.
Avrupa’nın oksijen dengesi en iyi yayları arasında olduğu söyleniyor Namrun’un.
Yayladan inince tarihine de kısaca bir göz attım. Haçlıların bu bölgeye gelmesiyle ve Selçuklular zamanından itibaren uzun sure Ermenilerin elinde kalmıştır. Ermenilerle Selçuklular arasında uzun savaşlar olmuş. 10081’de Bizanslıların daha sonra Müslümanların eline geçmiştir. Cumhuriyet dönemine kadar Ermenilerin ağırlığı sürmüş bölgede.
Yaylada kiminle konuştumsa yerini Karedenizlilerden aldığını söyledi. Yani Karadenizliler gelip burada mülk edinmişler sonra da bölge halkına satmışlar bu toprakları. Yayla kültürü Karadenizlilerde herkesten once gelişmiş ya…
Bazı dostları ziyaret ettikten sonra akşam üzeri dönüş yapmak için çıktık yola. Bu defa değişik bir yoldan götürdü kardeşim bizi. Çamlıyayla’ya Pozantı tarafından bağlanan bir yol. Bu yolu gördükten sonra doğaya bir kez daha tutuldum diyebilirim. Tam Torosların ortasından Batıdan Doğuya doğru giden bir yol. Doğanın el değmemiş yerlerinin ne kadar da cezbedici, ne kadar da temiz, ne kadar da vahşi güzel olduğunu burada görebiliyorsunuz. Saf, temiz dağ köylerinin içinden geçtik bazen, bazen yükseldik, bazen alçaldık. El değmemiş bu bakir bölgelerden geçince, biz insanların doğayı ne kadar da çirkinleştirdiğini bir kez daha görmüş oldum.
Her taraf çam ormanı. Yer yer bozuk, dar ve virajlı yollar bu ağaçların gölgesinde kalmış. Her taraf kuş ve böcek sesleriyle dolu. Bu yol üzerinde Kadıncık HES var. Tarsus Irmağı üzerinde kurulu olan Berdan Barajının daha yukarılarındaki Kadıncık Hidroelektirik Santralını görünce ekibi durdurdum ve yemyeşil gölün kenarına indim, resim çektim.
Bu kadar ıssız, bu kadar sessiz, bu kadar dağlık yollarda giderken ister istemez sordum “güvenlik nadir” diye. Son derece güvenli imiş. Buralarda herhangi bir korku yaşamanın anlamı yokmuş.
Çamlıyayla’yı daha sonra haritadan inceledim. Yaylanın hemen arkasında Bolkar Dağlarının yer aldığını gördüm. Yani Namrun Yaylası Bolkar Dağlarının etekleri sayılır. Torosların en yüksek dağlarından birisi Bolkarlar.
Yayladan inince, program değişikliği nedeniyle, akşama doğru Akdeniz sahillerinde yola devam ettik. Ve ilk kez öğlen yaylada akşam üzeri denizde olmayı denemiş oldum.