İnsanın duyguları laboratuar ortamında araştırılabilir mi? Böyle bir araştırmayı okuduğumda merakla sonuca odaklandığımı söyleyebilirim.
Çok eğlenceli bir araştırmada, “aşk” için kullanılan bazı “motto” cümleler analiz ediliyordu.
Bu cümleler, “tek ihtiyacımız aşk”, “bir kere aşık olup, ayrılmak bile, hiç aşık olamamaktan iyidir” ve “aşk asla özür dilememektir” olarak seçilmişti ve her bir araştırma için deney şekli, alınan sonuç açıklıkla belirtiliyordu.
İlk deneyde, “tek ihtiyacımız aşk” cümlesini test etmek için, bir adam soğuk bir bozkırımsı arazide, çıplak, yiyeceksiz bırakılıyor ve sadece aşık olduğu kadından bir torba mektup, kendisine aşk objesi olarak veriliyordu.
Adam bu mektupları, çıplaklığını örtmek için ve mektup dışındakileri de aynı amaçla kullanınca “Sosyal bir varlık olan insan, öncelikle fiziki ihtiyaç koşullarını gerçekleştirmeden duygusal eğilimlerine eğilemez” sonucu ortaya çıkıyordu.
İkinci deneyde, daha önce hiçbir karşıcinsle ilişkisi olmayan 2 lise gencinden birisi, kendi hemcinsleri ile muhatap olacağı, online oyunlara yönlendirilirken, ikincisi önce ödevlerini yaparak kızlara yakınlaşması için cesaretlendiriliyor. Ancak böyle başarılı olamayınca, bir Audi araba yardımı alınıyor ve gencin bir aşk yaşamasına ortam sağlanıyor. Testin sonucu olarak da, genç 10 haftanın sonunda terkediliyor.
Bu testin sonucunda; aşk yaşamayan genç, online oyunları bir süre sonra “can sıkıcı” olarak değerlendirmeye başlıyor. Aşık genç ise, 10 haftalık ilişkiden önce “benden hoşlanıyor mu?” tereddütü, 10 haftalık sürede ise “acaba beni başkası için terkeder mi?” korkusu yaşıyor ve sonunda da korkusu gerçek hale dönüşüyor.
Gelelim üçüncü araştırmaya, uzun bir evlilik dönemi içindeki çiftten, erkeğin devamlı sadakat, çiftin parasını harcamak, sözünü tutmak konularında hata yapması ve sonra özür dilememesi üzerine kurulan deneyin sonucunda, kadın boşanmayı tercih ediyor. Deneyin sonucu ise : Aşk özür dilememek olabilir ama evlilik özür dileme, sadakat, mali sorumluluk gerektirir” şeklinde belirtiliyordu.
Laboratuar ortamında araştırılan bir aşk olgusunun sonuçlarına bilimsel açılımlar yaparak beyin fırtınası yaşatmak istemiyorum. Tanımlanamayan nitelikle, yüzyıllardır konuşulan aşk benim yazdıklarımla da yoruma ve duygulara açık bir parantez oluşturmaktan öteye varmayacaktır. Aşk mı karın doyurur? Aşksızlık mı insanı dondurur? Peki, fiyakalı bir ev ya da bir araba mı bu soruyu içselleştirip cevaplandırır bilmem ama sevilen çikolata gibi ağızda eriyerek, hazdan başka bir şey kalmaz elimizde…
Heyecan vücuttaki endorfin hormonunu salgılar ve buna bilimsel bazda “aşk” ifadesini kullanırız. Bu aşk coğrafyanın fiziki ve jeolojik yapısıyla şekillenir, çevresi dağlık engebeli olabilir.
Yazları sıcak ve kurak kışları ılık ve nemli olabilme ihtimaliyle kana karışır. Yükseklerde sıcaklık azalsa da yürekler yufkadır buzlar şehrinde. Aşkın dekorunu ise fırsatlar ve çevre faktörü etkiler. Egemenliği sonsuz olan aşka saygılar sunarak önünde eğilirim.
Peki siz ne düşünüyorsunuz?