Oyunlar ne kadar değişti.. Kanlı, kavgalı olmayan bir oyundan çocukların çoğu hoşlanmıyor artık. Zaten bilgisayar oyunlarda değil, filmlerde de olağanüstü kahramanlar, yaratıklar, canavarlar cirit atıyor. Çizgi filmlerle birlikte çocuk oyunları ve oyuncakları da değişime uğruyor, dizi filmlere de uyarlanıyor. Oyun alışveriş merkezlerinde tezgahlar canavarımsı oyuncaklarla dolu.
Kızların tombul bebekleri uzun yıllardır “out” zaten. O masum bebeklerin tahtına geçen, dişilik sembolü, kusursuz barbiler satış rekorları kırıyor. Bebeklerin hepsi seksi kadını çağrıştıran beden yapılarına sahip. Giysileri seksi. Bebek olmaktan çıkmışlar yani. Bir de son “barbie operasyonu”ndan sonra kız çocuklar “barbie” adı verilen bebeklerine bir tuhaf bakıyor. Geçmişin tüylü oyuncak ayıları , ağlayan bebekleri, yüzen ördekleri oyuncak çöplüğüne gideli çoook oldu.
Hayal güçleri zorlanıyor
Tabii ki, Türkiye’de henüz bunun acı meyvalarını ana-babalar toplamıyor. Herkes etkileniyor bundan. Ama insan, merak etmeden de duramıyor. ızledikleri savaşlı, dövüşlü dizi filmlerle, ellerindeki en son teknolojiyle donatılmış oyuncak silahlarıyla, internette şiddetin binbir türlüsünü barındıran sanal oyunlarla, yarışlarla kişilikleri nasıl etkileniyor diye merak ettiğimizde, hemen bir gazete haberiyle yanıtı alabiliyoruz.
Örneğin ortaokul çağlarında bir çocuk dizi filmden etkilenip bir Amerikan çete mensubu gibi bıçağı arkadaşının kalbine saplayabiliyor. şiddet ve zalimliğin hastalık gibi yayıldığı modern dünyamızda, oyuncaklardaki değişim aslında şaşırtmamalı. Çetelerin kol gezdiği, lisedeki abileri 10 santimlik çakılarla, rambo bıçaklarıyla dolaşırken miniklerden duyarlı, sevgiyi önemseyen, şiddeti reddeden insanlar olarak yetişmelerini beklemek herhalde safdillik olur. Bu eğilimlerin faturası ailelelere çıkıyor fakat engellenmesi de mümkün görünmüyor.
Savaşlı, dövüşlü dizi filmlerle, ellerindeki en son teknolojiyle donatılmış oyuncak silahlarıyla, internette şiddetin binbir türlüsünü barındıran sanal oyunlarla, yarışlarla çocukların kişilikleri nasıl etkileniyor? Elbette, bu tür “somut” zararlar aramaya da gerek yok.. Dizilerde, oyunlarda olağanüstülüğün çok çok ötesindeki olaylar çocukların hayal güçlerini aşırı zorluyor. Kaldı ki, uzmanlar da sık sık uyarıyor ama ciddiye alan yok.
Oyuncak tezgahları savaş alanı gibi
10 yaşındaki Sinan GTA adlı bilgisayar oyununu çok seviyor: Nedenini şöyle anlatıyor: “Aynı gerçek gibi bir oyun. Hatta adamı öldürünce kanlar ekrana sıçrıyor!” O kanlar çok hoşuna gidiyormuş. Anlatmayı sürdürüyor: “Bir de orada ne kadar suç işlersen olumlu puan topluyorsun. Namuslu iş yaparsan az puan alıyorsun!”
Peki, esas olarak erkek çocuklar için satılan ve en kanlı savaşlarda kullanılan silahların satıldığı oyuncakçı dükkanlarına gittiniz mi? Bu mağazada, şiddet allanıp, pullanıp, renklenip miniklere “oyuncak” olarak satılıyor. Makinalı tüfek, Kalefnikov, havan topu, roketatar, el bombası.
Onları eleştirmek için artık çok geç. Salgın hastalık gibi yayılmış. Hemen herkesin çocuğunun başucu oyuncağı silah. Savaş karşıtı arkadaşlarımızın erkek çocukları bile artık silahlarla oynuyorlar. Oyuncak sektörünün özellikle bu alanda bir kar patlaması yaşadığı kuşkusuz. Böyle oyuncaklara yönelik bir sınırlama var mı? Bu sorunun yanıtını merak edenler Oyuncak Yönetmeliği’nde öyle bir maddeye rastlayamıyor.
Canavarlar
Neden, oyunlarda garnitür halinde bu kadar çok “canavar” ve “yaratık” var? Çocuklar bundan neden çok hoşlanıyorlar? Bu soruları da aslında uzmanlara değil, medyaya sormak gerekiyor. Çocuklar, sadece gazete ve TV haberlerini izleseler yine yeter.
Koca koca adamların başından geçen “gerçek olaylar” kendi izledikleri dizilerden, oynadıkları şiddet oyunlarından çok da farklı değil. Sokak çeteleri, hastanede rehin bırakılmış çocuklar, sevgilisinin kocasını doğrayan adam. Hadi televizyonu seyrettirmedik diyelim. Biz büyüklerin, günlük hayatta, hep içiçe olduğumuz olaylar karşısında çocuk bilinciyle ürettiğimiz isimler, kavramlar ne olacak? Olayların vahametini canavarlarla açıklamamız, sız sık canavar türetmemiz .
Marmara Üniversitesi ılköğretim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı’nda öğretim görevlisi olarak görev yapan Tosun Yalçınkaya bir kitabında şöyle diyor.
<ul><I>
Çok süratli araba yarışları, uzay savaşları, stareteji oyunları, hatta cebimize kadar girmiş sanal oyuncaklar, bebekler, hayvancıklar… Bakımı çok kolay. Herşey sizin elinizde. ısterseniz uyutuyorsunuz, isterseniz karnını doyuruyorsunuz. Yok, istemezseniz bırakıyorsunuz ölüyor. Öyle bebeği kucaklamak, oyunda bile olsa elbiselerini yıkamak, altını değiştirmek gibi yorucu işler yok! Her türlü ihtiyaçlar tuşlarla hallediliyor. Aynı bilim kurgu filmleri gibi. Sanal oyuncak, sanal dünya.
Çocuklar çok akıllı, herşeyi beyinlerine kaydediyorlar. Bu dünya onlara ne vermişse, onlar da aynısını “büyüyünce” idae edecekler. “Ne ekersen onu biçersin”
—————————————–
ınsanları Binalara Hapsettiler
Dr. Tosun Yalçınkaya
(M. Ü. ılköğretim Bölümü Okul Öncesi Öğretmenliği Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi)
“(…)Teknolojinin getirdiği olanaklardan yararlanmak gerikir. Fakat çocuk olsun büyük olsun kendisinin tasarladığı ya da yaptığı eşyayı kullanmak, tamir etmek, bozmak insana haz veren, mutlu eden bir varolma duygusudur. (…)Artık insanın eşya ile bağlılığını modacılar ya da markalar belirlemektedir. Bireysel yaşam tarzı yerini, birçok toplumda ‘sürü toplumuna’ bırakmış. Popüler yaşam, yani ‘kullan sıkıl, at’ felsefesi yerini almıştır. Bu yaşam tarzının çocuk yaşamını etkilememesi düşünülemez. Çocuklar için kredi kartaları, klüp kartları, elektrikle ya da benzinli motorları olana arabalar, büyük boy hamburg-gerler. vs. Çocukları büyüklerin birer modelleri yapmışlardır.
Sinema ve TV’de gösterilen çizgi film kahramanları ya da uzay kahramanları, dünyamızı kurtaran karakterler, bir süre sonra oyuncak olarak piyasaya çıkmakta ve inanılmaz sayılarda satılmaktadır. Fiyatları da öyle yabana atılacak cinsten olmayan bu oyuncaklar sadece bir kere alınmakla bitmemektedir. Bebek ise erkek arkadaşı, arabası, duşu, makyaj çantası şeklinde devam etmektedir. Bilim kurgu filminden firlayan yaratıklar ise zaten koloni şeklinde dünyamıza indiklerinden tamamlanacak parçaların sayısı kesin değildir. (…) Bu süreç, bazı TV kanalları tarafından da körüklenmekte ve önlem alınmamaktadır. Çocukların sevgilerini paylaşabilecekleri masum oyuncakların yerini uzay teknolojisi ve silahlarıyla dünyayı kurtarmak isteyen ucube kahramanlar almıştır; Kuduran hayvanlar, kurt adamlar, katil balıklar tuhaf doğa filmleriyle insanı doğaya yaklaştıracağına tam tersine binaların içine hapsetmiştir.”