N. Wiener diyor ki “Çevremizi o kadar çok değiştirdik ki, şimdi bu çevreye uyabilmek için kendimizi de değiştirmemiz gerekiyor”.
Uzun zamandır temelde doğanın milyonlarca yılda oluşturduğu Çukurova’nın bereketli topraklarının bir çırpıda amaç dışı kullanıma bırakılmaması için konuyu felsefi ve hukuki boyutta inceleyerek toprak bilimcisi sıfatı ile sorumluluğumuzun gereğini yapmaya çalışıyoruz. Türkiye’nin verimli topraklarının bulunduğu, pamuğun, yerfıstığının, yaş meyve ve sebzenin ambarı Çukurova’nın bereketliliğinin elden çıkmaması ve topraklarının gelecek kuşakları da barındırması için Üniversite arazilerinin amaca uygun kullanımını savunuyoruz. Ve de savunmaya devam edeceğiz. Çünkü bu savunma bugün değil yarın için de yapılmaktadır. Günümüzde en çok konuşulan konuların başında gelen çevre sorunlarının en önemli ayağını toprak oluşturmaktadır. ınsanın toprak ile olan tecrübesinde, toprağını koruyamayan toplumların yeni alanlar aramaya başladıkları görülmüştür. Güneş derili (Kızılderili) reisin toprak konusundaki uyarısının 150 yıl sonra yeniden hatırlanması çok anlamlıdır. ınsan bir tarafta kendi elleri ile doğayı elden çıkarmaya çalışıyor, diğer taraftan bozmaya çalıştığı doğaya uyum sağlamanın yollarını arıyor. ınsan diyalektiğinin en kötü ve çelişkili tarafı bu olsa gerek. N. Wiener diyor ki “Çevremizi o kadar çok değiştirdik ki, şimdi bu çevreye uyabilmek için kendimizi de değiştirmemiz gerekiyor”. Bugün bu gerçeği bütün çıplaklığı ile yaşıyoruz.
Hızla göç alan ve düzensiz büyüyen Adana gibi kentlerde doğal olarak beraberinde sorunlar da yaşanmaktadır. Ancak son birkaç yıldır Kuzey Adana’nın geliştirilmesi anlayışı doğrultusunda Adana merkezinde kalan üniversite arazilerini imara açmak istemektedirler. şimdilik kamuya ait alanları resmi yollardan üniversiteden talep etmektedirler. Bu çerçevede Tarım Bakanlığına ait olduğu bilinen ancak kullanımı üniversiteye ait olan ve fiili olarak Pamuk Araştırma ve Uygulama Alanı olarak değerlendirilen yerin olduğu ve “hastane” inşaatının başladığı birinci sınıf tarım arazisinin “tarım dışı kullanıma çıkarılması” anlamına geldiğinden, gerekli imar planı değişikliğinin yapılması ve yasal izinlerin alınması zorunludur. Ancak yukarıda da belirtildiği üzere kamuya ait bile olsa söz konusu taşınmazların mutlak tarım arazisi olması ve hiçbir surette imara açılamaz hükmünü delmek için alınan ihale yetkisini kullanarak ancak gerekli yasal izinler alınmadan hastanenin inşaatına başlanmıştır.
Hastahane ınşaatının Olduğu Alan Tarım Arazisidir ve Tarım Arazisine ınşaat Yapılamaz
Bu konuda verilen hukuk mücadelesinde daha önce gerek idari mahkeme nezdinde açılan davada da belirtildiği üzere söz konusu taşınmazların bulunduğu alan I. Sınıf Sulu Tarım arazisi olup, 5403 sayılı kanuna göre “Sulu Mutlak Tarım Arazisi”dirler savını hatırlattık. Ve üniversitenin kurulduğu 1970 yıllından bu yana söz konusu arazinin üniversite tarafından bilimsel araştırma amacı ile kullanılmakta olduğu da aşikardır. Söz konusu taşınmaz 17.03.1980 tarihinde onaylanan ımar Planına göre de “Üniversite Alanı” olarak planlanmıştır. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanununun 25. maddesi ile 3.5.1985 tarihli ve 3194 sayılı ımar Kanununun 8 inci maddesinin birinci fıkrasına eklenmiş olan (c) bendinde “Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere plânlanamaz” denilmektedir.
Söz konusu alan üzerinde yapılmak istenen hastane inşaatının yerinin ilgili toprak yasasına aykırı olduğu gerekçesi ile ZMO ve Üniversitemiz hukuk Müşavirliğinin Bölge ıdare mahkemesine yürütmeyi durdurma başvurusu sonuçlanmadan, üniversitenin bilgisine başvurulmadan üniversiteye ait koruma telleri kesilerek fiili durum yaratılmıştır. Bunu takiben inşaat başlatılmış bulunmaktadır. ınşaatın derhal durdurulması, mahkeme kararının beklenmesi ve hukuk devleti kurallarına uyulması hepimizin görevleri arasındadır. Çok sayıda iş makinesinin sürekli çalıştığı arazinin yanındaki arazilerin de tarımsal yapısının tahrip edildiği gözlenmektedir. Mahkeme kararı beklenilmeden başlatılan inşaatın ülkemizin kaynaklarının plansız ve gereksiz yere israfına meydan verilmeden usulsüz olarak başlatılmış olan inşaatın durdurulması ve arazinin eski haline dönüştürülmesi gerekmektedir.
Paul Richer, “Doğa, insan olmadan da yaşar, ama insan doğa yok olduktan sonra yaşayamaz” diyor. Yaşamış bütün düşünürlerin insan-doğa konusundaki felsefi bakışlarında bu tespiti görebiliyoruz. Bir başka bilgin Montaigne “Doğanın yasaları bizim yaptıklarımızdan her zaman daha akılcıdır” diyor. Çünkü bu bilginler, doğanın bütünsel yapısını derinden kavrayabilmişlerdir. Ne yazık ki günümüzde insanlar tarih ve doğa bilincinden uzak bir anlayış ile her şeyi meta gibi görmeye başladı. ınsanın bugün küçük hesaplar uğruna talan ettiği bu toprakların ne kadar zamanda meydana geldiğini ve kaç binlerce insanın karnını doyurduğunu bir bilseler. Bundan böyle en azından üniversite eğitiminin bir görevi de insanlığa doğa ve insan felsefesinin ilişkisini öğretmek olmalıdır diye düşünüyorum. Doğanın insan için önemini kavramadan karar verme konumuna gelen kişiler yer yüzeyinin %11’lik birinci sınıf tarım topraklarını bir çırpıda amaç dışı kullanımına onay verebilirler. Her toprak parçası arsa değildir! Yöneticilerimizin öncelikle bu konuda daha duyarlı ve kamu yararına tarım topraklarını korumaları beklenilmektedir.
Bunun için Hastahane’ye değil yerine karşı olduğumuzu belirtiyoruz. Söz konusu alan Çukurova’nın bereketli tarım toprağıdır ve bereketli kalması insanlığın yararınadır. Bereketli toprakları korumak Adana ve Adanalının dolayısıyla insanlığın birinci görevi olmalıdır.