Bir öneri: ömrünü ikiye katlamak istiyorsan, yediğinin yarısı kadar ye, uyuduğunun iki katı uyu, üç kat daha fazla su iç ve dört kat daha fazla gül… Uzmanlara göre gülme, her insanda doğuşta var olan bir özelliktir; bir deyişle de “vücudun ötüşüdür.”
Araştırmacıların bulgularına göre gülmek vücudu rahatlatır, beyni sakinleştirir, insanlara zevk ve umut verir, insanların sorunlarını ve acılarını unutturur. Gülmek zevktir, vücut ve ruh için sağlıklıdır. Bir atasözüyle “en iyi ilaç gülmektir”. Bir Alman atasözüyle de: “gülmek hayatın şekeridir”
Bir iddialı deyişe göre ise: “Bir insanın sağlığı gülmesiyle orantılıdır!”
Gülmenin bu kadar önemli olduğu iddia edilirken bazı toplumlar inanışlar veya töreler gereği gülmeyi baskı altında tutarlar. Biz de o toplumlardan değil miyiz?
Terbiye kurallarımızda gülmek ayıptır, kötüdür. Gülen kişilerle ilgili yılışık, şımarık, soytarı, palyaço gibi yakıştırma sözlerimiz vardır.
Ne öğretmenlerimiz, ne din hocalarımız, ne de toplum yöneticilerimiz gülme, mizah (gülmece) konusunda bizlere iyi örnek olmazlar! Okullarımızda gülme, mizah konusunda ders var mı? Güldüren ve gülmenin önemini anlatan öğretmenlerimiz oldu mu?
Bir düşünür: “Nüktenin ve gülmenin o kadar önemi var ki şimdiye kadar üniversitelerde kürsüler açılıp diploma verilmediğine şaşıyorum”
Çeşitli ülkelerde bulundum, değişik uluslardan insanlarla çalıştım, birçok insan tanıdım. Vardığım sonuç az gülen bir toplumuz. Yabancılarda bıraktığımız Türk imajı da ciddi duruş ve sert bir yüz ifadesidir.
Neden dersiniz?
Bizim kültürümüz mizah (gülmece) fakiri değildir. Karagöz-Hacivat oyunları, Nasrettin hoca, Bektaşi, Temel, Hasso, Evren, Akbulut, Sunalp fıkraları, Aziz Nesin’in hicivleri mizah kültürümüzün ne kadar eski ve zengin olduğunun kanıtıdırlar.
Yüz yıllarca birlikte yaşadığımız toplulukların, Musevilerde Mişon, Ermenilerde Kirkor, Rumlarda Alex fıkraları da mizah zenginliğimize katkıda bulunmuşlardır. Fakat, bütün bunlar, bizi neşeli insanlar topluluğu yapmaya yetmedi; neden?
“Birileri: Gülmeye halimiz mi kaldı? Memleketimizde işsizlik, yolsuzluk, fakirlik varken?” diyecek. Bu sorunun yanıtı: “Adam gibi gülebilseydik, belki bu durumlara düşmez, düşsek de kolay kurtulurduk.” Bu soru ve yanıtı Sulhi Dölek’e ait (1). Gülmek için ekonomik şartların iyi olması gerekli mi? Gözlemlerim bunu doğrulamıyor. Pek çok kentimizde yaşayan esmer vatandaşlarımızın (güncel adlarıyla Romanların) akşamları evlerinin önüne çıkıp sazlı sözlü neşelenmesini nasıl açıklarsınız?
Uzak doğu gezilerimde yoksul ülkelerin bir avuç pirinçle beslenen yüzü gülen insanlarını gördüm. Bu gerçeği nasıl açıklarsınız? Bu insanlar müzik başlayınca yerlerinden fırlayarak oynamaya başlarlar, bizim insanımız ise bin nazla. Bu olguya ne dersiniz?
Diğer bir gerçek de bu konuda yazılan Türkçe kitap yok gibi. Sevgi, kuşku, korku, cinsellik, yemek, kedi besleme konularında kitap bulabilirsiniz, ama gülme konusunda kitap bulmak için zorlanırsınız. Aziz Nesin’in sözleriyle: “Osmanlılar öncesinden beri, çok zengin, çok renkli bir Türk gülmecesi (mizahı) varken, Türk düşünür ve bilginleri bunca bol olan gülmecenin neden doğduğunu, nasıl oluştuğunu, Türk gülmecesinin özelliğini araştırmamışlardır.” (2)
Benim bu güne kadar okuduğum mizah ve gülme konulu kitapların bir tanesi hariç (1) hepsi yabancı yazarların ve yabancı dilde, sadece iki kitap Türkçe’ye çevrilmiş.(3)(4)
Büyük Atatürk’ün önemli konularda söylediği çok öğretici ve güzel sözleri vardır. Gülme konusunda bir sözü var mı? Bilmiyorum… “Türk milleti zekidir, Türk milleti çalışkandır” demiştir ama Türk milleti güler yüzlüdür dememiştir. “Atatürk’ün Sevdiği Fıkralar” kitabı da yayımlanmadı henüz. Falih Rıfkı Atay’ın “Çankaya” kitabında yazarla Atatürk’ün paylaştığı bir fıkrayı anımsıyorum. Meraklılarına duyurulur!
“Konuşan Türkiye” olmamızı haykıran siyasetçilerimiz var fakat “Gülen Türkiye” istiyorum diyen yok. Bu da benim arzum!
Benim mizaha/gülmeye yönelişim Amerika’da üniversite yıllarında başladı. Nedeni de kızlardır. Çevremizde,teknik öğrenim yapan öğrencilerin sohbetlerinin sıkıcı olduğu söylenirdi ve onların teknik konulardan başka bir şey konuşmayı bilmediği genellemesi yapılırdı. Böyle biri olmayı istemedim , gülen ve güldüren bir kişi olma çabam da böyle başladı. Yoksa arkadaşlar arasında neşeli fakat toplum içinde ciddi, gülmeyen, sert yüzlü bir lise öğrencisiydim!!!
Mizah (gülmece) yeteneğimi geliştirmek hiç de kolay bir uğraş olmadı. Mizahı günlük yaşamın bir parçası yapmak gerekir. Bunun ilk adımı da kişinin kendine gülmesiyle başlar.
Televizyonda güldürü programları izlerdim, fıkra kitapları alıp okudum, sevdiğim fıkraları biriktirmeye ve fıkra anlatmaya başladım… Sadece gülen değil güldüren bir kişi olmayı amaçladım.
Bu uğraşım hala devam ediyor.
Bu uğraşlar yardımcı oldu mu? Tanıyanlara sormalı!
İnsanlar neden, neye, nasıl güler? Gülmenin faydaları, zararları? Bebekler havaya atılınca neden güler? Gıdıklanınca neden güleriz? Bu sorulara yanıt ararken gülmenin ne kadar ciddi bir iş olduğunu anladım. Bu sorulara yanıt arayışı iki bin yıldan daha önce başlamış ve kitaplar yazılmış. Bu uğraşlar günümüzde de devam ediyor. Tüm bunları anlatmak için, birkaç köşe yazısı daha yazmam gerekecek.
Gelin, daha çok gülen kişi olmayı hedefleyelim ve gülen neşeli bir insanlar topluluğu oluşturalım.
Çözüm : Gülmeyi ve güldürmeyi öğrenmek. Nasıl? Bir sonraki yazım da! “GÜLEN DÜŞÜNCELERLE”
(1) Sulhi Dölek (1948-2005) Yazar ve Senarist: Gülmenin Kitabı: Yazı-Görüntü-Ses Yayınları; Aralık 2002.
(2) Aziz Nesin (1915-1995) Ünlü Hiciv Ustası, Yazar: “Cumhuriyet Döneminde Türk Mizahı” Akbaba Yayınları; 1973-ıstanbul; Gülmenin Kitabı: Yazı-Görüntü-Ses Yayınları; Aralık 2002.
(3) Mizah Yaratma Eylemi: Arthur Koestler; Türkçe’si: Sevinç Kabakçıoğlu, Özcan Kabakçıoğlu; İRİS Yayınları; 1997
(4) Gülmeyi Ciddiye Almak: John Morreall; Türkçe’si:Kubilay Aysevener, Şenay Soyer; ıRıS Yayınları; 1997