Kitabı yıllar önce okumuştum. Filmi ise olağanüstü. Aslında bir Amerikan filmi ama dünyanın neresinde olursa olsun erkekler robot gibi kadınlardan hoşlanıyor. Türkiye’deki geleneksel kadın tipi de bence aslında Kumpas’taki robot kadın. ıtiraz etmeyen, daima gülümseyen, geç gelince kocasına hesap sormayan, onun her dediğine gülümseyerek “evet” diyen kadın yani. Stepford Kasabası’nda erkeklerin hafta sonları gittikleri klüpte, esrarengiz olayları konu alan ve daha sonra gerçek ortaya çıkınca paniğe neden olan bu hikaye, bir komedi diliyle ele alınmış. Fakat aslına bakılırsa da “robot kadın” imajı bir çok erkeğin kafasında fenomen.
Annenizden duyduklarınızı bir anımsayın. “Evladım, kız dediğin çok konuçmaz.” Annelerin nasihatleri elbette bununla sınırlı değil. Onlarcası hepinizin hala kulağındadır belki. Ağırbaşlı olmamızı, babamıza ve ağabeyimize itiraz etmememizi, onları ne derse “evet” dememizi hep söylemezler miydi biz çocukken. Annelerin kızlarının kulağına küpe olsun diye hep tekrarlayıp durduğu bu nasihatler, aynı zamanda erkek çocuk sahibi başka annelerin de “ideal gelin” için aradıkları şartlarla hep örtüşür. Bazı anneler de oğlunun daha bıyıkları terler terlemez, kafasındaki gelin modelini oğluna empoze etmeye başlar.
ışte bu ideal gelinin özellikleri de şöyledir genellikle: “Sessiz, ağırbaşlı, itiraz etmeyen, “vur başına al elinden lokmasın” atasözüne uygun olacak kadar teslimiyetçi olan” Bütün bunlarla büyüyen erkek çocuk da evlendiği kadını buna göre seçer. Evlilik süresince de hep bu özellikleri anımsıtır. Bir kere, karısı onun hiçbir şeyine karışmayacaktır. Eve geç gelmesi de dahil olmak üzere asla hesap sormayacaktır. Kendisinin bütün dediklerini yerine getirecektir. Öyle eve gelince de “dırdır” etmeyecektir. Erkekler arasında bu “dırdırcı kadın” çok konuşulur. Pek çoğu, kahvede okey oynarken, “kadının dırdırından kaçmak için ev geç gittiklerini” söyleyip dururlar.
ıra Levin’in “Kumpas”ı film oldu
Peki bütün bunlardan niye söz ettik? Elbette gösterime yeni giren bir film geleneksel erkek ve kadın figürlerini bize anımsattı. ıra Levin”in kitabından uyarlanan “Stepford kadınları” bir komedi filmi. Ve aslında film, özünde bu konuyu işliyor. Frank Oz’un yönettiği bu filmde Başrolleri Nicole Kidman, Bette Midler, Glenn Close ve Chirstoper Walken paylaşıyorlar.
Filmde, Newyork’da yaşayan televizyoncu karı-kocanın bulundukları şehri terkedip, Stepford kasabasına yerleşmeleri ile olaylar gelişiyor. Joanna Eberhart (Nicole Kidman) filmin başında çok mutlu. EBS Televizyon Grubu, onu başkanlığa seçiyor. Kibar, anlayışlı bir kocaya ve iki çocuğa sahip. Fakat, her şey böyle “cici” gitmiyor tabii hayatında. ışindeki mutluluğu kovulmasıyla sona eriyor. Ardından evliliğinde de problemlerle karşılaşıyor. Sağlık sorunları da yaşıyor bu arada. Joanna´nın bu bunalımı yüzünden karı-koca, kentten ayrılmaya karar verirler. Connecticut eyaletindeki Stepford adlı kasabaya göç ediyorlar..
Ancak burada esrarengiz olaylar vuku buluyor.. Kasabada Dave ve Bobbie ile dostluk kuruyorlar. Olaylar onları kasabanın sırrını öğrenmeye kadar sürüklüyor. Joanna, kasabada yaşayan kadınları görünce irkiliyor. Hepsi son derece şıklar. Devamlı gülümsüyorlar. Hiçbir kadın kocasından şikayet etmiyor. Eşlerine daima “itaat” halindeler ve onlara seve seve hizmet ediyorlar. Kasabada erkekler bu atmosferde son derece keyifli bir yaşam sürüyor ve boş zamanlarını bir klüpte geçirmeyi yeğliyorlar. Kadınlar ise eşlerinin bu klüpte briç oynadıklarını ve birbirleriyle sohbet ettiklerin düşünüyor.
şimdi filmi tamamen anlatmak izleyecekler için doğru değil elbette. Ama kasabada bu “sessiz, başı önde ve daima gülümseyen” kadınların sırrını da kasabaya yeni gelen çift merak ediyor. Asıl merak kadında tabii. Çünkü erkeklerin hafta sona koşa koşa gittikleri Stepford Erkekler Derneği”ne eşi de gitmeye başlayınca esrarengiz olaylara tanık oluyoruz.
Erkekler klübünde neler oluyor?
Tabii klübe daha sık giden filmimizin kahramanı koca, karısına da tuhaf davranmaya başlıyor. Davranışları değişiyor. Örneğin eşine ne zaman döneceğini sorduğunda, şu yanıtı alıyor kadın: “Döndüğümde!” Tahmin ettiğiniz gibi Stepfordlu kocalr, orada briç falan oynamıyorlar. Bir bilim adamı titizliğinde, eşlerini robotlaştırma operasyonları ile uğraşıyorlar. Onları, köle gibi itaat eden cyborg kopyalarıyla değiştirmeyi de başarıyorlar!
Orjinal adı “The Wives Of Stepfort Have A Secret” olan filmin esinlendiği kitabı yıllar önce okumuştum. Türkçeye “Kumpas” adıyla çevrilen bu kitapta bu sessiz, sürekli gülümseyerek ke pişiren kadınların gerçek yüzü çok sonra ortaya çıkınca bütün okurlar gibi ben de hayli şaşırmıştım.
Yazar o kadar ustaca kaleme almıştı ki Kumpas’ı, okur ilk anda bu kadınların robot haline getirildiğini anlamıyordu. Ve kitap filmdeki gibi komedi tarzında ele alınmamıştı. Tam tersine, kasabadaki kadınların panik yaşadığı bir korku öyküsüydü bu.
Kumpas, o zamanlar Türkiyeli kadınlara yabancı gelmedi. Bizdeki geleneksel “ideal kadın”ın, Kumpas’taki robot kadınlar olduğu açıktı.. Elbette film orjinal öyküden çok farklı ama özünde robotlaştırılmış kadınların hikayesini anlatıyor. Tartışan, her söylenene evet demeyen yani robot olmayan kadınların, evde espri malzemesi haline getireceği bir konu. Yeni esprileri dilimize dolayacak, daha çook tartışmaları ateşleyecek..