Geçen hafta Ramazan Bayramı ziyareti için gittiğim Tarsus’ta dinlediğim bu hikaye beni derinden etkiledi. Kuyuya atılan küçük kızın gerçek hikayesiydi o olay. Ulusal basında boy boy çıkmasına ve küçük kız uzaktan akrabam olmasına rağmen bu olayı duymamışlığıma da şaşırdım doğrusu. ınsanın kanını donduran türden, tüylerini ürperten ve derin derin düşündüren korkunç bir olay.
Toplum yapımızı düşündüm sonra. Ve toplumda bu tür olayların ne kadar da çok gerçekleşebilme olasılığını. Bu olay için tek bir sonuca varabilirim ancak, çocukların etkilenip suç işleyebilecekleri hiç bir konuyu aile içinde büyütmeden çözüme kavuşturmak. Ama bu sonucun getirdiği bir başka soru var; anne-baba olayların gidebileceği yeri kestiremiyorsa eğer ne yapmak gerekir?
Anlatılanlara göre olay, bundan yaklaşık dört ay önce vuku buluyor. Tarsus’ta kapı komşu iki aile arasında, çocukları nedeniyle bir tatsızlık yaşanıyor. Liseye giden genç, arkadaşlarıyla birlikte, karşı komşunun yine lise öğrencisi olan oğluyla kavga ediyor. Canı yanan komşu oğlunun, orta okula gitmekte olan erkek kardeşi, abisinin durumuna içerliyor ve korkunç bir olay planlıyor. Karşı komuşunun liseye giden oğluna bir şey yapamamanın hıncıyla, bir gün, o liseli gencin beş yaşındaki küçük kız kardeşine “gel seni arkadaşına götüreyim (arkadaş dediği de, o küçük kızla kapı önünde her zaman oynayan kendi kız kardeşi)” diyerek elinden tutup meçhule doğru yola çıkıyor. Çocuk yolda farklı bir yere gittiklerini anlıyor ve “beni nereye götürüyorsun?” diye soruyor, hatta çevredekilerden yardım istemek için de bağırıyor.
Tarsus’ta, Donuktaş adıyla çok eski, tarihi bir yapı var. Mahalle arasındaki bu tarihi yapının her bir duvarının kalınlığı bir oda genişliğindedir. Gele gele oraya geliyorlar. Olay kahramanı çocukların evlerinden yaklaşık bir kilometre uzaklıkta bir yer. Donuktaş içerisinde daha önce kazılar yapıldığı için duvar içerisinde bir oyuktan iki üç metre ilerleyince, iki-üç metre derinliğinde bir kuyu bulunuyor. Çocuk küçük kızı bu kuyuya itip oradan uzaklaşıyor. Sonrasında aramalar için tüm Tarsus seferber ama nafile. Suçu işlediğinden şüphelenilen çocuk polis tarafından sorgulanıyor ama bir ipucu bulunamıyor. Çocuk hiçbir şartta konuşmuyor. Aramalar beş gün sürüyor, beş günün sonunda kuyunun yakınlarına tesadüfen giden bir genç kuyudan gelen cılız sesi duyuyor. Buna mucize mi denir, tesadüf mü, bilemiyorum. O genç de daha önce aramalara katılmış. Hatta küçük kızın abisinin arkadaşı imiş. Bu kuyunun yakınlarına kadar birçok kişi gelip bakmış, ancak hiç kimsenin inip de kuyuya bakmak aklına gelmemiş.
Küçük kız kuyudan çıkarılıyor, bir süre yoğun bakımda kalıyor, ilk bulgular herhangi bir sağlık sorunu olmadığı yönünde açıklanıyor. Bu olsa olsa bir mucizedir.
Beş yaşında bir çocuk kendisine yapılanı anlatacak akıl ve bilinçtedir. Çocuk kuyuya kendisini iteni anlatıyor. Ve ortada kesin delil yok, şahit yok yaklaşımıyla, suçu işleyen 13-14 yaşındaki çocuk tutuklanmıyor. Ancak olayla ilgili mahkeme süreci devam ediyor. Söylendiğine göre suçu işleyen çocuğun ailesi gidip akli dengesi yerinde değildir diye rapor alıyor. Eğer gerçekten akli dengesi yerinde değilse böyle bir çocuğun sokaklarda değil tedavi görebileceği bir hastanede olması gerekir.
Üzerinde çokça, derince düşünülmesi gerekli bir vaka. Aileler, komşular ya da akrabalar kavga ederler. Sonrasında karşılıklı kin ve nefretler, aleyhte konuşmalarla devam eder kavga süreci. Aile içinde, çocukların önünde konuşulan her adi olay, o küçük çocukları öyle bir ruh haline sokar ki, ailesinin zarar gördüğü her şeyin intikamını almak için o küçücük kafalarının içinde son derece büyük, korkunç planlar yaparlar. Bu nasıl kindir, bu nasıl öfkedir dedirten sonuçlar doğabilir o minik intikam duygularından.
Burada kuyuya itilen küçük masum kızın tek suçu, kavga eden bir abinin kardeşi olması. Suçu işleyen çocuğun ise en büyük talihsizliği önü sıra kin ve nefret tohumlarının atılmasıdır. Biri itmiş, biri itilmiştir. Biri suçsuz, diğeri ise çocuk suçludur. Asıl suçlu o çocuklara sahip çıkmayan, o çocukları suça itecek mantıkla sorumsuzca davranan aileleridir. Ve en önemli ve vahim konu ise, suçu işleyen çocuk gerçekten akıl hastası ise neden tedavi görmediğidir.