Yanına gelen Bakan’a “bize sahip çıkın, onları ıran’a gönderin, PKK gelsin bizi de öldürsün, babamı öldürdüler, bu kardeşim yetim kaldı, bize sahip çıkın” diye ağlamaklı ve çaresiz ama kararlı bir ses tonuyla konuşuyordu kalabalık içindeki genç.
ıki gün önce şırnak’ta teröristlerce taranan minibüste ölenlerin ailelerini ziyarete giden üç bakan ve milletvekillerinden oluşan siyasi ekip, helikopterden inip olağanüstü bir güvenlik zinciri altında, kameraların önünde şov yapıyorlar adeta. Bırakın helikopteri, uçağı, karayoluyla gidin. Gidip on dakika sonra dönmeyin, biraz kalın orada. Ki o insanların zorluklarını görün.
şimdi ailelerini kaybeden bu vatandaşlara yardım getirdik diyor sayın Bakan. şimdilik getirdiğiniz yardımlarla idare etsinler. Ya sonrası? Baba teröre kurban gitmiş bir evdeki çocukların geleceği? Tüm bunları nereye kadar sağlayabileceksiniz ki? Babasını kaybeden ve “bize sahip çıkın” diyen çocuk yaştaki gencin ses tonundaki acı ve isyan duyarlı her insanın yüreğini acıtacak türdendi.
Devlet bu feryadı iyi duymalı. Türkiye bu çaresizliği iyi algılamalı. O gençler de kandırılmak ve dağa çıkmak için uygun ortamlarda yaşıyorlar. Ama onlar böyle bir şey düşünmek bir yana, bizi bu ortamdan koruyun dercesine uyarıyorlar devlet büyüklerini.
Güneydoğu halkının büyük bir kısmının sesiydi aslında babası öldürülen gencin feryadı. Yıllardır terörün baskı ve zulmü altında korkuyla yaşarken Devlet’i kendilerine daha yakın görmek istediler. Devlet onlara yakın olmak istedikçe bir şeyler ters gitti hep. Bunu kullanmak isteyen çevreler bir de ‘sen Türk, ben Kürt’ ayrışmasını yaratmaya çalıştılar. Durum daha da vahim bir hal aldı. Aklı başında birisi çıkıp da noluyor bize diyemedi.
Orada feryat eden gence bakıyorum, öldürülen masum vatandaşlara bakıyorum, şehit olan askerlere bakıyorum ve biteviye yüreğim yanıyor. Hangi duyarlı vatandaş bu şekilde düşünmez ki… Acı, feryat, isyan Türkiye’nin ortak kaderi oldu.
şırnak’ta bir minibüs taranıyor, içindeki çoluk çocuk 12 masum vatandaş ölüyor. Aynı anda Diyarbakır’da bir Kürt Konferansı yapılıyor. Oradan birtakım sesler yükseliyor. Kulakları tırmalayan hep aynı sözler; “biz PKK’ya terör örgütü demeyiz”. Aynı toplantıda inciler dizen ınsan Hakları Derneği Başkanı ve DTP Diyarbakır milletvekili Akın Birdal “zaman zaman askerlerin değişik kılıklarda operasyonlar yaptığı bilinmektedir” sözleriyle konuyu öyle bir yere getrmektedir ki, neredeyse katliamı askerler yaptı demediği kalıyor geriye. Bu tür insanların Türkiye hakkında nasıl bir niyet besledikleri yoruma açıktır.
Türkiye terörle boğuşuyor. Terörün kucağında kıvranan Güneydoğu halkı çözümler bekliyor. Çözüm olarak ‘Sıcak takibi bırakma anlaşması’ imzalayarak yanlışlar yapılıyor; Türkiye’nin gücü ve önemi kıskaca alınıyor. Bu arada Kuzey Irak’ta ABD’nin himayesindeki hareket kendine şekil vermeye çalışıyor. Tüm bunların yanı sıra muhalefet ne yapıyor, bilinmez. Hükümet nerede, görünmez. Cumhurbaşkanı Dış ışleri Bakanı gibi seyahatlere devam ediyor. Başbakan da Amerika’da torununu okşuyor. Sanki terkedilmiş, sahipsiz kalmış bir ülke var ortada. Bize sahip çıkın diyen şırnaklı gencin feryadına hep birlikte katılmalıyız aslında.
Bize sahip çıkın.
Vatandaşa sahip çıkın.
Bu ülkeye sahip çıkın.
Bu kadar yalnız ve sahipsiz bırakmayın.
Gündemi tamamen kaplamış bir suni türban tartışması ve Malezya benzetmesi almış başını gitmiş. Tüm gazete ve televizyonların muhabir ve yazarları Malezya’dan yayın yapıyor. Bu tür suni gündemler abartılırken gerçek sorun ve tehlikeler halkın gündeminden düşürülüyor.
Genelkurmay Başkanı konuşuyor, birtakım rahatsızlıklarını dile getiriyor. Bazı siyasiler koro halinde karşı cephe oluşturuyor. Bırakın bakalım muhalefet etmeyi de bir kez fikir birliği içinde olmayı deneyin. Asker kanadından gelen uyarıların haklılık payı yok mu yani? Her ülkenin askeri otoritesi, o ülkenin yüksek çıkarlarını koruyup kollamak zorundadır. Türkiye’de de asker kanadında olup biten bundan ibarettir. Askerler neredeyse vatan haini ilan edilecekler, neredeyse tüm terör saldırıları onlara yüklenecek.
Türkiye’nin bugün en önemli sorunu terör ve terörü besleyen unsurlardan birisi olan Güneydoğu’daki kontrolsüz nüfus artışıdır. Askeriyle, siviliyle, Türkiye terörü çözme konusunda çözümler üretmek, Güneydoğuya sahip çıkmak, terör kıskacındaki bölge insanını anlamak zorundadır. Güneydoğuya sahip çıkmak Türkiye’ye sahip çıkmak demektir.
Güneydoğu insanı terör baskısı ve devletle barışık olamama arasındaki çizgide kaybolma noktasındadır. Yapılacak en doğru şey o insanları daha iyi anlamak, daha yakın olmak, Türkiye için önemli olduklarının bilincini verebilmektir.