Üniversitelerimizin YÖK yasası ile akademik ortamından uzaklaşarak ve savrularak geldiği bugünlerde ileri lise düzeyinden öteye geçemediği sıkça vurgulanmaktadır. Ek ders, ikinci öğretim, dışarıda iş yama ve danışmanlık gibi ek gelir süreci bilim adamlarını bilimsel ortamdan ve anlayıştan koparmış durumdadır. Maalesef öğretim üyelerinin gelirlerinin mezunlarının maşından üç katı daha düşük maaş alıyor olmasının da etkisi ile üniversitelerdeki savrulma kendisine haklılık kazandırıştır. Maalesef bugün üniversitelerimiz ülkenin sorununa çözüm üretmek yerine günlük kaygıların karşılanmaya çalışıldığı düzeye kadar düşmüştür. Doğal olarak bütün bu gelişmeler toplumunda gözünden kaçmadığı gibi üniversiteler hızla akademik bilinçten uzaklaşmaktadırlar. En kötüsü üniversiteye yeni gelen öğrenciler ve yeni akademik hayata başlayan genç dinamikler de bu ortamda akademik bir kimlik ve tutum kazanamıyorlar.
Açılış Dersi ıle Çok Önemli Mesajlar Verilir
Bütün dünyada üniversiteler açılış dersi ile başlar. Açılış dersi için de genelde bilimsel birikimi ve deneyimi olan akademisyenler çağırılır. Üniversitenin açılışında üniversite yöneticisi üniversitesinin stratejisini ve geleceğe yönelik ufuklarını çizerek bilinenin ötesinde geleceği yakalama hedefi gösterir. Üniversitelerin açılışında öğrencilere üniversitenin ne olduğu, üniversiteden ne beklendiğini, öğrencilerin nasıl üniversiteli olacağı dersleri de işlenir. Üniversitelerin üniversite olması, saygınlığının korunması ve sürekliğin sağlanması için üniversitenin kendi özeliklerini ve konumunu geleceğe güçlü bir şekilde aktarması gerekir. Dolayısıyla öğrencilere ve diğer paydaşlara verdiği ilk ders mesajı çok önemlidir. Öğrencilere ilk günde nasıl bir izlenim verilirse öğrenci de ona göre kendi yol haritalarını çizer.
Benzer bir ilk ders mesajı konuşmasını Dr. Erdal Atabek, 5 Ekim 2009 tarihli köşesindeki “Paylaşım Günleri” yazısında Eton Koleji öğretmeni William Cory’nin 1861 yılında yaptığı bir konuşmanın özetini bir konferans vesilesiyle okurları ile paylaşmıştır. Yazının üniversite eğitimi için öğretici yönünü alıntı yaparak paylaşmak istedim. .
Cory, okula gitmenin sadece bilgi edinmek için olmadığını, başka şeyler kazanmak amacını da taşıdığını söylüyor:
‘ınsan büyük bir okula bilginin de ötesinde bir şeyler almak için, bazı sanatları ve alışkanlıktan kazanmak için gider.
-Özen gösterme alışkanlığı için,
– Kendini anlatma sanatı için,
– Yeni bir entelektüel konuma geçebilmek sanatı için,
– Başkasının ne düşündüğünü hemen anlayabilme sanatı için,
– Görüşlerinizin onaylanmamasına ve reddedilmesine katlanabilme alışkanlığı için,
– Medeni bir şekilde olumlu ya da olumsuz görüş bildirebilme sanatı için,
– En küçük ayrıntılara dikkat edebilme alışkanlığı için,
– Belli bir zaman süresinde mümkün olanı kestirebilme alışkanlığı için,
– Zevklerini geliştirebilmek için, ayırt edebilmek için,
– Zihinsel cesaret için, zihinsel sağlamlık için. Hepsinden önemlisi, insan büyük bir okula
kendini tanımak için gider’ diyor. Yazar ilgili kitabın kaynağını da belirtmiş (Kaynak: Eton Reform. London: Longman, Green, Longman,1861. AL. ATABEK 5/10/2009).
Harvard Üniversitesinin Temel Özelliği Nedir?
Dr. Atabek, William Cory’nin sözlerinin bilim ve öğretim işini bütünsel olarak gören ve dünya üniversiteleri içinde ilk sırada yer alan Harvard Üniversitesinin bu öneriden hareketle ‘Harvard Çekirdek Eğitimi’ni kuracak ve bu öğretiye uygun eğitim gerçekleştirecektir.
Bu ‘Çekirdek Eğitimi’ altı konu ile bütünleştirilmiştir:
Edebiyat-Sanat, Fen Bilimleri, Tarihsel ınceleme, Sosyal Analiz, Yabancı Kültürleri Tanıma, Etik Düşünce gibi dersleri öğrencilerine aldırtmaktadır. Öğrencilerin ancak bunları öğrendikleri zaman bir dünya görüşü kazanacakları düşünülmüştür.
Her ne kadar dünyanın nasıl sömürüleceği, paradan para kazanmanın nasıl sağlanacağı Harvard Üniversitesinde öğretilse de kendi eğitim işini kendi ekseninden çok iyi yapıyor. Hedefine uygun insan yetiştirmede bir numaralar. Bizim de çekirdek eğitim tarzı bilim felsefesi ve tarihi, uygarlık tarihi, yöntem ve analiz, insan ilimleri, fen bilimleri ve medeni hukuk gibi dersleri okutarak öğrencilerimizin yaşamı bir bütün olarak anlamasını sağlayabiliriz.
Üniversite Meslek Eğitimi Veren Kurumlar Değil, Kişiyi Geliştiren Ortamlardır
Sadece bir meslek sahibi olmak insanı kurtarmıyor. Bir meslek artık yetmiyor. Gerçek bir ‘dünya aydını’ olmak için çok yönlü eğitim almak gerekiyor. Veya kendi kendimizi eğitmemiz gerekebilir. Üniversite yöneticilerinin vizyonu, misyonu geleceği çizme ona uygun hedef koyması önemli. Akademisyenlerinin bilgi görgüleri yanında mesleki derinlikleri önemli olmaktadır. Nihayetinde öğrencileri geleceğe taşıyacak olan üniversite ortamı ve eğitmenlerin öğreticilik yeteneği önemlidir.
Bu bakımdan öğreticinin de çok yönlü ve fonksiyonel olması gerekir. Öğreticinin genel aydınlanma, felsefe, sanat, sosyoloji, tarih gibi öğretim yöntemi, psikoloji, bilişim teknolojisi bilgisi ve birikimi olması da gerekir. Bu bakımdan öğreticilik bir eğitim kurumundan mezun olmak değil kendi başına bir meslek olarak kabul edilmesi gerekir. Aslında öğreticilik mesleğinin birçok alanda uygulanması gerekir. ılla ki sizin okulda öğretici olmanız gerekmiyor, değişik kurumların eğitim programlarında da bu yeteneğin sergilenmesi gerekir. Bunun için kişinin artık çok yönlü ve birkaç alanda kendisini geliştirmesi gerekir.
Üniversite Hakikat ve Gerçeklerin Öğrenildiği Ortamlardır
Üniversite bilinen değil bilinmeyeni araştıran öğrenen bir ortam olarak geleceğe yönelmesi gerekir anlayışı ile hareket etmek zorundadır.
Üniversite gibi hakikati ve gerçekleri öğrenme sanatının öğretildiği, açık tartışmanın yapıldığı, kişiliklerin geliştiği ortamlara her yıl ortaöğretimden gelen taze kanın katacağı dinamik anlayış kucaklayan ve kendi birikimi ile geleceği hedeflemeli. Bu bağlamda üniversite bir meslek edinme yeri değil, aydınlanma ve topluma hizmet sunabilecek nitelikli bilgi üretme ortamıdır. Niteliği yüksek, kendi yol haritasını çizmesini beceren, iş üretebilme potansiyeli olan insanların yeteneklerinin geliştirildiği ortamlardır.
Kavram ve Stratejiler Önemli
Eski Petrol Mühendisleri Odası Başkanı Necdet Pamir bir TV programında üniversite mezunlarının kendi alanındaki kavramları bilmediklerini belirtiyor. Ayrıca konu ile ilgili dünyadaki gelişmeler ve stratejileri bilmediklerini belirtiyor. Gerçekten üzücü bir durum. Sayın Pamir, üniversite eğitimin artık statik yapıdan dinamik yapıya geçmesi gerektiğini belirtiyor.
Üniversitenin Sorunlarınının Her Düzeyde Tartışılması Akademik Bilinci Geliştirir
Üniversite gibi özerk ve sivil kurumlarda hepimizin zaman zaman kurumun ileriye sağlıklı taşınması için üniversitenin gördüğümüz sorunlarını da tartışmamız gerekir. Unutmayalım, hiçbir üniversite yöneticileri istediği için tek başına üniversite gelişmemiştir. Mutlaka üniversiteyi oluşturan öğrenci, çalışan ve öğretim üyelerinin sivil çabaları önemlidir. Üniversiteyi üniversite yapan da üniversite paydaşlarının dinamik çabalarıdır. Öğretim elamanları olarak bizler de yönetimlerden ayrı olarak kendimize görev edinebilirsek üniversitelerimizi güçlendiririz.
Üniversitelerin bilimsel kalitesi kadar sürekliliği, eğitim ve araştırma kalitesinden taviz vermemesi için hepimizin sorumluluk alması gerekir. Bu sorumluluğun, gerektiğinde yanlış giden sürece karşı demokratik yollardan öneri ve uyarılarda bulunması da öğretimin diğer önemli bir tarafı olarak görülmelidir. Toplumun üniversite hocalarından, özellikle profesör kadrosundaki hocalardan beklentileri oluşmaktadır.
Üniversitelerin bilimsel işleyişi sorunları (akademik kadroların sağlam ve nitelikli seçimi, bilimsel araştırma potansiyelinin artırılması) yanında çokça şikâyet konusu olan kaynakların adil dağıtılması (proje, kadro, lojman dağıtımında adamına ve oy veren vermeyen ayrımına göre değil, liyakate ve ürettiği bilimsel bilgiye göre yapılması) konularındaki sorunları tartışmalı ve mümkün olduğunca öğrencilerimize örnek davranışları göstermemiz gerekir.
Nihayet aldığım çok sayıda e-posta iletide değişik üniversitelerimizde yığınla yönetsel sorun dile getirilmektedir. Bütün dünyada olduğu gibi profesör arkadaşlarımızın zaman zaman bulundukları idari ortamlarda herhangi bir beklenti içinde olmadan eksik gördüklerini, yanlışları, varsa iyi yapılan işleri yöneticilere iletmesi, düzelmiyorsa uyarıda bulunması da üniversite ortamının bir gereği olarak dile getirmelidirler. Üniversiteler öncelikle öğrencilerin olduğu için onların da üniversite sorunlarına taraf olmaları önemsenmelidir. Öğrencilerin temsilcilerinin de kurullarda yer alması ve sorunlara sahip çıkması, gerektiğinde muhalefetini de uygun dille yapması yararlı olacaktır.
Sonuç olarak bugün ülkemizde 130 üniversitede 2 milyon civarında öğrenci ile eğitime-öğretim yapılmaktadır. Bizler istemesek bile üniversite içi ve dışı dinamikler bizleri doğrudan ve dolaylı olarak eğitmektedir. Bilimsel araştırma ve eğitim yanında üniversitenin iç işleyiş yapısının sağlıklı yürümesi için, gelecek kuşaklara örnek olmak için, akademik yaşamın nüvesi olan düşünce özgürlüğü için gerektiğinde itiraz etmeyi ve eleştirel olmayı bilmeliyiz. Yoksa kral çıplak mı, giyinik mi, çocuklara sormak zorunda kalırız.