O kadar çok ki ortalıkta… Ne bir denetim, ne bir takip ne de vicdan olduğu için, zehirleyen gıdalar arasında yaşam mücadelesi veriyoruz.
Satıcıda vicdan yok, çünkü tarihi geçmiş birçok şeyi yutturmaca yapabiliyor.
Denetleyen için hiç önemli değil sizin yediğiniz bir şeylerden zehirlenmeniz ve ölüp, ölüp dirilmeniz. Bu anlamda kimin neyi takip ettiğini veya denetlediğini anlamak da zordur zaten.
Dün geceyi acilen gittiğimiz bir klinikte geçirdik. Yediği bir kumpirden zehirlenen (doktor teşhisi gıda zehirlenmesi olduğu için söylüyorum) kızımız zor dayanılır bir ızdırap içinde kıvranırken bir an çaresiz kaldığımızı görebiliyordum. Ankara’nın en meşhur alışveriş yerlerinden birisinde, bilinen bir yerden alınan bir kumpirin sebep olduğu bir zehirlenme. Adını vermeyi ya da şikâyet etmeyi hiç düşünmedim. Bana göre zehirleyen o kumpir ama ispatlamak kolay değil. şu gıdadan zehirlenmiştir iddiasını doktorlar bile yapamıyorlar çünkü.
Daha hafif olmakla beraber benzer bir durum, iki hafta önce oğlumuzun başına geldi. Okul kantininden alıp yediği bir hamburger, muhtemelen ya bozuktu, ya da tarihi geçmişti ki, epeyce mide sıkıntısı yaşattı ona. Ertesi gün okul idaresini arayarak durumu bildirdim.
Çocukların başına gelen ilk olay değil tabi ki bunlar. Daha önceleri de benzer durumlar yaşandı. Ben kendim bile birkaç kez bu durumu yaşadım. Bazen öylesine ağır ve aşılması zor bir sıkıntı oluyor ki, ancak yaşayan bilir bu ızdırabı.
Birçok insan en azından bir kez gıda zehirlenmesi yaşamış olabilir. Çünkü çağımızın en moda hastalığı halinde seyrediyor bu zehirlenmeler. Çünkü zorunlu olarak dışarıda yeme; ‘fastfood’ denilen ayaküstü-çabucak yenilen yerlerde karın doyurma yaşamımızın bir parçası haline gelmiş bulunuyor. Ve zehirlenmelerin asıl kaynağı da bu şekildeki beslenme hizmeti veren yerler oluyor.
Lise ya da ilköğretim türü birçok okulda, okul tam gün, eve uzak, yemek çıkarılmaz ve okul kantinleri çocuklara yemek hizmeti veren en önemli yerlerdir. Çocuklar yarım ya da bir saatlik öğlen arasında, kantinden aldığı bir sandviç, hamburger, köfte, döner, tavuklu bir şey gibi, zehirlenmelere kolay sebep olabilen gıdalarla karın doyurmaktadırlar. ıçindeki mayonez-ketçapından, eti veya sosisine kadar herhangi bir maddesi zehirlenmeye yol açabiliyor.
Geçelim okulları, özellikle büyük şehirlerin merkezi semtlerinde bile durum budur. Koşuşturmaca içerisinde iken zamansızlıktan, çoğu zaman da ucuza karın doyurmak amaçlı, zehirleyen gıdalarla karın doyuruluyor. Bozuk bir madde kimisinde zehir etkisi yaratabilirken, kimisinde yaratmıyor.
Yediğiniz ve sizi ölümün eşiğine bile götürebilen bir gıdadaki hangi ürünün bozuk olduğunu bilemezsiniz. Çünkü önünüze yemeye hazır geliyor ya da elinize bir paket halinde tutuşturuluyor. ıçindeki hangi ürünün tarihi geçmiş, bozuk, kullanılmaması gerekli olduğunu bilmeniz mümkün değildir. Satıcı ise kendi vicdanıyla baş başadır bu konuda.
Geçelim fastfoodları, bazen günlük pastörize süt alıyorsunuz, tarihi yeni ama zehirlenmeye neden olabiliyor. ‘Acaba tarih gerçekten üzerindeki mi?’ diye düşünüyorsunuz o zaman da.
Benim zehirlenmelerimden birisi kayısıdan olmuştu mesela. Çok tuhaf ama olabiliyormuş meğerse. Kükürtle olgunlaştırılan kayısılar ne kadar yıkansa bile, meyvenin baş tarafındaki boşluğa giren kükürt yıkamakla çıkmayabiliyormuş. Böyle bir şeyi yaşayınca çıkarıncaya kadar yıkar oldum tabi ki… Üzüm de ona keza. Sarartılması ve olgunlaştırılması için kullanılan kükürtler şöyle bir su altına tutmakla gitmiyor.
Sonuç olarak, zehirleyen gıdaların zehirleme sebepleri o kadar çok ki, anlatmakla bitmez. Günümüz beslenme şartlarında bunları ortadan kaldırabilmek kolay değil. Ancak azaltabilmek mümkündür. O da sıkı denetlemeler ve vicdan muhasebesiyle olabilir.