Bir kaç gün önce, hayatımın en acı günlerinden birini yaşadım. Can dostumu, Cangomu kaybettim.
12 yıl kadar önceydi. Bir Alman kurdum olsun istiyordum. Sözde, bir “köpek” olacak, arasıra başını okşayacak, önüne bir tas kuru mama koyup, ondan keyif alacaktım. Nice sonra anladım ki, durum bu kadar basit değilmiş.
Mininacık, el kadardı. Bahçeye salmaya korktum. Kıyamadım. Belki, ben uyurken büyük bir köpek bahçeye girer, ona zarar verir diye korktum. Benim gibi titiz biri, günlerce onu evde besledim. En ufak vızıldaması bile içimi burktu. Onu çok sevdim. Öyle ki, onda günümüz insanının pazarlıkçı, yüzüne gülüp arkadan iş çeviren entrikalarını hiç görmedim. O, yumuşacık tüylerini okşamak, gözlerinin içine bakarak “seni seviyorum” demek, bana hep büyük haz verdi. Onu hiç unutmayacağım. Onu hep sevgiyle anacağım.
Sevgili Cangom, 6 yıl önce hayatını kaybeden Bekir Coşkun’un oğlu Pako’nun yanına gitti. Hemen her fırsatta hayvan sevgisi konusunda toplumun el vermesi gerektiğini ifade eden güzel insan Bekir Coşkun’un; “hayvan sevmek, merhametli iyi yürekli insanların işidir” sözü bugün bir kat daha anlam kazanıyor.
Ben, karşılıksız sevginin ne olduğunu, dostluğu Cango ile öğrendim. Sözümü dinlemediği günler oldu, ama asla hıyanet etmedi. Beni hiç bir zaman arkamdan hançerlemedi.
Onunla ilgili vicdanımda kanayan bir yara var. Onu, hep ırkından bir dişi ile eşleştirmeyi çok istedim. Ona, ırkından bir eş bulabilmek için gitmedik hastane, mesaj bırakmadık veteriner panosu bırakmadım. Kimileri, köpeklerini eşleştirmek istemedi; kimileri istedi, bu sefer de köpekleri yanaşmadı. Başaramadım. Umarım, tanrı baba bundan dolayı beni cezalandırmaz. Evet, vicdanen bundan dolayı rahatsızım, ama elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Onu çok sevdim. Her zaman yanında olmaya çalıştım.
Güle güle can dostum. Seni hiç unutmayacağım…