Kadının, kadına bakışın bir tek toplumda değil tüm dünyada alt başlıklarını koyabilmek bile son derece zor ve karmaşık iken, Iraklı kadının yaşadıklarını, zorluklarını sayabilmek, dünden bugüne onu anlatabilmek hiç kolay değil. Yazdıklarım Iraklı tüm kadınları kapsamasa da büyük çoğunluğu içindir.
Onlar savaşların buruk yüreklerini taşıyorlar. Onlar savaşlarda kaybettikleri yakınlarının acısını yaşıyorlar. Onlar savaşlardan geriye kalmış enkazları düzeltmeye çalışıyorlar. Kısacası savaşların kadınları onlar. Ve bugün insan yaşamının hiç olduğu, silahların gölgesindeki bir ortamda var olmaya uğraşıyorlar. Bir kısmı, yine savaş ortamının acımasız tacizlerini yaşamış olarak ruhlarında açılmış olan yaraları tedavi etmeye çabalıyorlar. Ve yoğun katı aşiret düzeninin baskısı altında eziliyorlar.
Iraklı kadını kuzeydeki, Bağdat’taki ve güneydeki olmak üzere üç bölümde ele almak, yani kuzeyden güneye doğru bir çizgide analiz etmek daha doğru olur.
Kuzeydeki kadın savaşların acısını daha çok hissetmiş, daha çok sahipsiz kalmış. Terör örgütlerinin Kuzey Irak’ta yuvalanması ve saldırılara buradan başlaması en çok Kuzey Iraklı kadını hırpalamış. Oldum olası devlet kontrolünde olamayan bu bölgede kadınlar bilhassa İŞİD tarafından taciz, tecavüz, kaçırılma olayları ile karşı karşıya kalmışlar. Kadın pazarları oluşturulup oralarda satılmışlar, fuhşa zorlanmışlar. Küçük kız çocuklarını bile acımasızca bu yola sokan İŞİD’in tacizleri, saldırıları en çok Yezidi kadınları hırpalamış.
Bağdat’ta kadın kabuğunu kırmaya çalışıyor. Genelini kapsamasa da, buradaki kadınla ilgili olarak savaş tacizlerinde, Amerikan askerlerinden gördüğü zulüm ve kötülükle ilgili sayısız dokümana rastlamak mümkün. Bağdat’taki kadın, kuzey ve güneydeki kadına göre biraz daha şanslı sayılabilir. Bugün birçok ülkenin birçok şirketi ticari amaçlı, Bağdat’a yerleşmiş bulunuyor. Her şeyden önce bu durum kadınlar için dünyaya açılan bir pencere sayılır. Bağdatlı kadın tüm baskılara rağmen batıya yüzünü dönmeye çalışıyor. Baskılara başkaldırma, gerektiğinde eşinden boşanma gibi konularda daha cesur davranabiliyor. Eğer zorunlu ise, şartları zorluyor ise iş bulabiliyor, çalışabiliyor, çocuklarına, ailesine bakmaya çalışıyor. Bağdatlı kadın giyim kuşam olarak biraz daha sınırları zorlar durumda, daha modern giyiniyor. Daha doğrusu açık giyinen de var kapalı olan da. Ancak kapalı olanlar daha ağırlıkta. Kadın tüm baskıları aşabilmişse eğer, eğitimini tamamlayıp toplumda kendine yer edinebilmiştir. Böyle bir kadın grubu da var bugün, bilhassa Bağdat’ta.
Irak’ın güneyine gittikçe toplumsal baskının, aşiret düzeninin katılaştığı görülüyor. Dolayısıyla buradaki kadın daha çok toplumsal baskı altında, daha çok eve kapatılmış durumda. Aşiret ne buyuruyorsa kadın öyle yaşaması gerekiyor. Açık giyinmesi, yani batılı kadın gibi, modern giyinmesi yasak. Bu bölgede çalışma hayatında kadın hemen hiç yok gibi. Daha doğrusu devlet dairelerinde, toplumsal alanlarda kadın çalışmıyor. Ancak güney bölgesinde tarıma dayalı bir yaşam olması nedeniyle, kadınların tarım işlerinde çalıştıkları belirtilmektedir.
İşsizliğin çok yüksek olduğu Irak’ta, kadınların üstelik de aşiret baskısı altında iş bulabilmeleri, iş hayatında olabilmeleri hepten zor gözüküyor.
Saddam zamanına bakıldığında, kadının her anlamda daha özgür olduğu gözlemlenebiliyor. Gerek giyim kuşam, gerekse iş hayatı olarak daha az baskıcı bir anlayışla yönetildiklerini söylüyorlar. Yani bugün demokratikleştirildiği söylenen Irak’ta demokrasi maalesef kadınlara gelmemiş. Onlar her geçen zaman diliminde biraz daha haklarını kaybetmişler. Ve böyle bir kaos, kargaşa içinde onlar için tünelin ucu henüz gözükmüyor. Bu değişimi Bağdat’tan başlatmak isteyen kadınlar belki bir gün tünelden çıkarlar.
Saddam öncesi rejimlerde de daha özgür, daha eğitimli bir kadın profili görmek mümkün. 1958 yılına kadar krallıkla yönetilen, bu yıldan itibaren darbe yönetimlerinin iş başına geldiği, 1979 yılında da Saddam’ın görevi devralmasıyla sürekli katı yönetimler anlayışı taşımış olan Irak’ta, kadının durumu yakın tarih dilimlerinde hep daha kötüye gitmiş. Özgürleşti denilen bugünkü Irak’ta ise hepten kötü olmuş.
Erkek evlat mirastan 2 pay alırken kız evlat bir pay alıyor.
Çoğu zaman erkekler 2 evli, bazen de 4 evli.
Kadınlar araba kullanıyorlar ama bu yaygın değil.
Kız çocukları 13-14 yaşında evlendiriliyorlar, yani çocuk evlilikler çok fazla.
Dünden bugüne Iraklı kadını en iyi biçimde resimler anlatmaktadır. Bilhassa 1970’li yıllarda,
Stadyumda, futbol maçında şort ve atletleriyle oturabilen;
Üniversitelerde gruplar halinde eğitim alabilen;
Şehirde bisiklete binebilen;
Havuzda mayosuyla yüzebilen Iraklı kadın, o yıllarda oldukça özgür iken, aradan geçen 30-40 yılda eve hapsedilmiş, özgürlüğü alınmış, kara çarşafa sokulmuştur.
Irak bir şeriat ülkesi değil, ancak ülkenin din savaşlarına çekilmesi, mezhep kavgalarının körüklenmesi, silahlı güçlerin artması, din eksenli savaşçı grupların çoğalması hep kadının aleyhine olmuş, kadını köle noktasına taşımıştır.
Açık kaynaklara baktığınız zaman
“Irak’ta giyim bakımından bir zorlayıcılık yoktur. İnsanlar istedikleri kıyafeti giyebilmektedir”
dese de görünmeyen gizli bir zorlama kadınların üzerinde etkili olmaktadır.