Başlığın devamı ‘Kime’ sorusunu getirmektedir.
Sınır Köylüsüne ya da Devlet ışletmesine cevabıyla başlamak istiyorum.
Sınır mayınlarının temizlenmesi ve sınırların yeniden yapılandırılması konusu 5–6 yıldır Türkiye’nin gündemindedir. Ancak bu konu kısa süre önce Milli Savunma Bakanlığı’nın sorumluluğundan alınıp Maliye Bakanlığı’na devredilmekle birlikte ihale aşamasına doğru bir ilerleme başlamış bulunuyor. Dolayısıyla bu konudaki tartışmalar da hız kazanmış durumdadır.
Türkiye 2003 yılında attığı imza ile sınır mayınları konusundaki taahhüdünü 2014 yılına kadar yerine getirmek zorundadır. Zaman gittikçe daralmakla birlikte bu konuda net bir tavır da henüz ortaya konamamıştır. ‘Mayınları kim temizleyecek’, ‘temizlenen araziler kime verilecek’ tartışmaları arasında kafalar iyice karışmaktadır.
şu anda mayınlar konusunu tartışanlar iki kutup halinde görüşlerini bildirseler de, Türkiye’nin bu konuda da aklıselime ihtiyacı vardır. Ülke yararına ve çıkarına olacak olan her ne ise o yönde düşünülmesi, hareket edilmesi en doğru yaklaşımdır.
Ancak görülen o ki,
Hükümet kanadı yabancılara ihale etmekten yana durmakta;
Muhalefet de “ben o arazileri peşkeş çektirtmem” diye bas bas bağırmakta;
Asıl ülke meselelerinde ağırlığını hissettirmesi gerekli kesim olan kamuoyunun ise, konu yeni tartışılmaya başlanmış olması vesilesiyle, bu konudaki hisleri henüz anlaşılamamış gözükmektedir.
Daha önceki yazılarımda da söylemeye çalıştığım gibi, sınır mayınlarının temizlenmesini Türkiye, kendi imkânlarıyla halletmenin yollarını aramalıdır. ‘Cebimde ihale edecek param yok, o nedenle yabancılara temizleme karşılığında bu toprakları kiraya veririm’ mantığı oldukça yanlış ve olumsuz sonuçlar yaratabilecek bir yaklaşımdır.
50 sene önce mayın döşenen bu araziler, sınır güvenliği gerekçesiyle sınır köylüsünden istimlâk edilmiş, köylüye parası ödenerek devletleştirilmiştir. O yıllarda arazisi güvenlik gerekçesiyle istimlâk edilen vatandaş, mayınlar toplandığı zaman “bugün güvenlik gerekçesi ortadan kalktı, dolayısıyla ben toprağımı tekrar isterim” mantığıyla hareket ederse ortaya nasıl bir durum çıkar acaba? Bu konuda davalar açılır, Avrupa ınsan Hakları Mahkemesine gidenler olursa, Türkiye’nin iyiliğinden yana olmayan Avrupa’nın bu konudaki duruşunu merak etmemek elde değil. Ortaya çıkacak bir kargaşa arzu edilmeyen sonuçlar yaratabilir.
Güneydoğu’da işsizlik, istihdam sorunu, kalabalık nüfus göz önünde tutulduğu zaman, bu arazilerin sınır köylüsüne verilmesi en doğru seçeneklerden birisi olacaktır. Terör nedeniyle bazı köylerin boşalması ve tarım arazilerinin işlenememesi neticesinde darbe yiyen tarım, sınır köylüsünün tarıma yönelmesi ile yeniden canlanabilir. Velhasıl, mayınlı arazilerin, mayından temizlenmesi karşılığında 44 yıllığına yabancıya kiralanması yerine, yerli imkânlarla mayından temizlendikten sonra köylü vatandaş tarafından kiralanması tercih edilmelidir.
Bir başka seçenek de yine Devlet tarafından kooperatifleşme yoluyla işletilmesidir. Bu topraklar şu anda devletin mülkü olduğu için devlet, özel sektörü de içine çekecek şekilde arazi kooperatifleri kurarak vatandaşa hem iş alanı yaratır hem de çalışmaya sevk eder.
ışin yer altı boyutuna gelince; yıllar boyu hep Suriye’nin sınır boyunca çalışmakta olan petrol kuyularına baktık durduk. Biz de bu tarafta sahalar bulduk, kuyular açtık ama “yeteri kadar mı” sorgulamasını yaparken yeni keşifler yaptık. Sınır boyu aramalarımızda ve bulgularımızda bugüne kadarkiyle yetinmemek üzere bu bölgenin yer altına sahip çıkmamız gerekiyor.
Yer altısıyla, yer üstüsüyle, sınırdaki mayınlı araziler mayınsızlaştırıldığı zaman da köylü vatandaşın ve Devletin elinde ve emrinde olmalı; yabancı hiçbir devlet bu sınırlar boyunca yerleştirilmemeli; mayın temizleme işi için verilen sözler varsa o sözlerden vazgeçilmelidir.