Bahçeşehir Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi yazar Özlem Kumrular, yeni kitabı “Sultan’ın Mutfağı” geçtiğimiz günlerde Bahçeşehir Üniversitesi’nde düzenlenen bir tanıtım kokteyliyle duyuruldu.
Özlem Kumrular, eserini; “Osmanlı’nın unutulmuş tatlarını beş duyuya hitaben anlatan, güldürmek, gülümsetmek için yazılmış bir kitap” olarak nitelendiriyor. Lisansını Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünde, yüksek lisansını aynı üniversitenin tarih bölümünde, doktorasını ise ıspanya’da Salamanca Üniversitesi’nde tamamlayan yazar, 16’ncı yüzyıl Avrupa-Osmanlı ve Akdeniz tarihi, ıspanyol ve ıtalyan paleografisi, imgebilim, dini ve sosyal çatışmalar, marjinal sosyal gruplar, Türk korkusu, ıslam korkusu üzerine çalışmalar gerçekleştirmiş bir kişi.
Tarih, edebiyat, mizah ve müzik dallarında 15 kitabı yayınlanan Kumrular, ıspanya’da, 2005 yılında Aşkın Beş Hali adlı eseriyle roman-çeşitlilik ödülü aldı. “Sultan’ın Mutfağı” projesini, uzun zamandan beri hayal ettiğini belirten Kumrular, klasik sıkıcı romanlardan farklı bir kitap kaleme almak isteyini dile getiriyor;
Haremin kıyısından bile geçmeyen bir kurgu kurmaktı hayalim ve bu bakir konuyu sarayın mutfağında buldum. Uzun zamandır 16. yüzyıl tarihi üzerine Akdeniz’in çeşitli ülkelerinde arşiv çalışması yaparken hafızamda stokladığım bilgileri böylesine eğlenceli bir kurguda kullanmak üzere tek tek çıkardım. Bu arada çılgın gibi seyahat etmeye giderken Selanik’te tanıştığım Karadağlı bir keşiş ve Portekiz’de tanıştığım Mısırlı bir alimi hikayenin belkemiğine oturtarak işe başladım. Erkek egemen bir ortamda geçen eğlenceli ve biraz da bilgilendirici bir kitap yazmaktı dileğim.
kadinvizyon.com: Osmanlı mutfağının esinlendiği, esin kaynağı olduğu dünya mutfakları var mı?
Özlem Kumrular: Stefanos Yerasimos daha sonra Bizans’la devam eden Yunan-Roma yemek dünyasının Osmanlı mutfağından en büyük farkını belirtirken ekmek-şarap-zeytinyağı üçgeninin yerini pirinç-şeker-tereyağı üçgeniyle yerine bıraktığını söyler.
Osmanlı mutfağı geniş bir coğrafyanın ortak ürünüdür: Arap Dünyası, Kuzey Afrika, Balkanlar, Karadeniz, Anadolu, Ege Adaları, Kafkaslar ve ıran toprakları. Klasik dönemde Akdeniz’e en çok sahili olan devlet olmasına rağmen asla Akdeniz mutfağının temel özelliklerini benimsememiştir.
Bunun en güzel örneği de mutfakta zeytinyağının çok kısıtlı kullanımı idi. Evet, zeytinyağı tencereden ziyade kandilleri şenlendirmek için kullanılıyordu. Osmanlı mutfağının kendi kimliğine kazanmaya başladığı klasik dönemde Avrupa’da Nuova Cucina (yeni mutfak) adını verdiğimiz, zaten çok pahalı olan baharatın çok az kullanıldığı, hatta zaman zaman kullanılmadığı bir stil çıkıyordu.
kadinvizyon.com: Romanın hangi bölümlerinin daha çok dikkat çekeceğini düşünüyorsunuz?
Özlem Kumrular: Romanın her bölümünün kendi içinde hayli ilginç bulunacağını düşünüyorum. Enfes yemeklerin ve tarih boyunca sebzelerin, meyvelerin ve diğer yiyeceklerin yaptıkları güzemli seyahatin yanısıra 200 aşçıdan ibaret bir aşçı ordusunun hep birlikte Tanrı’yı ve aşkı sorguladıkları bölümlerin çok çarpıcı olduğunu düşünüyorum. Farklı din ve mezheplerden olan dört ahçının bu sorgulama ve yorumlamada başı çekmesi ve zaman zaman hemfikir olup, zaman zaman ayrılığa düşmesi romanın komik unsurlarını da beraberinde getiriyor. En eğlenceli kısımlar ise batıl inançlar ve farklı dinlerden kahramanların birbirlerinin batıl inançlarından medet umduğu kısımlar.
kadinvizyon.com: Dini ve sosyal çatışmalar, marjinal sosyal gruplar, Türk korkusu, ıslam korkusu ve benzeri konularda çalışmalar gerçekleştirdiğinizi biliyoruz. Kitabınızda, bu tür çatışmalara gönderme yapan, bölümler var mı?
Özlem Kumrular: Kitap zaten başlıbaşına dini farklılıklar üzerine kurulu. Lakin, tüm farklılıklara rağmen kahramanlarımız tek bir tanrının olduğuna ve aslında herkesin tanrısının aynı olduğuna inanıyorlar. Bütün sorunlarını çözmüş durumdalar. Sık sık farklı kutsal kitaplardaki tanrı inançlarının birbirleriyle nasıl çakıştığını vurgulamak için birbirleriyle şakalaşıyorlar, tanrı kavramını, genel olarak dini, öteki dünyayı, öteki dünyada mutlu olmak için bu dünyanın nimetlerinden vazgeçmenin gerekliliğini/gereksizliğini sorguluyorlar. Hem de çok eğlenceli, ama kırıcı olmayan bir şekilde.