Ve yine “kadın olmak”; sürekli
diğerlerini düşünmek, başkaları için uğraşmak, onları mutlu etmeye
çalışmaktı..Tüm bu öğretilerle yetiştirildik. Kendini düşünmek, kendi
isteğini yerine getirmek, kendine zaman ayırmak..Tüm bu kavramlar
annelerimize oldukça uzaktı. En büyük ayıp, en büyük
bencillikti…
Böyle bir
yaşam tarzı, halen pek çok ailede aynı derecede ayıpsanacak bir
olgu, önemli bir utanç ve eleştiri kaynağıdır..şükürler olsun ki; bu gibi
düşünenlerin sayısı güngeçtikçe azalmakta. Artık kadınımız kendisinin de “VAR”
olduğunun bilincinde.. Acı olan bu bilincin 2000’e girerken yeni yeni oluşmaya
başlamış olmasında…
Oysa ki,
hem yetiştirilirken bizlere uygun görülen “Kadın” kimliğimizi muhafaza edip, hem
de insan olma özgürlüğümüzü yerinde ve zamanında doğru olarak kullanıp,
üretken olma ve kendin için de birşeyler yapma mutluluğunu birarada yaşayamaz
mıyız?
Sosyo-ekonomik
kültürel yapısı her ne olursa olsun kadınımız, hala aynı “Kadın” kimliğini
üzerinden tam atabilmiş değil. Koca koca şirketlerde yöneticilik yapan
kadınımız, yine de kısıtlı olan “kendine özel” vaktini, kendisinden
beklenenler doğrultusunda, başkalarını mutlu etmeye ayırmak durumunda..Türk
erkeğinin kafa yapısını değiştirmedikçe sonuca tam ulaşmamız da mümkün
gözükmüyor…O halde!??.. O erkekleri yetiştiren bizlersek; her ne kadar uzun
ince bir yol bile olsa; sonuç tamamen bizim ellerimizin altında….
Bu konuda ne
yapabilirim? diye düşünürken, öncelikle kanıksamış olduğumuz değerleri gözden
geçirmeliyiz..Nedir bu değerler? Toplumun değerleri başta olmak üzere, anne olma
değerleri ve yanısıra kadın olma değerleri..Tüm bu özümsenmiş değerleri gözden
geçirip, enine boyuna sorgulamak gerek! Bir kadının (bir insanın!) mutlu ve
verimli olabilmesi için, başkalarına ayırdığı kadar, kendine de zaman
ayırabilmesi, kendi isteklerine de kulak vermesi gerekir..
Bunu bir başka
örnekle daha izah edebiliriz.. Bizlere hep başkaları için kurabiye yapmamız
öğretildi. Yaptığımız güzel kurabiyeler çevremizdekiler tarafından
beğenildiğinde, onların mutluluğu bizi de mutlu edecekti. Yani bizim
mutluluğumuz başkalarını mutlu etmemize endeksli dendi…
Ama bu her
zaman doğru olmayabilir. Nasıl mı? Gözden kaçan bu gerçeği şöyle izah etmek
mümkün.. Başkalarını mutlu etmek adına yaptığımız kurabiyeler muhtemelen bizim
en çok beğendiğimiz türden kurabiyelerdir. Oysa biz çukulatalı kurabiye
seviyoruz belki ama, karşımızdaki sade olanını tercih ediyor da olabilir! O
zaman? ..O kadar özene bezene hazırladığımız kurabiyeler takdir görmeyecektir.
Karşıyı mutlu edelim derken, o kadar da mutlu edemediğimizi farkederiz. Çünkü o,
sade olanı ile mutludur..Bu durumda çözüm?? Çocuklarımızı yetiştirirken
kalıplarımızı değiştirmeliyiz..Herkes kendisi için kurabiye yapmalı ve herkes
öncelikle kendi karnını, kendi sevdiği kurabiye ile doyurup, kalan kurabiyeyi
karşısındakilerle paylaşmalı. Herkesin mutlu olması bu gerçekte gizli.. Bu; bize
öğretilen bencillik -“tu-kaka”dır- anlayışını yıkmak demektir… Bencillik, bu
anlamda çok da kötü bir kavram değil! Ben önce “BEN”i mutlu etmeliyim ki;
etrafımdakileri daha fazla mutlu edebileyim! ışin sırrı burada…
Kendine ait
özel zamana ihtiyacı olduğunu benimsemiş olmak gerek! Terbiye ve eğitimle
kanıksamış olduğumuz aile ve toplum değerlerini, kendi yaşamsal sonuç ve
değerlerimizle yeni baştan harmanlamak ve yeniden yapılandırmak
gerekir..
Yıllarca
bağımlı yaşanan onay ihtiyacından arındıkdan sonra, gerek kendimizle, gerekse
başkalarıyla sürdüreceğimiz çalışmalardan sonra ilk başvuracağımız mercii; kendi
ÖZ ONAY, kendi ıÇ HUZUR ve DENGEMıZ olmalıdır.
Kadının
kendisi için, kadın sıfatıyla yapacağı herşeyi gerçekleştirebilmesi için bir
mücadele sözkonusudur. Bu mücadeleye değmez mi sizce ??
2000’li
yıllara ilk adımlarımızı attığımız şu günlerde “Haydi kadınlar
Aşı’ya!”…..
Tüm
güzellikler bizimle olsun !….