Çocuk 9 yaşındaydı ama üç yaşında gibi gözüküyordu. Down-sendromlu idi. O zaman öğrenmiştim ki; bu hastalığa sahip olan çocukları Devlet alıyor, bir daha da ailesine vermiyordu. Çünkü özel tedaviye tabi tutuluyorlardı. Gerçi getirilen çocuğun anne babası ölmüştü, onunla yakınları ilgileniyordu. Çocuğun ailesiyle ilgili hikayesini o zamanlar yazmıştım. O ayrı bir dramdı…
Rehabilitasyon Merkezine girdiğimiz anda etrafımızı saran büyüklü küçüklü çocuklar, bu kadar küçük bir çocuğu buraya neden getirdiğimizi sorgulayarak bizi suçlamaya başlamışlardı. Beni elinden tuttuğum çocuğun annesi zannetmişler ve onu tekrar götürmemi istemişlerdi. Burası normal olmayan çocukların yeriydi. Söylemlerine ve yaklaşımlarına bakınca hiç de anormal bir görüntü sergilemiyorlardı. Ama insanın içini ürküten asıl şey, bu çocukların bulundukları ortamdan memnun olmadıkları düşüncesi idi. O nedenleydi ki, küçücük bir çocuğun buraya düşmüş olması onları acındırmıştı….
Çocuk yurtlarında büyümüş, sonra da sanat hayatına atılarak ünlü bir türkücü olmuş sanatçıyı televizyonda tesadüfen izledim. ıki gözü iki çeşme, kendi yurt yaşamını anlatıyor. “Bugün Malatya olaylarının aynısını biz o zamanlar yaşadık” diyor. Toplumun sevgisini kazanmış, oldukça hanımefendi bu şarkıcının yaşadıklarını abartmadan anlattığına inanıyorum.
Çok değil daha iki ay önce, ızmir’de yaşanan çocuk yuvası skandalının ardından, bu alanda hiç bir önlem alınmadığı, Malatya Çocuk yuvası skandalıyla görülmüş oldu.
Malatya Çocuk Yuvasında yaşananlar çok yazıldı, çizildi; çok konuşuldu; daha da konuşulacaktır. Konuşulacak…. Konuşulacak… Ve bir süre sonra, küllenince unutulan her konu gibi, kapanıp gidecektir… Bana göre bu olaylar ne ilktir, ne de son olacaktır.
Denetlemeden uzak bir Devletimiz olduğu sürece, toplumun psikolojik sıkıntılarını, bir yerlerden patlak vermiş olarak görmeye devam edeceğiz anlaşılan.
Çocuk ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı:
Ne için kurulmuştur? Asli görevi nedir?
Bu soruların cevaplarına bakmaya gerek var mı? Yok elbette…
Ama Bakanlığın kuruluşundan beri, toplumdaki çocuk-kadın ve aile dramları ne kadar azalmış, ne kadar iyileştirici adımlar atılmış, onlara bakmaya gerek var elbette…
Çocuk istismarının her geçen yıl arttığı, kadın ve aile sorunlarının her geçen yıl kabardığı, açık ve aşikar ortadadır. Bu bakanlığa, kuruluşundan beri genellikle kadın bakanlar atandı. Erkek bakanlara bırakıldığı da oldu. Bakanlık sayısını artırarak siyasi kadrolarda genişleme elde etmek, aynı zamanda görevlerin gereğinin yapılması anlamına gelmelidir…?
Kadın-çocuk-aile adına bakanlık kurarak onların sorunlarını çözmek kolay değildir. Ne zamanki siyasi kadrolara duyarlı kadın siyasetçiler yerleşir, bürokrasinin önemli noktalarında kadın yöneticiler söz sahibi olur, o zaman bu sorunlar daha dikkatli incelenir, daha olumlu netice alınabilir.
Bugün kadın ve aileden sorumlu bakanlığın başındaki bayan bakan Sayın Nimet Çubukçunun, bir-iki ay kadar önce, Milliyet Gazetesindeki röportajında, bir sözü oldukça kayda değerdi. “Siyasette kadına öncelik vermek, kota kullanmak, bizim tabanımıza anlatamayacağımız, kabul ettiremeyeceğimiz bir durumdur” diyordu.
Sayın bakanın hizmet vermeye çalıştığı dal zaten adı üstünde kadın ve çocuk konusunu içermektedir. Daha çok sahiplenmesi, daha çok kendini kabul ettirmeye çalışması gerekirken, siyasi hesaplarla yorum yapmaktadır. Bu konu hala siyasete alet ediliyorsa, bu bakanlığın kapatılmasında fayda vardır.