O, 17 yaşından beri beynindeki tümör ile başlayan kanser hastalığının mücadelesini veriyor. Evleniyor, dünyalar güzeli bir kız çocuğu getiriyor dünyaya; adı: Rabia… ışte, o uzun, zahmetli ve çoğumuzun yorumuyla, hüzünlü yolculuk bundan sonra başlıyor. Ama bu yolculuğun sadece hüzün ile dolu olduğunu düşünenler yanılıyorlar zira onlarınki örnek teşkil eden bir gurur, bir mutluluk hikâyesi ama hüzün, illâki var; dilde yok ise de, gözlerde muhakkak.
ANNELİK DEMEK, KENDİNDEN VAZ GEÇMEK DEMEK
Bir yandan bedeninde zaman içinde yayılan bir hastalık ile mücadele ederken, diğer yandan da dünyaya getirdiği o cıvıl cıvıl bebeğin 3,5 yaşına dek normal seyreden yaşamının birden bire değişiverdiğini, o çok neşeli, etrafı ile barışık yavrunun kendisini dünyaya kapattığını, ayak parmaklarının ucunda ve elleri havada bir şekilde, âdeta kendisine ait olan başka bir dünyada yaşamaya başladığını, gözlerini sabit bir noktaya dikmek suretiyle hareketsiz saatler geçirdiğini ve de 8 yaşına kadar konuşamadığını görmek… Onun, öfke nöbetlerinde sakin kalmaya çalışmak…
O, PARKLARDA OYNAMADI HİÇ
Diğer çocuklar parklarda şen çığlıklar atarlarken, Rabia’sının yatırıldığı yataktan saatlerce kalkmayışını hüzünle izlemek… Onun, hayvanlardan, insanlardan, vasıtalara binmeye korkmasından dolayı korkular yaşamak… Yüksek sesten, farlardan ürkmesiyle içi acımak… Aldığını söylediği o garip kokuları alamamanın çaresizliğine katlanmak… Yanlış öğretmen elinde sorunlarının daha da ağırlaştığına şahit olmak; okuldan alınması yönündeki ısrarlı söylemlere maruz kalmak… Gördüğü aşağılayıcı muameleler dolayısıyla kızının etrafa zarar vermeye başlamasına, şiddetten zevk alır hale gelmesine şahitlik etmek. Öyle ki, başkasına zarar verebileceği korkusu ile 24 saat evladının yanından ayrılamamak… Onun arkadaşları tarafından kabullenilmeyişinin, dışlanışının hüznünü çanta taşır gibi her gün sırtında taşımak… Bilgisiz bir ilkokul öğretmenin elinde “geri zekâlı” olarak tanımlanmasının öfkesini saklamak… Bir yandan maddi sıkıntılar çekmek hatta bu nedenle çocuğunu o çok pahalı nörologlara götürememek, diğer yandan da kendi vücudunda kanserin yayıldığını bilmek ama “ ille de evladım, önce o” demek; yani, kendinden geçmek.
KIZININ TEŞHİSİNİ KENDİSİ KOYDU
O zamanlar doktorların bile çok fazla aşina olmadıkları bu özel durum dolayısıyla yavrusunun anlam veremediği bu içe kapanışa bir ad koyamanın çaresizliğini yaşamak; “ailevi travma” şeklinde konan yanlış teşhislerin o katmerlenen ağırlığını yüreğinin derinlerinde taşımak… Ama gelgelelim bir gün… kızının çıkışını beklediği o uzun terapi seanslarından biri sırasında karıştırdığı bir tıp kitabında otizm kelimesi ile karşılaşmak ve nihayet bu engelin detayları ile tanışarak, yavrusunun sahip olduğu bu özel engelin teşhisini kendisi koymak…
8 MART’TA ÖRNEK TEŞKİL EDEN KADIN OLARAK ÖDÜL ALACAK
Canan Dolunay Aytek… O, otizmli bir çocuk annesi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, “ Yılın ıyi Örnek Teşkil Eden Kadını” olarak ıstanbul’u temsil edecek. Zira Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, şu an 20 yaşında olan Rabia’nın annesi Canan Hanım’ı Türkiye’nin örnek kadınlarından biri seçti. Canan Aytek, 8 Mart’ta Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ıstanbul’un örnek teşkil eden tüm kadınları adına bir ödül alacak. Ancak onun ıstanbul’u ama aslında tüm engelli annelerini bu temsil edişinin arkasında hikâyesi başka hikâyeleri aralayan, kadınından erkeğine, 7’sinden 70’ine hepimize ışık tutabilecek özellikte öyle çok başka hikâyeler saklı ki! Ben kendisinin bana açtığı ancak çokluğu ve derinliği dolayısıyla içlerine giremediğim o kapıları öylesine merak ediyorum ki, bunları size anlatmaya ne bu kısa (!) röportajın sayfaları, ne de Canan anne’nin nefesi yeter. Konuşmamız sırasında kendisine tavsiyem sadece şu olabildi benim: “ Lütfen bir kitap yazın ve bu yaşanmışlıkları bizimle paylaşın; bunlardan bizlerin çıkaracağı çok dersler olacak.” Eğer bu tavsiye ile böylesi değerli bir çalışmaya vesile olabilirsem, ne mutlu bana!
BUNCA KOŞUŞTURMA İÇİNDE 2 ÜNİVERSİTE!
Kızı Rabia’nın özel durumu dolayısıyla yaklaşık 19 yıldır engelli camiasının içinde aktif olarak var olan, 8 yıldan bu yana da Pendik Belediyesi Engelliler Merkezi’nde danışmanlık görevinde bulunan Canan Dolunay Aytek, onca yoğunluğunun arasında kendi eğitimini ihmal etmemiş olan nadir annelerden. Geçirdiği beyin ameliyatları dolayısıyla öğrencisi olduğu Kadıköy Kız Lisesi’ni terk etmek zorunda kalan Canan Hanım, yıllar sonra Sabiha Gökçen Kız Teknik Meslek Lisesi Çocuk Gelişimi Özel Eğitimi alanından almış diplomasını. Ancak durmamış, devam etmiş yoluna; bir yandan ıstanbul Üniversitesi’nde Sosyoloji okurken, diğer yandan da Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde yine Çocuk Gelişimi eğitimi almaya başlamış ve bu sene mezun olacakmış!
TÜM ENGELLİ ÇOCUK ANNELERİ ADINA KONUŞACAK
Canan Aytek, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde alacağı ödül ile ilgili olarak, duygularını şu şekilde ifade ediyor bana: “ Ben en başta bir anneyim ama çok uzun zamandır kendi anneliğimin de ötesinde birçok çocuğun annesi oldum. Birçok öğrencim oldu. O yüzden de kendi evladım olarak bir tek Rabia’yı görmüyorum; bütün engelli çocuklar benim evlatlarım haline geldi. Çok küçük yaşta evlatlarım da var, 35- 40 yaşlarında olanlar da. 8 Mart’ta ‘ iyi örnek teşkil eden’ biri olarak ödül alacak olmak, çok heyecan verici bir şey. Bu sayede bu kadar zamandır yapmaya çalıştığım şeyin burada çok ciddi bir şekilde başarıya ulaştığını; çok daha iyi şeyler yapmak amacıma bir adım daha yaklaştığımı hissediyorum. Bu ödüller, çok daha iyi şeyler yapmak için bana aynı zamanda çok önemli bir kuvvet. Dünya Kadınlar Günü’nde Ankara’da olacağım için çok heyecanlıyım. Orada hem kadınlar adına, hem de engelli çocuk anneleri adına birçok şeyi dile getireceğim.”
BıR KELEBEĞİ SEVER GİBİ
“En sevdiğim varlıklardan biridir kelebekler. Ömrü bir gün olsa da…” demiş bir paylaşımında Canan anne. Kızı Rabia’ya da, engelli diğer çocuklara da aynen kelebeklere dokunur bir hassasiyet ile özen gösteriyor; onlar o birbirinden farklı, cıvıl cıvıl renkleri ile rahatlıkla uçabilsinler, çiçekten çiçeğe konabilsinler istiyor. Kelebekleri sevmesinin bir nedeni, otizmin bir özelliği olan o ellere kelebek süsü vermek suretiyle parmak uçlarında hareket ediş şeklindeki sabit davranıştan kaynaklanıyor olabilir mi acaba diye geçmiyor değil içimden. Zira Rabia, çocukluğunun o zorlu dönemlerinde uzun süre adeta bir kelebek gibi davranmış.
“O ANNELER DE EN AZ BENİM KADAR YARALI”
Canan Hanım, genç yaşından itibaren mücadele ettiği kanser hastalığını ise hiçbir ortamda dile getirmediğini söylüyor. “ Ben, ‘ ben kanserim, öleceğim, çok az kaldı’ şeklinde hiçbir zaman kafamı yormadım; hiçbir yerde hastalığımı dile getirmedim; hep iyi enerji vermek istedim çünkü kimseyi üzmek amacında değilim. Ben istedim ki, benim ve kızımın hikâyesi hep bir umut hikâyesi olsun, Rabia’nın hikâyesi hüzün hikâyesi olmaktan çıkmış bir umut hikâyesi olarak insanlara örnek olsun istedim. Bu hikâyenin içindeki kara görüntülerin bir nevi üstünü karaladım çünkü herkesin hayatında bu ve benzeri trajediler var ve bizim gibi ailelerin birçoğu da en az benim kadar yaralı; annelerin hepsi çok yaralı; farklı farklı sıkıntılar yaşıyorlar. Otizm çok zor bir şey gerçekten de. O yüzden de o yaralı defter yaprağını yırtıp arkasından gelecek yeni temiz, bembeyaz bir sayfa olmak istedim o insanların imajında. Ben o sayfaya yeni ve renkli kalemler ile güzel yazılar yazılabileceğini, bunun mümkün olabileceğini yıllardır anlatmaya çalışıyorum insanlara.”
RABİA MÜZİK KONUSUNDA BİR ÜSTÜN YETENEK
Rabia, 19 farklı enstrüman çalabiliyor, bir defa duyduğu bir eser, hafızasında hemen yer edebiliyor. Eğitim aldığı kurslardan birinde kendisinden elinde gitar sahnede sadece görünmesi beklentisi içinde olan öğretmenini konserden sadece 1 gün önce repertuardaki 25 parçayı notasız çalıp söylemesi ile şoke eden genç bir müzisyen o. Daha sonra tam burslu olarak kazandığı Özel Mimar Sinan Güzel Sanatlar Lisesi’nden de derece ile mezun olan bir müzisyen.
MÜZİK YETENEĞİNİ ÇAMAŞIR MAKİNASI SAYESİNDE KEŞFETTİ
Canan anne’nin, Rabia’nın engelli bir çocuk olduğunu anlama süreci ise o zamanlar 3 yaşına giren kızının daha önceki hallerinden farklı olarak kimseye tepki vermemesi ve gözlerini sürekli olarak sabit bir noktaya dikmesini fark etmesi ile başlıyor. Çocuğunun müzik yeteneğini ise 3,5 yaşında fark ediyor Canan anne. Onun çalışmakta olan çamaşır makinasının pervanesine bakarak yaptığı sallanışları izliyor uzaktan… Bu sallanışlar o kadar tutarlı ki, bir gün bir metronom eşliğinde ölçüyor bunları ve anlıyor ki, kızının müthiş bir ritm kulağı var…
İLK OTİZMLİ KONSERVATUARLI
Canan anne, şu anda 20 yaşında olan Rabia’nın adeta yedek nefesi olmuş yıllar boyunca. Kızının, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nın yetenek sınavlarını kazanarak, okulun ilk ve şu anda tek otizmli öğrencisi olması ile sadece mutlu olmamış; onun diğer engelli gençlere emsal teşkil etmiş olmasından dolayı büyük bir gurur duymuş; öyle söylüyor. O her ortamda üzerine basarak, kızının otizmli olduğunu vurguluyor. “ Rabia’ya koyduğum otizm teşhisi nihayet bir uzman tarafından kati olarak teyit edildiğinde hiç ah vah etmedim. Otizmden de, otizm kelimesinden de hiç korkmadım” diyor. Uzman doktora sorduğu “ peki ben bu durumda ne yapmalıyım?” sorusuna aldığı cevap ise şu oluyor: “ Bugüne kadar ne yatıysan, arttırarak yapmaya aynen devam et.”
KOLUNDAKİ SAAT YÜZÜNDEN YGS SINAVI İPTAL EDİLMİŞTİ
Rabia ve Canan anne, aslında bugüne dek birçok haberde yer aldılar. Ancak ulusal basından duyduğumuz bir olay var ki, ne yazık ki, onlar bu haberin öznesi oldular. Rabia’nın geçen sene girdiği üniversite sınavı, sınav sırasında kolunda saat olduğu gerekçesi ile geçersiz sayılmıştı. Bu, büyük bir üzüntü oldu aile için ancak anne-kız tabii ki pes etmediler; Rabia bu sene tekrar sınava girecek.
ANNE-KIZ ÇOK HEYECANLILAR
Vefakâr ve cefakâr Canan anne, 8 Mart’ta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda, Cumhurbaşkanı ile birlikte yemek yiyecek olan “ Örnek Teşkil Eden Kadınlar”dan biri olacak. O, sözleri arasında bir parantez açıyor ve Rabia ile birlikte Ankara’da yapılacak olan törenin kendisini çok heyecanlandırdığını ifade ediyor. Bu ödülün aynı zamanda Rabia’nın bir hayalinin gerçekleşmesine vesile olacağını da sözlerine ekleyen Canan Hanım’ın mutluluğu belki de şu sözünde gizli: “ Rabia’nın en büyük hayali Cumhurbaşkanımız sayın Erdoğan ile bir araya gelmekti. Kendisiyle başka bir vesileyle daha önce tanışmışlardı ancak bu, çok kısa bir görüşmeydi. Bu sefer inşallah daha uzun süre bir arada olacaklar.”
TÜRKAN şORAY HAYRANI
Canan anne, bir Türkan şoray hayranı benim gibi; bunu Sinemanın Sultan’ına ait paylaşımlarından anlamak hiç de zor değil… Bu fotoğraflardan birindeki derin bakışları olan bir Sultan portresinin altına Hazreti Mevlana’dan bakın nasıl bir alıntı eklemiş : “Beni söylediklerimde arama! Ben söyleyemediklerimde gizliyim…” Onun bize anlattığı ancak içinde sadece kendisine sakladığı, ulaşamayacağımız derinlerinde öyle mahrem sözler var ki.
ANNE OLARAK EN ÜZÜLDÜĞÜ HUSUS…
Ama şunu söyleyeyim: Canan anne, onca başarı ve gurur hikâyesi arasında şu hüznünü açık yüreklilikle paylaşıyor benimle. Rabia’nın çocukluk döneminde yaşadığı ağır otizmi hatırlatarak, “ Bugünkü bin bir türlü yeteneği olan bu çocuğun o yıllarda öyle olduğunu kabullenmek şimdi zor geliyor birçok insana ancak daha sonra doğru bir öğretmenin kızımla ilgilenmesiyle, Rabia çok değişmeye başladı” diyor. Yıllarca sudan korkan kızının denize düşmekten korkması dolayısıyla onunla Boğaz Köprüsü’nden geçemeyen Canan anne, galiba en çok da yavrusunun parkta hiç oynayamamış olmasının hüznünü yaşıyor.
“GÖZLERİNDE HEP BİR HÜZÜN VAR KIZIMIN”
Dedi ki bana, “aslında… Rabia hiç çocuk olamadı. Onun yaşadığı en büyük trajedi, hiç çocuk olamamış olması. Hiç parkta oynayamadı, hiç balonlara dokunamadı; hep korktu onlardan. Ve Rabia hiç çocuk olamadan, birden bire genç bir müzisyen haline geliverdi. Ne zaman ki 16, 17 yaşına geldi ve korkuları ile baş etmeyi öğrendi, işte o zaman çocukluğuna dönmeye çalıştı ama maalesef o yıllar bir daha geri gelmiyor. Salıncağa oturduğu zaman artık ona çok iğreti duruyor; kendisi de bunun farkında. O yüzden ne yaparsam yapayım kızımın bakışlarındaki hüznü hâlâ silemedim ben; gözlerinde hep bir hüzün var onun çünkü yaşayamadığı, kaybolmuş bir çocukluğu ve de gençliği var.
“YAşITI ARKADAşI HıÇ YOK”
Canan anne, devam ediyor sözlerine: “ Rabia’nın bir erkek arkadaşı yok; âşık olma duygusu yok. Kendi yaşıtı arkadaşı hiç yok. Biliyorum, aslında o kendi yaşıtları ile birlikte olmayı çok istiyor ama yaşıtları çok acımasız olabiliyorlar. O, bu yalnızlığını müzik ile gidermeye çalışıyor. O, aslında çok mutlu bir çocuk ama ben bir anne olarak, onun gözlerinin ardındaki hüznü hep görüyorum. ”
SOLİST OLARAK SAHNE ALACAK
Kendisi, o zamanki adıyla Belediye Konservatuarı’nda almış olduğu eğitimi ikinci senenin sonunda ortaya çıkan kanser hastalığı nedeniyle bırakmak zorunda kalan Canan anne, şimdi konserlerde kızının performanslarını dinlemekten son derece mutlu. 8 Mart’ta, Ankara’da yapılacak olan ödül töreninin ertesi günü, yani 9 Mart sabahı anne –kız ıstanbul’a dönecekler ve ayaklarının tozlarıyla o akşam soluğu Rabia’nın solist olarak yer alacağı bir Türk Sanat Müziği konseri için Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde alacaklar… Onları daha sonra Kanada ve Miami’de Türkiye’yi temsilen alacakları farklı ödüller için sponsor desteği ile yapacakları uzun yolculuklar bekliyor.
HAYATI SEVMEK, ONA DOKUNMAKTIR
Canan Aytek’in, bir anne sezgisi ile Rabia’nın gözlerinde yakaladığı hüznün aynısını, kendi çektirdiği fotoğraf karelerinde yakalamak hiç de zor değil. Ama o, her şeye rağmen, en başta tüm engelli çocukları ve sonra denizi, yeşili, kediyi, köpeği, canlı olan her varlığı seven, onlara dokunan, an’ı yaşayan, an’dan beslenen bir kadın
DAHA GİDİLECEK ÇOK YOL VAR
Biz, yolculukların sadece sonunu merak edenlerden değiliz. O yolun sonuna erişilmiş olması değil sadece; o bitişe nasıl varıldığı önemlidir asıl bizim için. Canan anne ile Rabia’nın yolu, ne 8 Mart, ne de 9 Mart’ta sonlanıyor. Onlar daha çok güzellikler yaşasınlar istiyorum zira onların her bir başarı hikâyesi, bizlere de ışık olacak; birçok engelli yakınına, engelli çocuğumuzun yüreğine muştu olup cemre misali düşecek.
İTİRAF ETMELİYİM Kİ
Bu röportajın sahibi olarak, itiraf etmeliyim ki, çok daha fazla özümsemeliydim Canan anneyi, Rabia’yı; onların hikâyelerini. Birkaç gün gezmeliydi belki de elimde bu yazı. Daha fazla düşünerek, daha çok kafa yorarak belki dökülmeliydi onlar benim kalemimden. Ancak anne- kız beni o kadar heyecanlandırıyorlar ki, onların bu haklı gururunu herkese bir an önce anlatmanın o tezcanlılığı var üzerimde… Onların alacakları bu güzel ödülleri ilk duyuran olmak, onlara bir hediye vermek gibi… Kalemim, ruhumun bu telâşı içerisinde sürç-i lisân etti ise, af ola…
Biliyorum, uzun bir röportaj oldu ancak bizler bu sayfaları sadece okuyoruz; Canan anne ve Rabia ise uzun yıllar içinde bu satırları tek tek yaşadılar. Bize düşen bu satırları hissetmek; alkışlanacak bu anneye ve güzeller güzeli Rabia’ya önlerindeki o heyecanlı yolda mutluluklar dilemek ve tabii onlardan aldığımız ışık ile, tüm engelli çocuklarımız için “ ille de ilgi, sevgi, ille de eğitim” şeklindeki ısrarımızı sürdürmek…