Son 10-15 yıldır özellikle büyük şehirlerimizde, pek çok aile çocuklarını –özellikle ergenlik çağında daha sağlıklı büyümeleri ve bir uğraşları olması için– spor okullarına veriyorlar. Okullar basketbol, voleybol, yüzme gibi çeşitli dallarda olabiliyor.
Bir anne olarak ben de benzer bir yoldan geçtim. Bugün 18 ve 14 yaşındaki 2 oğlumu yaşları 9 civarındayken kış spor okullarına verdim. Sporculuğun onlara farklı boyutlar sağladığını düşündüğüm için, bu röportajda sizlerle bir yandan küçük oğlum Noyan Nebil’in takımı Ülker (Vefa)’nın haziran sonunda kendi dalında Türkiye şampiyonu olmasının sevincini paylaşmak istiyorum. Diğer yandan ise çocuklarınızı spor okullarına verirken, dikkat etmeniz gereken noktaları için iyi bir okulun ve antrenörün nasıl olması gerektiğinin ipuçlarını sunmak istiyorum.
KadınVizyon : Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Oytun Serdar : Lise yıllarında basketbol oynadım. Daha sonra ağır bir ameliyat sonrasında spordan koptum. Ta ki 1995 yılında bir arkadaşımın tavsiyesi (antrenörlük kartı alıp maçlara bedava girebilmek amacıyla) ile antrenörlük kurslarına katıldım. Çok iyi geçtiğini düşündüğüm kurs sonucundaki sınavda başarısız olarak kaldım.
Bu olay bende “maçlara bedava girmek” düşüncesini “antrönürlük yapma hırsına” dönüştürdü.Daha sonra 9 yıl boyunca çalıştığım TaçSpor, Fenerbahçe, Marmara Koleji, tekrar Fenerbahçe ve nihayetinde Ülker deyken girdiğim tüm antrenörlük kurslarında birincilik aldım.
Tesadüfün beni taşıdığı bu işi artık çok severek ve profesyonelce yapıyorum.
KadınVizyon : Hangi seviye oyuncuları çalıştırıyorsunuz?
Oytun Serdar : şu ana kadar ki antrenrölük yaşamımda, Yaşları 10 ila 17 arasında değişen, yani küçük ve genç takımlarını çalıştırdım. Zaten her antrenör bu seviyeden başlar.
KadınVizyon : şampiyon olan takımı bir müddettir çalıştırıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla.
Oytun Serdar : 4 senenin ürünü olan bir takım. Girenler, çıkanların haddi hesabı yok. şu andaki 16 oyuncumuz çok seçme bir kadro.
KadınVizyon : Bu seçme nasıl oluyor?
Oytun Serdar : 4 sene önceki oyunuclar çekirdek kadroyu oluşturdular. Bu oyuncular o zamanlar 8-9 yaşlarında oldukları için kişisel eğitimlerini vermek – yoğurmak daha kolay oluyordu. Daha sonra aramıza katılan oyuncular için de aradığımız özelliklerin başında uyumlu olması, paylaşmayı bilmesi –en azından öğrenmeye yatkın olması—egolarını, kişisel hırslarını engelleyebilmesi gerekiyordu. Aslında bu özellikler çekirdek kadroda zaten oturduğu için, yeni gelenlerin uyum sağlaması, öğrenmesi de kolay oldu.
KadınVizyon : Neden takım oyunu? Saydığınız özellikler, yani uyumlu olmak, kişisel hırsların önüne geçmek vs derken, sivrilmiş oyuncular –Hidayet, ıbrahim, Mehmet Okur gibi– gelişebiliyor mu?
Oytun Serdar : şampiyon oyuncular şampiyon kadrodan çıkar. Kazanmak onlar için bir alışkanlık olmuştur, olmalıdır. Siz zaten iyi bir oyuncunun çıkmasını zaten engelleyemezsiniz. Antrenör belki bir anlamda turnosol kağıdı ya da katalizör olabilir ama engelleyemez. Takımın oyun sisteminde yıldız adayı oyuncular için, elbetteki bir düzenimiz var. Fakat bu düzen asla takım oyununun önüne geçmez. Aksi takdirde diğer oyuncuların gelişimini engellediği için takımın gelişimini engeller. 1 tane, 2 tane yıldız oyunuc geliştireceğiz diye diğer oyunucları gözden çıkaramayız. Bunun yerine her oyuncunun basketbol seviyesini yükseltip, sivri oyunucları bu takımın içinden çıkarmalıyız.
KadınVizyon : Peki yıldız oyuncu çalışarak mı olunur?
Oytun Serdar : Yıldız oyuncu dediğimiz ve kendinden yetenekli, hemen her seyircinin farkedebileceği özelliklere sahip oyuncudur. Ama çalışmak da olayın olmazsa olmazlarındandır.
Harun çok çalışkan bir oyuncu olsaydı, dünyanın en çok para kazanan basketbolcularından birisi olabilirdi. Bence ıbrahim Kutluay, Harun’un yeteneklerinin yarısına bile sahip değilken sırf çalışkanlığı ile Avrupa’nın sayılı sporcularından birisi haline geldi.
KadınVizyon : Peki çocuk basketbolda çok yetenekli değilse, yine de basketbol oynamalı mıdır?
Oytun Serdar : Kesinlikle evet. Sebebine gelince, bizim verdiğimiz altyapı eğitiminde (10-14 yaş) basketbolün payı % 25-30. Geri kalan eğitim tamamen çocuğun ruhsal ve fizyolojik gelişimi ile ilgili. Bunun içine sosyal düzeyini geliştirme, toplum içinde rahat davranabilme, kendini ifade edebilme, espri yeteneğini ve eleştiri yeteneğini geliştirme, özellikle arkadaşlık ve takım ruhunu oturtma gibi pekçok kavram var.
Belki tüm oyuncuları, büyük basketbolcular olarak yetiştiremeyebiliriz. Ama emin olunuz ki, bu tür bir eğitimden geçen her sporcu hayatta karşısına çıkan zorluklarda asla paniklemeyecek, geri kaçmayacak ve zorlukların üstesinden gelmeyi bir zevk bilecek.
KadınVizyon : Basketbol antremanları çocukların derslerini nasıl etkiliyor? Oyuncularınızın okul durumları genel olarak nasıl*
Oytun Serdar : Olumlu etkilediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Genel olarak okul durumlarının iyi olduğunu söyleyebilirim –hatta 2-3 tanesinin de kendi okullarında örnek olduğunu da belirteyim–. ılginç bir örnek de vereyim; takımımızdaki başarılı bir sporcumuz, derslerinin ağır olacağı bir yıl geldiği düşünülürek, geçen yıl başında ailesi tarafından basketboldan uzaklaştırıldı. Ama eğitim sezonunun yarısına geldiğimizde derslerinde bırakın ilerlemeyi, gerileme olduğu görüldüğü için takıma sezon ortasında geri döndü. Bu da bizim için sevindirici bir olaydı.
Bu arada hatırlatmak istediğim diğer bir husus da, bugün lig seviyesindeki takımların oyuncularına bakarsanızi bir çoğu üniversite öğrencisidir.
KadınVizyon : Basketbolcu yetiştirirken, hayat nosyonu da vermeniz ilginç. Bunu biraz daha açıklar mısınız?
Oytun Serdar : Antrenörlük hayatımda önemli bir yeri olan sevgili ağabeyim Çetin Yılmaz’ın sözleri benim antrenörlük felsefemin temelidir belki de. Bir gün salonda idman yaparken, Çetin Ağabey’in üst katta camdan bizi izleyip, salona geldiğini gördüm. Bana “Oytun senin yerinde olsam, bu idmandan ruh hastası olarak çıkardım. Yaptığın işin bizimkinden –kendisi A takımı antrenörüydü—daha zor olduğunu söylemeliyim” dedikten sonra şu soruları sordu; “şu andaki milli takıma bak. 1970 doğumlu kaç oyuncu var”. “1” diye yanıtladım. “Peki 71’li kaç oyuncu var” dedi. Düşündüm; “0” dedim. Yani yoktu.Sormaya 72,73,74 diye devam etti. Benim yanıtlarım da 1,2,1,1 diye devam etti. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Elini omuzuma koydu. “Oytun bak” dedi. “demek ki Türkiye’deki 1970 doğumlu tüm oyunculardan, Milli Takım seviyesinde sadece 1 oyuncu çıkarabilmişiz,72,73,74 de benzer şekilde, 71’lilerde de hiç çıkaramamışız. Peki sence 1970, 71, 72’de vs kaç oyuncu vardı Türkiye’de” Ben kafadan atarak “5000” diye cevapladım. O da “geri kalan 4999 oyuncu nerede?” sordu ve yanıtını beklemeden “Hayatın içinde” dedi. “Unutma ki sen burada sporcu yetiştiriyorsun ama, bu çocukların bir çoğu basketbolda kalmayıp hayata atılacak Onlara hayatla ilgili nosyonu da vermek belki daha öncelikli görevin olmalı” şeklinde cevapladı.
KadınVizyon : Bu saydıklarınız bir hayli güzel ama zor şeyler. Bir antrenörün bunları gerçekleştirebilmesi için kendisini nasıl yetiştirmesi gerek ya da basketbol antrenörlük kursları bu nosyonları size veriyor mu?
Oytun Serdar : Antrenörlük asıl antremanlar dışında mesai gerektiriyor. Antrenörlük kursları bunların tamamını veremez. Benim hayatımda önüme hep uç örnekler çıktı. şu anda düşündüğüm zaman en mükemmelinden en zayıfına kadar çok değişik antrenör tipiyle karşılaştım. Bu benim şansım oldu. En azından bu noktada iyiyi ve kötüyü ayırabilir oluyorsun. Ama şunu da belirtmem gerekir ki bu noktaya gelene kadar bizde hatalar yaptik ben 9 sene geriye gidince yanlışlarımı daha net görüyorum,en iyi öğreticinin bazen “zaman” olduğunu düşünüyorum
KadınVizyon : Peki siz kendinizi nasıl geliştiriyorsunuz?
Oytun Serdar : Branşla doğrudan ilgisi olmayan fakat çocuk gelişimiyle ilgili kitap ve yayınları takip ediyorum. Bunlar bana tamamen bir yol haritası veriyor. Geri kalan teknik bilgileri ve donanımı da zaten çalıştığımız klüp fazlasıyla yerine getiriyor.
KadınVizyon : Klüp dediniz, peki klüp altyapı antrenörlerine ne sağlıyor?
Oytun Serdar : Bizim klüpte (Ülker) kendini geliştirmek isteyen her antrenörün talepleri istisnasız karşılanır. Ama siz bunun için bir çaba göstermezseniz, klüp te kendisine yatırım yapmayan antrenöre yatırım yapmıyor. Diğer klüplerde böyle mi sanmıyorum? En azından bizim klübün, bu anlamda diğer klüplerden daha ileride olduğunu söylemeliyim.
KadınVizyon : Klüp altyapı sporcularına neler sağlıyor?
Oytun Serdar : Klüp ihtiyaca göre kalacak evinden, aylık harçlığına kadar, giydiği ayakkabıdan, okul kitaplarına kadar çok geniş bir yelpazede imkanları çocukların hizmetine sunuyor.
KadınVizyon : Peki klüp bu kadar çabanın karşılığını nasıl alıyor?
Oytun Serdar : Altyapı olarak amacımız sportif başarının yanında saha dışında da saygı duyulan, parmakla gösterilen, çevreyle iyi iletişim kurabilen, sorumlu çocuklar yetiştirmektir. Bu sene, hem sportif alanda, hem de saha dışında bana göre 2 kere şampiyon olduk. Oynadığımız basketbolün dışında insanların bize yaklaşımı, bizi örnek ekip göstermeleri, oyuncularımızın diğer hemen her takımın oyuncuları ile iyi arkadaş olmaları, bırakın rakip oyuncuları, onların velilerinin-seyircilerinin bile sempatisini kazanmış olmaları sanırım Ülker adını iyi temsil ettiğimizin göstergesidir.
Ülker basketbola yaptığı bu yatırımlar, hem ülkemize hizmet veriyor hem de sosyal çevresini genişletiyor.
KadınVizyon : Son olarak, basketbolcu olmak isteyen gençlere, velilerine iletmek istediğiniz mesajlar var mıdır?
Oytun Serdar : Yaptığımız işin 3 tane ayağı var. 1.Sporcu, 2. Klüp, 3.Aile. Bu ayakların biri eksik olursa, sandalyenin bir bacağının eksik olması gibi bu iş de eksik olur. Bence en önemli kısım, çocuklarını bu işe küçük yaşta adım attıran, onları cesaretlendiren, teşvik eden, en az sporcular kadar mesaisini bu işe harcayan velilerimizdir. Sırf çocuklarının Ülker’e daha rahat gidip gelmeleri ve yolda çok zaman kayebetmemesi için evlerini taşıyıp, düzenlerini değiştiren velilerimiz var. Bu kadar fedakarlığa ve cefaya bazen mahçup olduğumuz da oluyor. Ama bunun karşılığını da fazlasıyla verdiğimizi düşünüyoruz. Sağlamalarını da kendileri yapabilirler J
Basketbol ya da diğer sporlar, gençlerin tam gelişme çağında onlara katkı yapani hayata daha çabuk adapte olmalarını, arkadaşlık, ekip çalışması, kendini ifade etme, sağlıklı olmalarını sağlayan bir araç. Velilerin bunu dikkate almaları önemli.