Sağlık alanında her geçen gün yeni bir ünite ile karşılaşıyoruz. Ağrı kliniklerinden, alternatif tıp merkezlerine kadar hayli geniş bir yelpaze var bu anlamda. Son yıllarda “daima genç kalmak isteyenlere” de özel mekanlar açılmaya başlandı. Bu tedaviler çerçevesinde oldukça kapsamlı çalışmalarlar yaşama geçiriliyor. Aynı zamanda en yeni araştırmaların sürdüğü bu anti-aging üniteleri öyle sıradan yerler değil. Buraya başvuran her insan bir dizi testten geçiriliyor. En başta vücuttaki hormonların seviyeleri, ölçümlerle tespit ediliyor. Kadınlık, erkeklik, büyüme, kortizol, ensülin ve melatonin hormonları ölçülüyor. Beyinde oldukça önemli işlevi olan serotonin gibi hormonların durumuna bakılıyor. Bir takım tahlillerle ( kan ve idrar) ve özel testlerle, kişinin gerçek yaşı (biyolojik yaşı) tesbit ediliyor. Kemik yoğunluğunu ölçülüyor.
Yaşlılık ve ergenlik
Bütün bu saptamalarla amaç, nüfus cüzdanında görünen yaşın değil, bedenin ve organların “gerçek yaşını” ölçümlemek.. Ki, bu yaş tesbit edildikten sonra, uzun soluklu bir anti-aginig programına başlanıyor.. Sağlıklı ve ‘genç’ yaşlanmanın önemi arttıkça, anti-aging programlarına olan ilgi de artıyor. Anti-agingin bir yaşam biçimi haline getirilmesini savunanlar bu programa genç yaşta başlamayı öneriyorlar. Ve “yaşlılık ergenlikle birlikte başlar” teziyle sadece yaşlıları değil gençleri de “uzun yaşam” programlarına davet ediyorlar. Doğru beslenme, anti-stres programları ve egzersizle birlikte genç kalmak isteyenlere hormon ve mineral desteği de öneriyorlar . Yoga gibi alternatif beden hareketleri, vücudun toksinlerden arınmasını sağlayacak bitkisel ve aromaterapik tedaviler de bu öneriler arasında
Biyolojik yaş
Bir anlamda “gençlik bilimi” olarak da gündeme gelen anti-aging’ten, aslında yaşlanmanın “geriye doğru” gerçekleşmesi durumu olarak da söz edilebilir. Peki “ileriye” kadar son limit yaş ne? Yaşam süresini artırmayı planlayan anti-aging uzmanlarının ilk hedefi yüz yaşın üstüne çıkmak! Hem sağlıklı, hem de aktif bir bedende bunu hayata geçirmek istiyorlar. Bilimsel toplantılarda bunların gerçekleşebileceği de konuşuluyor.. Anti-aging olgusunda en yüksek “biyolojik yaş”ın 120 olduğu saptanmış. Yani bir insan kendine ne kadar iyi bakarsa baksın, ne kadar sağlıklı yaşarsa yaşasın, en fazla 120’ye kadar yaşayabilir. Bu konuda araştırma yaparken, anti-aging konusunda düzenlenen sempozyumlarda adı geçen uzmanlara danıştık.. Bunlardan biri de Prof. Dr. Turgut Göksoy ‘du. Kendisine öncelikle şunu sorduk: “Neden insan aynı oranda yaşlanmaz?”
Suni değil, doğal beslenme
Profesör Göksoy’a göre herkes aynı genetik mirası taşımadığı için aynı oranda yaşlanmıyor.. Uzun ve sağlıklı yaşamanın sırrını ise öncelikle beslenme ile ilişkilendiriyor Prof: “Gıdaların bazıları aslında yaşam törpüsüdür ve erişkinlerin bu gıdalardan Azrail’den kaçar gibi uzaklaşmaları gereklidir. Uzun yaşayanların beslenme reçetelerinde ortak olan husus ise bu maddelerin neredeyse hiç tüketilmemesidir. Örneğin Uzakdoğu’da soya yağı, Akdeniz de zeytinyağının kullanıldığı, kristalize beyaz kötü şekerin hiç tadılmadığı için yaşam süresi farklı seyrediyor. Bu ülkelerde hem daha uzun yaşanılmakta hem de daha sağlıklı bir yaşam sürdürülmektedir.”
Bilinçlenin, uzun yaşayın
Büyüme çağını arkasında bırakan her kişinin, bu sağlıklı ‘beslenme reçetesi’ni yaşama geçirmesi gerektiğinin altını çizen Prof Göksoy, sözlerine şunları ekliyor: “Genç yaştan itibaren dengeli beslenmeli ve belli bir kalorinin üzerine çıkılmamalıdır. Doğru beslenme ile ilgili bilgiler her geçen gün güncelleniyor. Gıda maddelerinin çeşitleri çoğaldı. ımkanları olanlar suni besinler yerine doğru koşullarda yetiştirilmiş doğal gıdalarla besleniyor. Zengin ülkelerin bilinçli insanları daha iyi beslenerek ömürlerini uzatma şansını yakaladılar. Büyük bir çoğunluk ise aksine yanlış ve aşırı beslenerek kilo aldılar, kanlarında yaşlanmayı hızlandıran ürik asit, şeker, kolesterol ve lipoprotein gibi zararlı maddeler çoğaldı. . Bu tarzda yanlış beslenme içinde olan insanlar daha uzun yaşasalar bile biyolojik yaşları hep kendi yaşlarından daha yüksek oldu.”
Önemli olan “kaliteli” bir yaşam artışı
Yani yanlış “beslenme” insana uzun yaşamı getirse de, bu “kaliteli” olmayabiliyor.
Diyelim ki sağlıklı beslenme bilinçli olarak uygulanıyor. Bu yeter mi? Göksoy, “hayır” diyor ve ekliyor. “ınsanların yaşadığı coğrafik bölgeler de önem taşıyor. Yağ olarak E ve B1 vitamini açısından zengin doğal yağları tüketenler, protein ihtiyacını ise balıktan sağlayanlar daha uzun yaşıyorlar. Fakat yaşamlarını devamlı hareket halinde sürdüren insanların daha uzun yaşadıkları gözlemleniyor .”
.
Besinlerdeki “gençlik iksiri “
Beslenme alışkanlıklarımızı değiştirerek bir ölçüde yaşlanmayı geciktirmek mümkün olabilir. Bir başka deyişle, doğru besinleri seçersek artık “ genç kalmak elimizde “ olabilir. Bunlar için bazı örnekler istiyoruz uzmandan. Tam 11 örnek vererek bizi, anti-aging’te beslenmenin rolü konusunda aydınlatıyor. Maltepe’de açtığı “Sağlıklı Yaşam Merkezi”nde de hastalarını bu doğrultuda bilinçlendirdiğini belirtiyor. ışte Profesör’ün önerdiği ve “gençlik iksiri” özelliği taşıyan besinler. Ancak aşağıda sözünü ettiği “12. faktör” olmadan, bunları tek başına bir işe yaramayacağını da vurguluyor.
1. Likopen: Domates ve üzüm gibi besinlere kırmızı rengi veren lökopen maddesini içeren besinler özellikle prostat kanserine karşı vücudu korumaktadır. Mesane pankreas, ve meme kanserlerinde de etkili olduğu bildirilmektedir.
2. Üzüm çekirdeği ekstresi : Bazı kanser türlerine ve kalp hastalıklarına karşı önemli yararlar sağlamakta olup aynı zamanda iltihaplı eklem romatizmalarına ve bazı alerjilere de iyi geldiği saptanmıştır.
3. Yeşil çay: Yeşil çayın kandaki kolesterolü düşürücü bir etkisi vardır. Yapılan deneylerde ayrıca birçok kanser türünde de etkili olduğu saptanmıştır. Her gün 1-2 fincan içilmesi önerilmektedir.
4. Kuşburnu:Kuşburnu çayında bulunan bir çok antioksidan hücreleri yaşlanmayı hızlandıran serbest radikallerin vücuda vereceği hasarlarından korumaktadır. Kuşburnu aynı zamanda yüksek tansiyona da yararlı olduğu söylenmektedir.
5. C vitamini : Portakal, greyfurt, limon, kivi, brokoli, çilek ve tatlı kırmızı biberde vardır. Bunu içeren besinlerin tüketilmesi mide kanserine karşı koruyucu bir katlı getirir.
6. Buğday kepeği: Kepekli buğday ekmeği ve bazı kahvaltılık tahıllarda bulunur. Bağırsak ve meme kanserine karşı koruyucu ve aynı zamanda kolesterol düşürücü özelliği bulunmaktadır.
7. Pektin : Elma, muz, greyfurt, kuru fasulye ve kök sebzelerde bulunur. Pektin hem kanser hem de kalp hastalıklarına karşı koruyucu olduğu kanıtlanmış bir maddedir..
8. Beta-karoten: Kanser, kalp krizi ve felç riskini düşürmekte ve vücudun bağışıklık sistemini güçlendirmektedir. Turuncu besinler olarak bilinen kayısı, patates, brokoli, kabak, havuç, şeftalide beta karoten fazla miktarda olup ıspanak da bunu izlemektedir. Turuncu renkli sebzelerde bulunan fitokimyasallar onlara sadece renk vermekle kalmazlar, aynı zamanda bizleri bazı hastalıklardan da korurlar. Kırmızı biberler aynı zamanda C vitamini açısından da zengindirler.
9. Kırmızı biber: Kırmızı biberde bulunan fenolinler yüksek antioksidan özellik gösterirler. Kalp hastalığı, felç riskini ve kandaki kötü kolesterolü düşürür. Öte yandan ağrı giderici ve depresyona karşı oldukça etkilidir.
10. Yoğurt: Yoğurtta bulunan laktik asit bakteriler bağırsaklarımızdaki safra asitlerinin zararlı etkisini önler. Ayrıca yediğimiz bazı hazır gıdalarda bulunan nitritlerin , kanserojen nitelikteki nitrozaminlere dönüşümünü de engellerler. Bu nedenle yoğurt “ antikanserojen etki “ gösterir. Ayrıca bağışıklık sistemimizi de kuvvetlendirir. Bu özellikleri ile onu da tıpkı bir ilaç gibi nitelendirebiliriz.
11. Su : Metabolizmamızın doğru çalışması için günde 6-8 bardak su içmek gerekiyor. Su, aynı zamanda fazla olan kiloları vermede de bize yardımcı olur, kabızlığı ve cildin erken yaşlanmasını önler.
12- Yaşam Tarzı ve Çevre : Bütün bunların yanı sıra uzun ama genç kalmak için bir “anayasa” gibi benimseyeceğimiz yaşam biçimi şöyle olmalı. Yani ne yaparsak yapalım “sosyal yaşam ve çevresel koşullar da maalesef yaşam kalitemizi belirliyor. Bütün bunların ışığında “Sağlıklı Yaşam Anayasası için de şunlardan söz edebilirim: Yaşamımızda yetenince egzersiz yer almalı. Temiz bir çevrede yaşamalıyız. Sigarayı kullanmamalı ve alkolü aşırı tüketmemeliyiz. Stresle başa çıkmasını öğrenmeli, her şeye olumlu bakmalıyız. Çalıştığımız kadar gülmesini ve eğlenmesini bilmeliyiz. Etrafımızla barışık olmalı ve sosyal ilişkilerimizi daima olumlu düzeyde tutmalıyız.