Geçtiğimiz günlerde, bir toplantı vesilesiyle tanıştım Erkan şamcı ile. Doğa ile ilgili projeler gerçekleştiren bir şirkette üst düzey yöneticilik yapan Erkan şamcı’yı bu sayfaya taşıyan mesleği değil. Halen, kadınlar hakkında yazmaya devam ettiği kitabı.
Kendi ifadesiyle “hoplayan, zıplayan”, enerji dolu bir kişilik. Konuşmasında bunları yakalamak mümkün ve tabii romantik yönünü de. Bunu, kelimelerinin arasına döşediği şiirsel ifadelerde yakalayabiliyor insan. Orta yaşlı ama hala genç görünümlü. şamcı, kendisini “benim yaşım yok. Arkadaşlarım torun bakarken ben, kendimi 23 yaşında hissediyorum” şeklinde ifade ediyor. Hayatı boyunca kadınları yönetebildiği için bu denli genç ve diri kaldığını ifade eden şamcı, pozitif bakışı dolayısıyla çok ağır çalışabildiğini söylüyor. Çapkın biri olduğu anlaşılan Erkan bey ile keyifli bir sohbet gerçekleştiriyoruz.
“Kadınlar karşısında haddimi, güçsüzlüğümü öğrendim” diyen şamcı, kadınları elde etmeyi keşfettiğini şu ifadelerle özetliyor:
“Kadınların, kale duvarlarına saldırmakla asla fethedilemeyeceklerini, duvarın altında küçücük bir kapının olduğunu ve bu kapının nasıl çalınması gerektiğini öğrendim. O özgüvenle, ıngiltere kraliçesi olsa 15 dakikada tavlayabilirim diye düşünüyorum. Kadınlar, gün içerisinde sekiz kez karakter değiştirebilen bir yapıya sahip. Kadın için, ‘bu karakterdedir’ demek pek mümkün değil. Çünkü, kadınlar statik bir yapıda değiller. Bir kadın düşünün; sabah bebek gibi sevilmek istiyor. Öğleden sonra kadın, kendisini bir anne gibi hissediyor; alakasız bir saatte motosikletli bir serseri görüyor ve ona çok cazip gelebiliyor. Ama, aynı kadın akşam yanında janti bir erkekle dışarı çıkmak istiyor. Gece, kollarına atılabileceği romantik bir aşk adamı talep ediyor. Bir erkeğin, bunları önceden fark edip ona göre kendisini formatlaması gerekiyor, ama eğer bu geçişlerde başını dik tutmayı beceremiyorsa, aynı kadın tarafından kişiliksiz sıfatıyla nitelendirebiliyor. Yani, kendi içerisinde çok büyük tezatları var.
Kim ne derse desin, kadınlar güce taparlar. Adam, çirkinmiş, maymunmuş, şuymuş, buymuş hiç önemli değil. Maddi ve ya manevi, eğer bir güç varsa kadın onu çok sever. Ama, bu gizemli bir güç. Kadın için; çözdüğü, anladığı, ne cevap vereceği belli bir erkek cazip değildir. Kadınlar arasında yapılan bir röportajda, kendilerine en cazip gelen meslek sorulduğunda verdikleri cevap çok çarpıcı: mafya. Mafya nedir? ışte o bahsettiğim gizil güçtür. Kadın, ele geçirebildiği hiç bir adamı sevmez. Kadın, kendisine kadınlığını hissettirebilecek erkeği sever.
kadinvizyon.com: Peki günümüzde kadınlar nasıl bir profil çiziyor?
Erkan şamcı: Günümüzde kadınlar o kadar erkek oldular ki; örneğin, ekonomik güç kazandılar. Buna karşılık, erkeklerin ne kadar güçsüz ve salak olduklarını gördüler. Artık, bir kadın günümüzde aşık olmuyor. Niye? Erkeklerin açıklarını daha fazla yakalar oldular. Neden? Çünkü erkekler yalan söylüyor. Eğer bir erkek yalan söylemişse yakalanmış ve tüm gücünü kaybetmiş demektir. Kadınlar, doğruyu söyleyebilecek kadar cesur, bir Cem Yılmaz kadar esprili, Herkül kadar kuvvetli, Einstein kadar zeki erkekler talep ediyor. ışte, erkek olmak da burada zorlaşıyor. Yani, kadınlar yerine göre herkül, baba, koca, arkadaş v.s. v.s. beklentilerine cevap verecek birini istiyor.
kadinvizyon.com: Peki erkekler, kadınlara yaklaşırken nelere dikkat etmeliler?
Erkan şamcı: Bir kadına sarılırken biraz sıkı sarılmak lazım. Elini tuttuğun zaman hafif sıkmak lazım. Kadın, bir şekilde fiziksel ya da başka bir biçimde gücü hissetmek istiyor. Yani, ona baktığın zaman delerek bakacaksın. Elini tuttuğunda “ben buradayım. Bir şey olmaz” mesajını vereceksin. Olaylar karşısında her zaman çözüm adamı olacaksın. Olaylar karşısında geri adım attığında artık puan kaybediyorsun. Bu puan kaybetmeler, 6 ay içerisinde ve ya bir nişanlılık döneminde adamı paspasa çevirebilir. ışte ondan sonra kadın düşünmeye başlıyor: “Ben bununla niye evleneyim ki?” Bazen de; “evi var, arkadaşlarım evlendi, yalnız kalmayayım” gibi bahanelerle evleniyor. Uğrunda ölerek evlenmiyor.
kadinvizyon.com: Kadın-erkek farkı nasıl ortaya çıkıyor?
Erkan şamcı: şöyle söyleyeyim: kadın ve erkek kedi köpek gibidir. Kadınlar kedi, biz erkeklerse köpek gibiyizdir. Koskoca CEO’ları topla, önlerine bir top at, hepsi çıkar maç yapar. Açık saçık bir kahkaha hepimizi kahkahalarla güldürür. Biz, daha safızdır. Ama, kadınlar kedi gibidir. Ne zaman sokulacak, ne zaman kendini sevdirecek, ne zaman pençeleyecek bilemezsiniz. Onun, vahşi bir tarafı vardır. Kadınlar, bizden daha akıllı ve daha detaycıdır. Onun için, homoseksüel olmadıkça bir erkekten sanatçı çıkmaz. Çünkü, erkek detayı görmez. Erkek, yiyip, içip sevişmekten başka bir şey istemez.
kadinvizyon.com: Kadınların, sahiplenen(pözesif) erkeklerden hoşlanmadıkları sizce doğru mu?
Erkan şamcı: Yalan, yalan, yalan. Kadınlar, maço erkek sever. Bakın ben hemen hemen dünyanın bütün ırklarından kadınlarıyla beraber oldum. Bugüne kadar 670 tane kadınım oldu. Bu arada, ikibinin üzerinde de evlilik röportajı yaptım. Vardığım en önemli sonuçlardan biri o kadın için vazgeçilmez olabilmek.
kadinvizyon.com: Peki, nasıl vazgeçilmez olunur?
Erkan şamcı: Her zaman, onun zor anında onun yanında olabiliyorsan, küçük ya da büyük mesajlarla onu ne denli sevdiğini gösterebiliyorsan vazgeçilmez olursun. Çünkü, bu öyle bir rekabet ki bir sürü kadın ve bir sürü erkek var. Kendine bir kulvar açmak istiyorsan farkını ortaya koymak zorundasın. Bir kadın kendini senin yanında bir prenses gibi hissetmiyorsa sana ihtiyaç duymaz.
kadinvizyon.com: “Kadın tavlamak” konusunda ne söylerdiniz?
Erkan şamcı: Günümüzde kadın tavlamak çok kolay bir şey. Önemli olan, onu elde tutabilmek.
kadinvizyon.com: Biraz da kitaptan bahsedelim isterseniz.
Erkan şamcı: Kitaba önce, “ilişkiler” ismini vermeyi planlıyordum, ama şimdi “Büyükbaba” olarak düşünüyorum. Çünkü, büyükbaba herkesin hayatta ihtiyaç duyduğu, gidip dizinin dibine oturup, deneyimlerinden yararlanabileceği bir kişi. Söyledikleri, limonata tadında insanın içini rahatlatan birisi. Eleştirmeyen, sırtını sıvazlayan, motive eden, aksakallı bir dede ihtiyacını çok duydum ben. O yüzden, günümüzde baktığımda kimsenin büyükbabasının olmadığını görüyorum. Bu kitabı, yaklaşık bir 10 yıldır yazıyorum. Hemen çıksın gibi bir acelem yok. Kendimi çok iyi hissettiğimde kitabı yazmaya devam ediyorum. Bu arada, hem yazıyorum, hem öğreniyorum.