Kamusal alanda, öncelikle de üniversitelerde türbanı serbest bırakacak yasal bir düzenleme hukuken mümkün değildir. Bunun için Anayasa değiştirilse dahi, böylesi bir değişiklik “uyulması mecburi” AıHM kararlarına ters düşeceği için sorun olacaktır.
AıHM türbanı bir “din ve vicdan özgürlüğü” konusu olarak değerlendirmiyor. Tam aksine, bunu dini bir baskının simgesi olarak ele alıyor. Kadının baskı altında tutulması için siyasi bir sembol olarak kabul ediyor. Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasının, beraberinde “örtünme baskısı” yaratacağını belirtiyor.
* * *
Hukuki durum böyleyken, türban konusunun ısıtılarak gündeme getirilmesi ne kadar doğru?
Anlaşılan, Başbakan Erdoğan “şimdilik doğru olmadığını” düşünüyor. Almanya’da yayınlanan haftalık “Welt am Sonntag” gazetesinde kendisine atfen yer alan “türban yasağı artık kalkmalı” başlıklı söyleşiyi yalanlaması bunu gösteriyor.
Aslında Başbakan, iki vurgu dışında bu söyleşinin içeriğini reddetmiyor. “Bunlar derleme toparlama haberler” diyor. Kendisinin böyle bir demeç vermediğini, Alman gazetecinin Davos’taki görüşmelerde bu konuda söylediklerini “derleyip toparlamış” olabileceğini söylüyor.
Ancak, kendisinin türban için “şık” ve “moda” demeyeceğini, bu nedenle kızlarının türbanı “şık buldukları” ve “moda olarak taktıkları” yolunda bir ifadesi olamayacağını belirtiyor. Başbakan ayrıca, üniversitelerde türban yasağının kalkması için bir çalışma yaptıkları yolunda bir açıklaması olmadığını da kaydediyor.
Başbakanı, AKP’nin TBMM Grubu yöneticileri de doğruluyor. En anlamlı açıklamayı ise TBMM Milli Eğitim Komisyonu’nun AKP’li Başkanı Tayyar Altıkulaç yapıyor. Konunun Türkiye gündeminde tartışma zamanının gelip gelmediğini sorguluyor.
* * *
Hiç kuşkusuz, türban ne Başbakan Erdoğan’ın, ne de partisi AKP’nin gündeminden düşmüş değil. Sadece, bunun tartışılması için uygun zamanın oluşması bekleniyor.
Başbakan Erdoğan, “Bu konuda benim kanaatim 3 Kasım seçimleri öncesinde ne ise bugün de odur. O şekilde düşünmenizi isterim” diyor. Ancak, düşüncelerini yaşama geçirmek için bekliyor. DYP’nin verdiği açık çeke karşın harekete geçmiyor.
Başbakan Erdoğan’ın hiç acelesi yok. Ülke içindeki ve dışındaki dengeleri dikkatle kolluyor. Basına da yansıyan biçimiyle, türban konusunda bir “Pirus zaferi” peşinde koşmuyor.
Yoksa Başbakan, DYP’nin de desteğiyle parlamentoda türban için Anayasa’yı değiştirecek üçte iki çoğunluğu kolaylıkla bulabileceğini biliyor. Ancak, bu değişikliğin günümüz koşullarında Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi engeline takılacağını görüyor. Bu nedenle, 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimini, türban konusundaki iç politika engellerinin de aşılacağı kritik bir dönemeç olarak sabırla bekliyor.
Peki, 2007’de seçilecek Cumhurbaşkanı ile türban serbestisi konusunda atılacak adım, AıHM kararlarıyla nasıl uyuşacak? Bu bağlamda AB süreci nasıl etkilenecek?
Türbanın kamusal alanda serbest bırakılmasının laik düzenin daha ıslami bir yapıya dönüşmesi yolunda bir adım olacağından endişelenen kimi çevreler, bütün umutlarını AıHM ve AB’ye bağlamış görünüyorlar. Ancak bu boşuna bir umut. Türkiye’de tek umut AıHM, dolayısıyla AB olduysa, çekin üzerine bir çizgi, gitsin.
Önceki yazılar için,