Y.Cenker Sarp, “Tükendi Tüm Sevgiler” gibi besteleri ile tanınan bir müzisyen ama bugünlerde kitabı ile de anılıyor. Sarp’ın insanlara yaşamda yol gösteren bir uğraşısı var. Bir nevi “mentor”luk ya da “coaching” olarak adlandırabileceğimiz bu yönünü bahsettiğimiz kitapla ortaya koydu. Kendisiyle kitabı ve hayata bakışı etrafında sohbet ettik:
KadınVizyon : Cenker Bey sizi ilginç bir kitapla tanıdık. Durağandan yaşama (www.duragandanyasama.com). Bize bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Kitap hakkında bilgi verir misiniz? Bu kitap ne anlatıyor? KadınVizyon : Kendinizden bahseder misiniz? Y.C.Sarp : Ben bir insanım demek istiyorum, ama var olduğumu kanıtlamak için değil sadece hatırlamak için. Farklı olsa dahi aynı dünyayı başka gözlerle paylaşan insanlarla, bilmeden ama bilmeye çalışarak yaşayan “bir” kişi. Kendimi tanıtırken kariyerden çok gözlerimin ve onların görebildiğinin önemli olduğunu düşünen “bir” kişi. KadınVizyon : Bu bir anlamda “mentor”luk ya da “coaching” şeklinde ifade edilen konular mı oluyor? Y.C.Sarp : ınsanın kafasını karıştıran günlük hayattır. Bu konular “insanoğlunun gerçekliği” olduğu için aslında insanı rahatlatan konulardır. ınsanın düşünerek delireceğini düşünmesi de, tamamen yersiz bir düşüncedir. Ama günlük olayları ve psikolojik uzantıları düşünmek insanı delirtebilir. Böylece insanın bir aynaya ihtiyacı doğar.Oysa aynaya rahat bakamayız. ışte böylece benim yaptığımın anlamı ortada. Buna ne isim takarsınız bilmem amap aylaşmak isteyen herkesle paylaşıyoruz Günlük koşuşturma içinde bu konulara ilgi duyanlar C.Sarp’ın bültenlerine de üye olarak, bu paylaşıma katılabiliyorlar. Bunun için www.duragandanyasama.com sitesinden bültene üye olmak gerekiyor.
Y.Cenker Sarp : Bu aklımdan çok içime geldi desem daha doğru olur.Belki de hepimizin yaptığı gibi birikimlerin bir çeşit zorlamasını yansıtmaya çalıştım. Kitap “ben”i anlatıyor. Ama tüm benleri. ılk kitap etrafa bakış, çevre temizliği, bahçe düzenlemesi gibi insanın dış yapısında görülebilecek durumları inceliyor.
Size Y.Cenker Sarp’ın bir yazısını sunuyoruz.
Ya Her şey Sadece Bir Zannetmeden ıbaretse?
Sabah uyandığımda güneşi gördüğüm için bu günün, diğer günlerin ve nerdeyse herşeyin iyi olduğunu düşündüm. Büyük bir enerji doldu içime, zaman hızlanmıştı.
Birbiri ardına bugün yapacaklarımı o büyük enerji ile birlikte planlamaya, hayal etmeye başladım. Ertelediğim herşey aklıma gelmeye başladı ama bugün yeni bir gün!
Sabahın tüm kurallarını, yüz yıkamayı, diş fırçalamayı, kahvaltı yapmayı becerdikten sonra oturduğum anda birden hava kapadı.. ınanamıyorum ! O kadar plan yapmıştım. Herşey çok güzeldi,. güzel gelişiyordu. Ne yapacağım şimdi? Hep yaşadığımız şeyler…..
Ancak burada önemli olan nokta acizlik, kendi hayal dünyasında hapsolmak cinsinden durumlar değildir. Hayatımızı toplum ve geçmiş zaten belirlemiştir. Biz ya uygularız, ya da kaçmaya çalışırız.. Hani çemberin neresindesin sorusu gibi…
Bizim yaşadıklarımız daha önce yaşananlardan daha zengindir. Çünkü durağanlık erimekte, form değiştirmektedir . Her şey durağan halde yani titreşimsizlikle başlayıp rezonansa gelip yaşama geçer, titreşir. Yalnız “başlayıp” demek sadece anlamak açısından doğru olabilir, çünkü durağanlık zaten hep var olmayı, zamansızlığı gerektirir.
Mesela sevgi herzaman heryerde durağan halde var iken onu rezonansa geçiren bir durumdan dolayı yaşama geçer, titreşir. Bu açı başlangıçın olmadığını fakat kişisel başlangıçların olduğunu anlatabilir. Yani sevginin ( geniş manada) başlangıcının olmaması gibi..
Ama çocuk fikri, bir kadının sevgisini durağandan yaşama geçirir, başlatır. Hatta kadın olmaya bile gerek kalmadan, altı yedi yaşlarında bile daha ufak çocuklara annelik sevgisi ile yaklaşmış olmamız olası.
Bir diğer konu kaçma konusudur. Buna etki-tepki de diyebiliriz.Dünya’nın işleyiş sistemi, doğa yasalarına baktığımızda ve diğer canlıları gözlemlediğimizde sistemi görebiliriz. Güzel olan sistemin yaşıyor olmasıdır.
Yaşayan sistem bir yandan çeşitlilik oluştururken diğer yandan kendini sağlama alır. Nasıl mı?… Kendine alternatif yaratarak. Mutasyon, doğal seleksiyon, komünizm hatta vejeteryanlık, homoseksüellik ve bir çok savunduğumuz, inandığımız, gerçek dediğimiz yaşananlar….
Kendi sonunun olduğunu bilen ve buna göre yaşayan insan o büyük korkudan dolayı bir fikre, akıma saplanmak, inanmak zorundadır.Yani yere bastığımızda yerçekimine güvenerek düşmeden ayakta kalabileceğimiz fikrine saplandığımızdan dolayı herşeyin bize hizmet ettiğine inanmamız gibi.
Evet homoseksüel bir insanın ‘ben böyleyim’ fikrini savunması, buna gerçekten inanması doğrudur.Hatta vejeteryanlığın bile felsefesi varken hepsi mantıklıdır.
Oysa hiç bunların sistemin kendini ayakta tutabilmesi için ortaya çıktığını düşünecek kadar vaktimiz olmamıştır. Ayrıca tüm bunlar son derece gereklidir de.( çeşitlilik ) Bizler bu beyne sahip olduğumuz sürece hayatı “zannederek” yaşamaya devam edeceğiz. Tüm yaşananlar “zannederek” başlar, “zannederek” gelişir ve biter.
Her insanın farklı bir yapıda olması her bir bağımsız olayı farklı algılamasına yol açar. Bu insanın kapasitesine, o anki seviyesine bağlı olarak gelişir. Kendimizle uğraşmadıkça “zannetme”nin farkına varmak güçtür, hatta “zannederek” yaşama fikri son derece saçma gözükebilir.
Konu nekadar akıllı olduğumuz, ne kadar başarılı olduğumuz vs değil, “farkındalığımız”dır. Ama bir büyük tehlike var. Farkındalığımızı bile zannetmelerden oluşturmuş olabiliriz. Çünkü ‘zannetme’ işletim programıdır. Zannetmenin diğer bir söylenişi ‘öyle olduğuna karar vermek’tir. Zaman içinde ufak tokatlar yerken, ortaya bir soru çıkar: ya tüm bunlar zannetmekten ibaretse?
ıçsel ses biraz temkinli, biraz korkulu geride durmaya çalışırken dış ses -beynimiz- bir sürü psikolojik savunma mekanizmaları üreterek bizi düşünmekten alıkoyar. Bir çeşit sarhoşluk. Etrafımızda arkadaş canlısı, hoş sohbet, dünya insanı diye nitelendirebileceğimiz bir çok insan (hatta belki de biz bile böyle olabiliriz) iç sesinden kaçarken böyle olmuşlardır. Ortak özellik konuşkanlık olabilir.
Birden bire içe dönmeye kalktığımızda da hiç birşey gözükmez ve bu durumda klişe bir cümle kullanılır ‘çok düşünme kafayı üşütürsün’. Evet düşünme işini beyne bırakırsak, sistem hatası yada işletim hatası ortaya çıkabilir. Sebeb beyinin üretkenliğidir. Zannetme ile gerçek arasında seyahat edebilmek için ehliyet lazım.
Bu, bir kurstan çok kişisel çaba gerektirebilir. Vaktimiz var mı? Bu konuya veya kendimize ayıracak vaktimiz var mı? Varsa ilk yapılacak olan herşeyi zannetme kabul edip ayıklamaya başlamaktır. Bu, yaşam devam ederken yapılan bir çalışmadır. Mesela ben bir yerde oturuyorum. Vücuduma bakarak, ben bundan ibaretim, dedikten sonra zannetiğim kadarıyla bu kadarım demek gerekir. ınsan gördüğü kadarın dışında da vardır. Gördüğü bir elbise…
Böylece ya bu kadar değilsem sorusu ortaya çıkar. Mesela yaşadığımız ilişkilerde bir takım yargılara varırız. Ya öyle değilse sorusu çok önemlidir. Ya ben öyle zannediyorsam?
ışleri beynin sorgulamasına bırakmadan içimizi dinleyerek yaşamak umudu ile…………….